Bölüm 3

234 92 151
                                    

Etrafta ışıklandırma yoktu ve dolayısıyla bulunduğumuz yer, araba farı ve önümüzdeki uzun yol boyunca uzanan, farklı şekiller verilerek biçimlendirilmiş çalılardaki küçük ışıklar dışında karanlıktı. Yolun sonunda devasa bir yalı duruyordu. Girişe yaklaştığımız anda giriş kapısının iki yanındaki devasa büyük sütunların etrafına dolanan parlak küçük ışıklar ansızın gözlerimi kamaştırdı.

Girişin önünde duran orta boylu, takım elbiseli tıknaz bir adam ellerini önünde birleştirmiş bizi süzüyordu. Tanem adamın önünde durup direkt "Gerçek yüzünü göster." dedi.

Adam kafasını aşağı yukarı sallayıp "Hoş geldiniz." dedi ve kenara çekildi. Tanem adama bakmadan kafasını sallayarak içeri girdi, sessizce onu takip ettim. Başımın arka tarafında ince ve sinsi bir ağrı baş göstermişti. Hava sıcak olmasına rağmen ellerim hiç ısınmamıştı, öğlenki kadar buz gibiydiler.

Koridor büyük genişlikte, yüksek tavanlı ve az ışıklandırılmış devasa bir salona açılıyordu. Renkli ve az ışıkta seçebildiğim kadarıyla beyaz tonları hakim olan salona girdiğimizde kulağımı sakin ve kısık sesli bir müzik doldurdu. Salon çok sesli değildi, anlaşılan gece henüz başlamamıştı. Buna rağmen kokteyl masaları doluydu. Herkesin yüzünde bir maske vardı ve ellerindeki içkiyle sohbet edip kahkaha atıyorlardı.

Kalabalık masaların arasından geçmeye çalışırken hızımı yavaşlatıp etrafa bakınmaya başladım. Kimsenin yüzü belli olmuyordu ve herkes kendi halindeydi. Acaba buralarda mıydı? Tanem durduğumu fark etmiş olacak ki kolumu tuttu.

"Eminim gelecek. Burada beklemeyelim. Anıllar bize masa ayırtmış. Gel."

Cevap vermedim. Tanem kolumu çekip yürümeye zorlayınca ona ayak uydurdum. Bir yandan da etrafa bakmaya devam ediyordum. Onu nasıl bulacaktım?

"Sonra gözlüklerini taktı, bir sınav kağıdına bir de bana baktı. Ardından şaşkınlıkla şunu söyledi: 'Kendi başına mı yaptın?'"

Anıl kahkaha atması üzerine başımı masaya çevirdim. "Sanki ona kopya çekerek yüksek aldığımı söyleyecekmişim gibi saf saf sorması..."

Bora geldiğimizi fark edince "Aa geldiniz mi kızlar, nerede kaldınız, ne zamandır sizi bekliyoruz." diyerek kollarını açtı, sağ elinde kırmızı bir kadeh tutuyordu. Tanem omuz silkip "Geldiğimizi fark ettiğinize sevindim. Anca geldik ama..." dediğinde etrafı süzdü. "...daha başlamamış gibi."

"Ata'yla az önce görüştüm. Şimdi başlayacak. Az önce buradaydı, gelir birazdan yine."

Kararsız bir şekilde masaya yaklaşıp çantamı koydum ve durdum. Bora'nın bakışları üzerimdeydi. Tam karşımda duran Ege elindeki içkisini fondip yapıp bana baktı, gözlerindeki kini görebiliyordum. Ona inat başımı dikleştirdim ve ben de ona bakmaya devam ettim.

"Seni sahalarda tekrar görmek güzel, Asel. Geleceğini sanmıyordum. Nasıl gidiyor görüşmeyeli?"

Masaya aniden ürkütücü bir sessizlik çöktü. Sadece arkadaki yavaş müziğin ve kalabalığın sesi duyuluyordu. Cümlesinin altında yatan sahte samimiliği fark etmemek aptallık olurdu. Masadaki herkes bana bakıyordu, boğazımı temizleyip başımı hafifçe salladım.

"Sizinki kadar iyi olamasa da. Normalde gelmeyecektim, sadece..."

"Sadece biraz hava almak istedi o kadar. Sürekli ders ders... Değişiklik olsun dedik, beni yalnız bırakmadı." Tanem araya girip sözümü kesince sıkıntılı bir nefes verdim.

Sekiz Ay Önce Ne Yaptığını BiliyorumWhere stories live. Discover now