nine 部

1.4K 111 70
                                    

sevmek veya hoşlanma hissi. bu iki soyut kelime çoğumuz adına hatta herkes için bir mutluluk ilacı gibi gelmekte. ne de olsa sürekli aklınızda dönüp dolaşan, her anınızda sizi boş bırakmayan bir kişi vardır, sevdiceğinizdir bu fakat lakin gel gelelim bende ki bu duruma; üzülüyorum kendime. benim sevdiceğimin, benim çocukluk yıldızımın tam şu an kolları arasında eşsiz karanlığı var. karanlık dememe bakmayın. beline kadar uzanmış olduğu, hafiften uçlarına doğru bir berrak su misali süzülen bukleleriyle benim taehyung'umun aklını çelme yönündeydi.

inanmak istemiyordum, ellerinin birbirine kavuşma anını ve taehyung'un dudaklarına yerleşen asil gülüşün wheein için olduğuna inanmak istemiyordum. hem o benim için bu kadar güzel ve göz alıcı gülmezdi ki, kimi kandırıyorum.

bakışlarım oldukça mutlu ve eşsiz dakikalar geçirmekten yana olan çift üzerinde gezinince ister istemez oturduğum bankta iyice kendimi kasmış durumdaydım. nerede miydim? tabii ki öğrenim gördüğüm fakültenin büyük bahçesinde, banklarla dizili olan ağaçlık alanda öylece önümdeki iki mutlu insanı izliyordum. iki mutlu insan dememe aldanmayın, birisi için canımı verebilecek kıvamdaydım.

havanın hafif esintili oluşu bende ara sıra saçlarımın uçuşma kabiliyetini arttırırken lanet olsun ki bıkmıyordum, gözlerimi birkaç adım uzaktaki yıldızımdan çekemiyordum. sanki bunu bir çırpıda anlamış gibi bana doğru dönen iki çift göz ile aniden onun bakışları altında ezilmiştim. dizlerimin üzerinde bulunan ellerimden birini ufaktan havaya kaldırarak taehyung'a selam vermiştim. yüz ifadem normaldi ama kendimce her şeyden kaçıyormuşum gibiydi. o an fark ettim, taehyung gülümsüyordu ve gözleri uzağında kaldığımdan dolayı beni daha net görebilmek adına kısılmışlardı. dudaklarım aralandı, ona bir şey demek adına can atmıştım.

"taehyung, buraya gel."

aralık dudaklarımdan fısıltıyı andıran lakin bir o kadar da muhtaç bir insanın yakarışını anlatan ses fırlamıştı. duymadı elbette taehyung, duyamazdı çünkü ben yine ona karşı kaçtım. sesimi yükseltemedim, yapamadım. bakışları dolandı bir süre yüzümde, birkaç saniye de dudaklarımda. ne dediğimi anlamak istedi sanki o an, hafiften attı başını öne. anladım tabii ben, tekrardan oynatmamı istiyordu dudaklarımı. ben de durur muyum, itaat ettim ona. saliselere uyan ufak dudak oynatmamın ardından gülümsemeden edemedim, gözlerim kısıldı. dizimde bulunan elimle narince bacaklarımı saran siyah kumaşı sıktım, avucumun arasına aldım. acıtıyordu, içimdekilerin onu bir gram bile umrunda olmaması öldürüyordu beni.

"taehyung, gelsene buraya. heykel gibi orada dikilip durma, hava soğuk."

seslenmiştim bu sefer, sesim belki gitti taehyung'a, demez olaydım ama dedim işte. gitmişti aklımdan o an, aslında o üşümüyordu ki. dediğim cümlenin altında yatan anlam ile bakışlarım benden izinsiz düşmüştü taehyung'un ellerine. ellerini daha birkaç günlük tanımış olduğu kız tutuyordu, taehyung'un elleri daha bunun için çok yabancıydı. olmazdı. bedenim atıldı öne, sonrasında ise usulca geriye düştü tekrardan. havanın soğukluğu, bankın zeminin vermiş olduğu hissiyattan ötürü hiçbir anlam kazandırmıyordu bana, taehyung olmadan üşüyordum ben. yavaştan alt dudağım ön dişlerimin istilası altında kalırken baktım öylece, önümdeki yaşanılan ve mutluluk kaynağı saçan iki genç insana baktım. bu sefer farklı bir şey yapmışlardı, gözlerim bunu kaçıramazdı ki. wheein, taehyung'un karanlığı, kollarını yıldızımın boynuna sarmış bir şekilde taehyung'un yüzünü inceliyordu. çektim hemen bakışlarımı, birazdan olacak şeylerin ızdırabı altında kalmak istemiyordum. kapadım gözlerimi, sertçe. sanki küçük bir çocuğun görmesi yanlış ve uygun olmayan bir şey gerçekleşecekmiş gibi büzülmüştüm olduğum yerde. başımı eğmiş, gözlerimi kapamıştım. kollarım ise göğsüme sarılmıştı, şu çiçek olma tabirini yerine getirmiştim.

maybe i miss you & taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin