"Fast-flowing Time And A Dead Body"

78 18 3
                                        

Yeonjun hyung'un ölümünden 1 ay geçmişti. Onsuz geçen bu koskoca 1 ay bana bir asır gibi gelmişti ve hala da onsuz geçmeye devam ediyordu. Biz ise zaman ilerlediği halde hiç bir şey yapmadan öylece duruyorduk. Elimizde bir kitap vardı ama içindeki büyüleri ve iksirleri nasıl yapacağımızı dahi bilmiyorduk. Yani durumumuz önümüzde bir altın tepsi varken bizim kara cahiller gibi bu tepsiyi nasıl kullanacağımızı bilmeyip bir kenara bırakmamız şeklindeydi.

Artık bu kadar şey canımı sıkınca kitabı elime aldım ve biraz karıştırmaya başladım. Ortalardan bir sayfayı açtığımda içinden bir anahtar çıkmıştı. Uzun bir süre de bu anahtarı incelemeye başladım. Görünürde bir kapı da yoktu. Tesadüfen anahtarı havaya doğru dik çevirdim ve önümde bir anda bir kapı belirdi. Kapının öbür tarafı gözükmüyordu, sadece bir ışık ve bu ışığın açılmasını sağlayan bir tahta kapı vardı.

Hemen telefonu elime aldım ve diğerlerini arayıp yanıma gelmelerini söyledim. Ne yaptığımı ve nasıl açtığımı hiç bilmiyordum ama durduğum yerde baya seviniyordum sanki çok büyük bir iş başarmış gibi. Herkes geldiğinde bu kapı hakkında konuşmaya başlamıştık. Nasıl açtığımı, o anahtarı nereden bulduğumla alakalıydı sordukları. Onları susturup "bence içeri girelim, en azından nereye gittiğini öğrenmiş oluruz" dedim. Bu aslında o kadar iyi bir fikre benzemiyordu ama en azından denemekten zarar gelmezdi.

Girmeden önce biraz duraklamıştım. Diğerlerine bakıp "sizce Yeonjun hyung burada kalmalı mı?" diye sordum. Orada ne kadar duracağımızı bilmiyorduk sonuçta. Uzun bir süre düşünmeye başlamıştık hepimiz. Sonunda sessizliği bozan Beomgyu Hyung olmuştu. "bence şimdilik dursun, eğer ki orada uzun bir süre duracaksak geri dönüp onu da yanımıza alırız" demişti bu soruma cevap olarak.

İçimdeki şüphe beni rahat bırakmayınca diğerleri kapıdan geçtikten sonra hemen Yeonjun hyung'u kucağıma alıp oraya geçiş yapmıştım.
İçeri girdiğimizde bir ormandaydık. Çocukluğumuzda sıklıkla buluştuğumuz bir yere çok benziyordu ama neresi olduğunu bir türlü hatırlayamıyordum. Beomgyu Hyung kamerasını açmış, her yeri çekiyordu. Kai de onun yanında duruyordu. Ben de arkalarından Yeonjun hyung ile beraber geliyordum. Soobin Hyung da benim yanımdan yürümeye başlamıştı. Bana o kadar sıkı sarılıyordu ki ikimiz de düşmek üzereydik.

Neyse ki bir kulübenin önüne geldiğimizde artık bana sarılmayı bırakmıştı. Dışarıdan bakınca çok küçük görünüyordu. Bu yüzden içimizden birinin girip içeriye bakması gerekiyordu. Herkes ilk başta bana bakmıştı, ben de Beomgyu Hyung'dan istemiştim. Ama içeriye girmek zorunda kalmıştım sonunda.

İçerisi dışarıdan göründüğüne göre daha büyüktü. Girer girmez karşımdaki kapı dikkatimi çekmişti. Hemen odaya girmiştim. Odanın her yanı menekşelerle ve lavantalarla kaplıydı. Odada bir yatak ve laboratuvardakilere benzeyen bir masa vardı.
Yatağa Yeonjun hyung'u yatırıp odayı gezmeye başlamıştım. Kulübenin içi gerçekten çok güzel görünüyordu. Özellikle bu çiçekli oda baya hoşuma gitmişti. Diğer odalar da evimizdeki odaların aynısıydı. Sanki buna göre yapılmış gibiydi. Ama geçici görünüyordu tüm bu güzel şeyler.

Diğerleri de içeri girdiğinde onları çiçekli odaya götürüp "şimdi tam olarak ne yapacağımız hakkında bir fikrimiz var mı?" diye sordum. Yine uzun bir sessizlik oluşmuştu. Bu uzun sessizlikten artık bıkmıştım. "Bakın, Yeonjun hyung ölmüş ölebilir ama şu uzun sessizliği yapamayız artık. O bizi seviyor ve bize güveniyor, eğer güvenini boşa çıkarmak istemiyorsanız bir şeyler yapmamız gerekiyor şuan. İsterseniz kitabı da kurcalayabiliriz, ama yeter ki susmayalım artık" demiştim bir anda. Beomgyu Hyung da söylediklerimi doğru bulmuş olmalıydı ki o da "Taehyun haklı gençler, böyle boş boş durarak hiç bir şey yapamayız. Sonuçta bir anda bir mucize olmayacak. Bizim bir şeyler yapmamız gerekiyor."

finding you i've lost, taejun.Where stories live. Discover now