2. Bölüm

31.2K 891 50
                                    

15 gün geçmişti...  Koskoca 15 gün olmuştu ve bir kere daha görmemişti o yabancıyı Akşın. Her gün nöbeti bitince aynı yoldan gidiyor bir süre orda oyalanıyor o yabancı gelmeyince umutsuzlukla otobüsüne binip gerisin geri eve dönüyordu. Bu 15 gün böyle devam etmişti.

Böyle olması normal miydi ? Onca zaman geçmişti ama hala o yabancı aklından çıkmıyor yüreği bir kuş misali çarpıyor onu tekrar görememenin hüznü küçük yüreğinde günden güne büyüyordu. Yine akşam olmuş nöbeti bitmiş yeni gelen arkadaşına nöbeti teslim edip giyinerek yavaştan yoğun bakım ünitesinden çıkmıştı. Bugün de onu göremeyecekti. İstemsizce yine yüreği dağlanıyordu. Yavaş yavaş zemin kata geldi. Acil servise geldi. Aheste aheste hemşire odasına kafasını uzattı. Canının canı, can kardeşi Cansu'yu  orda kayıt doldururken gördü.

"Can suyum. Yine gömmüşsün başını defterlere. " dedi gülümseyerek.
Cansu kafasını kaldırdı hemen. Karşısında canı bildiği arkadaşını gördü. Hemen kalktı ayağa. Hızlıca yanına ilerledi. Akşın da kapının kolunu bırakıp ona doğru ilerledi.
Güzelce sarıldılar. Kaç gündür olmuştu oturmayalı. Birbirlerini görmeyeli...

"Çok çalışıyorsun. Tek işin burası. Bir arkadaşım var demiyorsun ! Ne zaman arasam meşgulsün ne zaman arasam iştesin. Bana da vakit ayır biraz be!" Diye sitemde bulundu Cansu.
Haklıydı da. Akşın işini seven biriydi. Hastaların hep ona ihtiyacı olduğunu bildiğinden gidemez, gitse bile bir yanı hep orda kalırdı.

"Haklısın kuzum haklısın. Ne diyim bende böyleyim valla. Bir daha seni ihmal etmeyeceğim söz " dedi ellerini kaldırıp gülümserken.

Akşın kalp kıramaz, kimseye ters bişey söyleyemez, üzmekten çekinirdi. İlerde pişman olup keşke denemek için elinden geldiği kadar herkesi Güleryüz ile karşılayıp mutlu etmek isterdi.

Cansu Akşın yanındayken biraz araya çıkmıştı. Bugün nöbetçi olduğu için akşam göremeyecekti. Onun için biraz oturup sohpet ettiler bahçede.

Kahvelerini güzelce içerken bir kargaşa oldu acilin önünde. Bir ambulans girdi hastane bahçesine. Arkasından iki üç askeri araç. Kesin yine çatışma olmuş, askerlerimiz yaralanmıştı. Ya da belki şehit...

Cansu'nun gözü aniden Akşın'a dönmüştü. Biliyordu onun yarasını....

Akşın ise hızlıca ayağa kalkıp ilerlemeye başladı.
Elleri titriyor, midesi bulanıyordu.
Babası geldi gözünün önüne. Daha 17 yaşındayken geldiği bir hastane kapısı geldi gözünün önüne...

'Baba!! Nerde babam? Babam nerdeeee!!! ' sesleri uğuldadı kulaklarında...

Bu hastanede çok asker yaralısı ağırlamıştı Akşın. Ama bu başkaydı !
Yüreğinde kocaman bir ağırlık vardı.
Aynı babasını şehit verdiğinde hissettiği gibi bir ağırlık... 
Ayakları yürümüyordu. Gitse kötü bişey görecek istemediği birini görecekti sanki.
O sedye de babası yatıyordu sanki!

Adımlarını hızlandırdı. Hasta ambulanstan indirilmiş  resüsitasyon (yeniden canlandırma) odasına doğru ilerleniyordu.

Eli kalbindeydi Akşın'ın...
Yok yok yok... hayır hayır !
Babası değil!
Babam değil...
O 7 yıl önce gitti.
Bir baba daha gitmeyecek!
Tökezledi Akşın. Kolunu Cansu tuttu.

"Akşın gelme sen!" Dedi

"Cansu!" Dedi sert dille. " sorun yok. İyiyim ben. Gireceğim"

Hızlıca içeri girdiler acil kapısından.
Resüsitasyon odasına ilerlediler hızla. Kapıda bir kaç asker perişan haldeydi. Üstleri başları hep kan yüzleri toz toprak, gözleri kan çanağı... 
Orda beklemek ne kadar zor bilirdi genç kız. Bir ses, bir nefes onları nasıl rahatlatacak bilirdi...
Cansu hemen kapıdan girdi içeri. Akşın bekledi.. kapının önünde. Sonra arkasını döndü. O yıkılmış bedenlere baktı.

YÜZBAŞI'NIN SEVDASIWhere stories live. Discover now