Et l'air est lourd.

3K 267 334
                                    

07 Ağustos 2021

Michael Buble - Home.

Yorgun hissediyordum, ve beni bu konuma getiren şeyin ne olduğunu kestiremiyor oluşum da ayrıca rahatsız hissetmemi sağlıyordu. Neden böyleydim bilmiyorum, hiç bir şeyi yapmaya gücüm yokmuş gibi, ama aynı zamanda ufak bir çaba göstersem her şey iyi olacakmış gibiydi.

Üşengeçlik olarak adlandırabilir miydim? Sanırım evet. Bir şeyler için zaman yaratmaktan ve onun için çabalamaktan korkuyor gibiydim. Bunu yapmak için sabah akşam hayal kuracak ama başlayamayacaktım işte. Layıkıyla yapabileceğim tek şey durmaktı, boş gözlerle dünyaya bakmamı saymazsak.

Gerçekten merak ediyorum, acaba neden yaşıyordum? Bunu pek çok kez sorgulamıştım, özellikle ergenliğimin zirve yaptığı dönemlerde. Pek çok kez beni bu hayata bağlayan bir şey olup olmadığını düşünmüş ve fazlalık olduğuma kanâat getirmiştim. Peki öyleyse yaşamak için bir sebep bulmuş muydum? Hâlâ hayatta olduğuma göre?
Yoksa hâlâ o zamanlarda ki gibi ölmekten korkuyor muydum?

Düşünmeye başlamıştım, ve bu huyumdan gün geçtikçe daha fazla nefret ediyordum. Düşündükçe daha da cevaplanamaz sorular ile karşılaşıyor ve bunlardan kaçmak içinde tam şuan olduğu gibi uyumayı çalışmayı tercih ediyordum. Ama geçmiyordu, bu yorgunluk dinlenmek ile geçecek türden değildi, zihnimde ki düşünceler geçmeyecekti. Orada bir silah vardı ve o patlamaktan vazgeçmeyecekti.

Ama, bunu sadece ben düşünmüyordum sonuçta değil mi? Herkesin kafa karışıklıkları olur en nihayetinde. Ya da kendimi bu şekilde kandırmaya devam etmeliydim.

Biliyor musun Hyunjin? Senin sadece kafanı dağıtmaya ihtiyacın var. Evet, kafamı dağıtmalıyım. Yatağımdan, dolanmış olduğum çarşafımdan kurtularak kalmaya çalıştım. Bir bölümü hâlâ bacağıma dolanmış haldeydi. Bacağımı sallayarak bir yandan da saçımı düzeltmeye çalışıyordum. Tam bu sırada kapı açılmıştı, içeriye Yeonjun Hyung'un girmesini tercih ederdim ama Felix girmişti. Yine ve yine.

Salladığım ayağımı sallamayı kesmiş ve hızlıca yerden çarşafı kaldırıp yatağıma fırlatmıştım. Sanki odayı dağıtırken annesine yakalanmış bir çocuk gibiydi, bu aptal telaşım. Pencereden yansıyan hafif güneş ışığı ve küçük sevimli gözleri, kocaman gülümsemesi ile tanıştığımız ilk günün sıcaklığını hissettirmişti. Açıkçası mimik yapmamak için kendimi bir hayli kasmıştım.

"Bir yere mi gidecektin?" Hâlâ samimi olup olmamamız gerektiğini düşünüyordum, onu affedemezdim, ne kadar çok istesemde. "Evet, neden?"

"Sadece merak ettim, eğer önemli bir iş değilse bende gelebilir miyim?" Aslında hiç bir işim yoktu, sadece dolaşıp gelecektim muhtemelen, ama onu çağıramazdım.

"Felix sıkıldığını anlıyorum ama biz arkadaş değiliz, bana bu kadar samimi davranmaya çalışma. Hem Wooyoung ile buluşacağım, o yüzden gelmen doğru olmaz."

Felix kısa süreliğine başını önüne eğmiş ve yutkunarak özür dilemişti.
"Çift randevunuzu bozmayacağım Hyunjin, ayrıca yakın davrandığım içinde üzgünüm. Hadi git ve eğlen."

Kalbime ne olmuştu az önce? Kırgın gözleri ile bana iyi dileklerde bulunan bu çocuğa neden sarılmak istemiştim? Kendime bile itiraf edemezken hâlâ seni sevdiğimi, nasıl görmezden gelecektim ki varlığını?

"Wooyoung arkadaşım, ayrıca sonunda anlamana sevindim." Odadan çıkmış ve bahçeye inmiştim, bir hayli kalabalıktı. Düğün falan mı var? Eğer öyleyse umarım yemekli olanlardandır.

Kalabalığın tam tersi yönüne gidip bir banka oturdum, şanslıydım ki tek boş bankı kapmıştım. Nasıl okulun neredeyse hepsi büyük bir kalabalık oluşturmuşken aynı zamanda banklarda oturacak kadar da fazla olmaya devam ediyorlardı? Etrafa biraz göz gezdirmek istemiştim. Yurdun arka tarafına doğru olan köşede birileri vardı. Bunlar Wooyoung 'un oda arkadaşları mıydı? Taehyun ve Beongyu? Beosgyu? Hayır, Beomgyu.

372 | hyunlix.Where stories live. Discover now