1..

284 25 10
                                    

   İntihar korkakların işidir, demiş. Günler önce asılı bulunan adam.

Her seferinde gülümsüyordu: her canı yandığında, her şiddet gördüğünde. Aptal insanlar bundan zevk aldığını düşünüyordu, acıyı mı seviyordu? Alakası yok. O güçlüydü, ama sadece güçlü. Gücünü kullanamayacaksan neden güçlü olursun ki?

Belkide sadece içinde güçlüydü, yada değildi? Kim bilirdi ki. Cılız ve yorgun bu görünüşe sahip bir çocuğun güçlü olacağına kim inanırdı ki? Ya bu güç fiziksel değilde duygusalsa? Hayır.. Öyle de değildi, o güçlü değildi. Bunlar onun eski inançlarından biriydi. 

yüreğinde bir yerlerde zayıflara yardım eden güçlü biriydi belki İzuku... 

Ta ki iğrenç bir hastalığa yakalanana kadar. AŞK. Bu korkunç hastalık milyonlarca insanın içinde, kimine göre diğer insanlardan farksız birini fark etmeni sağlıyordu. Kalabalıkta veya ıssız bir yerde onun yanındayken kalbi yerinden çıkıyordu. İlk başlarda kiraz ağaçlarıyla dolu bir bahar mevsimi gibi hissettiriyordu... 

Ama her güzel şeyin bir sonu vardı, İzukununki nasıldı? Sevdiğinin kendisi hakkındaki düşünceleriyle tabiki... 

"Bir sonraki hayatında ezik olmayarak doğmayı dile ve aptal hayatına çatıdan atlayarak veda et!"

Demişti sevdiği çocuk. Ne kadar kolaydı bunu söylemek değil mi?

Aşık olmak suç muydu? Gülümsemek, insanları sevmek, pozitif olmak... Bunlar yanlış mıydı? İnsanlar iyi şeyleri yanlış görecek kadar mı kör olmuştu? Şeytanın çektiği perdeyi açmanın yolu yok muydu...

İzuku elindeki ıslak çizgi romana bakarken kötü hissetti, yanlış hissetti. Onun bir suçu yoktu ki, yanlış olan etrafındakiler idi. Yanlış bir evrende doğmuştu...

Yanına çömeldiği süs havuzunun yanından yavaşça ayağa kalktı ve evinin yolunu tuttu. Yürümeye devam ederken kıyafetiyle kurutmaya çalıştığı çizgi roman duygularıyla daha da fazla ıslanıyordu.

Uzun gibi görünen yolun sonunda, kendini güvende hissedebildiği tek yere; küçük evine gelmişti. Annesi onu mutlu edebilir, bu iğrenç duygulardan kurtarabilirdi değil mi?

Elindeki anahtarı kapıdaki yerine yerleştirdi, ardından hafifçe kendine çektiği kapıdan içeriye girdi.

"Ben geldim.."

Dedi. Ağladığını belli eden sesiyle. Ayakkabılarını çıkarttı ve çantası hala sırtındayken mutfağa ilerledi. Annesini göremeyince. Direk kafasını masaya çevirdi. Masadaki notu görünce boşlukta hissetti. Bunlar şanssızlık mıydı yoksa gerçekler mi?

Notu yavaşça yapıştırıldığı masadan çıkardı ve içinden okudu.

"Bi hafta için acil bir seyahate gitmek zorunda kaldım. Dolapta yemek var ama geceleri evde tek kalamayacağın için Mitsuki teyzene haber verdim. Onlara git."

Boğazındaki düğümle can yakıcı bir nefes verdi. Oraya gitmek istemiyordu, sonuçta güçsüzdü hiç bir şey yapamazdı. Onun olduğu çoğu yer artık acı verici hissettiriyordu.. 

Her zaman yaptığı gibi:

Yine gülümsedi,

Acıya, gerçeğe, kadere...

Artık, her ne kadar istemese de bir hafta boyunca ölümün kendisiyle kalmak zorundaydı. Sevdiği insanın gözleri, bakışları, kokusu ve hareketleri.. Varlığı bile bir kaç cümlenin ardından intihardan farksız hale gelmişti... 

Ama bağımlıydı, İzuku ölmeye bağımlı olmuştu... 

One Week   -BakuDeku-Where stories live. Discover now