10. Bölüm

5K 182 20
                                    

Adar'dan ayrıldıktan sonra eve dönmüştüm. Arabadan inmeden hemen önce Adar beraber bir düğüne gitmeyi teklif etmişti.

Planımı uygulamam için Adarla aramı iyi yapmam gerekliydi, bu yüzden kabul etmişti.

Elbise dolabımın kapılarını açıp karşısına geçtiğimde elbiselerime göz gezdirdim. Ne giysem acaba? Elime aldığım kırmızı elbiseyi boydan bir inceledim. Bu çok mu abartı olurdu? Sonuçta dikkat çekmeye gerek yok.

Dolabımın en köşesinde kalan ve daha önce hiç giymediğim siyah kalem elbisenin bu gece için çok uygun olduğu kanısına vardım. Altına da siyah stilletto seçtim. Giyeceklerimi belirledikten sonra annemin beni salona çağırmasıyla yanına gittim.

Annem ve yengem karşılıklı oturmuş kahve içiyordu. Annem, benim odaya girdiğimi görmesiyle,

"Kayınvaliden sana bir sandık göndermiş. Aç bakalım içinde ne var?"

"Aman anne sen ne olduğuna elli kere bakmışsındır." Dememle annem hemen onaylarcasına,

"Baktım tabi. Bu gece düğün varmış. Orada takarsın diye yollamış. Hem sen gitmeyi nasıl kabul ettin?"

"Ederim tabi anne sonuçta bu ara o kadar çok şeyi kabul ettim ki alışkanlık haline geldi. Ayrıca ne gerek var bunlara. Ben böyle şeyleri takmayı sevmem."

Yengem çoktan eline taktığı bilezikleri hayranlıkla incelerken,

"Ne demek gerek yok, bunlar yeni gelinin süsü. Baksana şunlara ne kadar güzeller."

Birbirinden abartılı  yüzükleri gördükçe kendinden geçti.

"Bunlar sana çok yakışır."

Annem hızla yengemin elinden altınları aldı ve

"Gözün doysun gelin. Senin yeterince var, bırak şunları. Sen Banu'nun  hazırlanmasına yardımcı ol. Hadi kızım çık odana hazırlan sen de."

"Anne daha vakit var. Ayrıca ben kendim hazırlanabilirim. Ne giyeceğim belli. Yengem bu sefer bana eşlik etmesin. He yenge?"

"Ama gülüm.." diye konuşmaya başlayınca onu durdurdum ve altın kutusunu alıp odama çıktım.

Elbiseyi üzerime geçirmiş, makyajımı tamamlamış bir vaziyette aynanın karşısında kendimi inceliyordum. Hiç de fena olmamıştım, ne yalan söyleyeyim. Altınları Adar'ın gelmesine yakın takacaktım. Çünkü çok ağırlardı.

Saçlarımı hafif dalgalı yapmıştım. Makyajım ise sade ve şık bir makyajdı. Telefonuma gelen bildirim sesiyle Adar'ın geldiğini anlamıştım. Hızlı hızlı altınları elime geçirdim ve paltomu alıp dışarı çıktım.

Kapıda bekleyen annem, beni son kez baştan aşağı süzdü. Ve annemin duaları eşliğinde kapıya çıktım.

Kapıyı açmamla karşımda Adar'ı siyahlar içinde gördüm. Baştan aşağı benim gibi o da siyaha bürünmüştü. Ama farklı bir hava katmıştı siyah. Hüznü, matemi değil de daha çok asaleti temsil ediyordu. Adar'ın bakışları da beni süzer cinsteydi.

Adar elini bana uzatınca bakışlarım uzattığı ele kaydı. Elini tutmamla arabaya doğru yöneldik. Adar kapımı açtı ve koltuğa oturdum. Adar da yerine geçince arabayı düğünün olacağı mekana sürdü.

Yolda giderken ne o konuştu ne de ben. Bir ara Adar'ın bakışları bana kaydı,

"Altınlar yakışmış." dedi.

"Ya ne demezsin. Yürüyen kuyumcu gibiyim. Annemin zoruyla taktım. Boynum kopacak gibi hissediyorum."

Ben konuştukça Adar'ın gülümsemesi arttı.

"Çok komik herhalde ya baya güldün. Hoşuna gitti senin."

"Çok uzak meseleler sana bunlar. Altın maltın senlik değil."

"Doğru tespit. İyi tanımışsın beni."

Adar arabayı bir otelin önünde durdurdu. Kapımız anında vale tarafından açıldı ve kapıda öyle bir karşılandık ki sanki düğün bizim düğünümüzdü.

'Hoşgeldiniz ağam' 'hoşgeldiniz gelin ağam' faslı o kadar uzun sürdü ki tek tek herkese cevap veremeyince bazılarına sadece kafa sallamakla yetindim. 

Montlarımız alınmış ve oturacağımız yer bile gösterilmişti. Masa da kayınvalidem ve görümcem de vardı. Benim geldiğimi gördüklerinde Emine Hanım istifini bozmadan elini bana uzattı. Elini öpeceğimden o kadar emindi ki ben de gerilim olmasın diye uzattığı eli boş göndermedim. Önce öptüm ardından da başıma koydum. Daha sonra da diğer oturanlara baş selamı verip yerime oturdum.

Geldiğimizden beri masada  oturuyordum. Çünkü Adar Bey bir türlü teşrif etmemişlerdi. Nerdesin ya? Resmen beni yalnız bırakıp ortadan tüymüştü.

Ben Adar'a saydırırken, Adar bir anda yanımdaki sandalyeyi çekip oturdu. Ona doğru dönmemle o da bana döndü.

"Kusura bakma yanına fazla gelemedim. Sıkılmadın değil mi?"

"Yok ne sıkılması? Eğleniyorum baya," dedim alaycı bir tavırla.

Adar tam cevap verecekken damadın ve gelinin bir anda bizim masaya gelmesiyle ayağa kalktık. Damat Adar'a sarıldı.

"Allah senden razı olsun ağam. Sayende sevdiğimle evleniyorum. Sen olmasan bu mesele düğünle değil kanla biterdi. Allah ne muradın varsa versin." Diye teşekkürlerini sıralamaya başladı.

Bir anda gelinin bana "Çok şanslısın gelin ağam. Adar Ağam dünya iyisi bir adamdır. Allah'ım size huzur versin mutluluk versin inşallah." deyince bende bu Adar ne yaptıysa buradaki yaşayan herkesin sevgisini gönülden kazanmış diye içimden geçirdim.

Adar'ın elime verdiği beşi bir yerdeyi   gelinin boynuna dikkatlice taktım.  Daha sonra da onları tebrik ettik. Yanımızdan ayrılmalarıyla dans etmek için pistin ortasına geçtiler.

Çalan romantik müzikle onların birbirlerine ne kadar aşkla baktıklarına şahit oldum. Ben onları izlerken Adar'ın bakışlarının ben de olduğunu anladım. Ama hiç bozuntuya vermedim. İzlesin biraz beni öküz herif. İnsan dansa kaldırır.

Adar'ın kardeşinin,
"Abi yengemi dansa kaldırmayacak mısın?" demesiyle Adar'da bana izin ister gibi baktı. Bende biraz çekinmiş gibi yaparak kabul ettim.

Pistin ortasına geçtik. Adar önce bana yaklaştı. Sonra ellerini belime yerleştirdi. Ellerimi avuçlarının  arasına aldı. Müziğin ritmine kapıldık. Adar'a,

"Ayağıma basmazsın değil mi?" deyince Adar gülmeye başladı ve  kafasını benim kafama yaklaştırarak  aradaki mesafeyi sıfıra indirdi.

"Ben de aynı şeyi senin için düşünüyordum. Sen basmazsın değil mi?" deyince ben de güldüm. Adar'ın bakışları gülünce çıkan gamzelerime kaydı.

"Senin gamzen mi var diye?" sordu  ve hala bakmaya devam ediyordu. Bakma öyle bakma.

Adar kafasını benim kafama yaslamıştı. Yoğun parfüm kokusunu daha derin hissetmeye başladım. Bu nasıl bir parfüm ya? Ben böyle güzel kokmuyorum. Ne diyorsun Banu kendine hakim ol.

Fırsat ayağıma gelmişti. Planımı uygulamak için Adar'a biraz daha yanaştım. Onu etkilemem gerekiyordu. Tam bu sırada izlenildiğimi hissettim. Bakışlarım sağ tarafa kayınca karşımızda bizi izleyen Nejat'ı görmemle neye uğradığıma şaşırdım. Bu adamın burada ne işi vardı?

Adar'dan hızla uzaklaştım. Adar ne olduğunu anlamak için benim baktığım tarafa doğru baktı. Nejat ikimize doğru adım atarken Adar'ın,

"Sakin ol Banu,"dediğini duydum. Sinirden kanım çekilmişti. Nejat karşımıza dikildi. Sırıtarak,

"Hayırlı olsun ağam" dedi ve beni baştan aşağı süzerek, "Size de hayırlı olsun Gelin Ağam."

Sinirle Nejat'ın üzerine doğru gidecekken, Adar hızlıca montlarımızı almış ve elimden tutup beni dışarı çıkarmıştı.

AnsızınWhere stories live. Discover now