İyi-Kötü

13.1K 1K 30
                                    

Hava alanından çıktığımızda Jason gözlüğünü takıp benim de takmamı istedi. Park yerine doğru hızlı adımlarla yürürken Jason bileğimi tutmuş adeta beni sürüklüyordu. Park yerine vardığımızda beyaz Audi model bir arabadan genç,sarışın,Jason boylarında bir çocuk indi. Gülümseyerek bize yaklaşıyordu. Jason bileğimi bırakarak 'Naber Adras?' dedi. Çocuk Jason'a sarılarak 'İyiyim kardeşim. Sen ?' dedi. Jason bildiğin gibi dercesine omuzlarını silkti. 'Merhaba. Sen Alison Grace olmalısın. Seninle tanışmak büyük şeref. Ben Adras.' diyerek elini uzattı. Elini sıkarak gülümsedim. 'Bende memnun oldum Adras.' dedim. Adras arabanın anahtarını verip , Jason'a yol tarifi yaptıktan sonra şans dileyerek uzaklaştı. Jason çantaları bagaja koyarken arabaya bindim. Bu kadar üst model arabaları nereden buluyor diye düşünsem de Jason'ın asıl olarak ruhun oğlu olduğu aklıma geldi. Herkes babasından ne kadar nefret ediyorsa Jason'a ve elindeki güce de o kadar hürmet ediyordu. Jason yanıma oturduğunda 'Kemerini bağla Alison.' dedi.
Değişik yollara sapıyordu. Uzun süredir yoldaydık. Yaklaşık üç saat olmuştu. 'Gittiğimiz evde de yakalanma ihtimalimiz yok mu ?' diye sorduğumda Jason 'Her an yakalanma durumumuz var Alison ama şuan gittiğimiz yer şehirden uzak ve Ört ile gizlenmiş bir ev.' dedi. İlk kez duyduğum bir terimle daha karşı karşıyaydım. 'Ört ne Jason dediğimde ışıklarda durduk. Jason bana dönerek 'Normal insanlardan veya Arislerden bir şeyler saklamak istediğinde yapılan bir büyü. Çok güçlü savaşçılar tarafından yapılabilir veya fark edilebilir. Mesela devasa bir eğitim alanını normal insanlar bir koşu parkuru gibi görebilirler.' dedi. Fazlasıyla işimize yarayacak bir şey gibiydi. Sessizce koltuğuma gömülüp Londra'nın sokaklarını izlemeye başladım. Aristo'nun dedikleri aklımdan çıkmıyordu. Üstüne üstlük Walter ile konuşmamdan sonra endişe içimi kurt gibi kemiriyordu. İlk olarak en çok sevdiklerime saldıracaklardı. Ta ki beni elde edene kadar. Herhangi bir savaş durumunda kayıplar söz konusu olursa kimseye zarar gelmesine izin veremezdim.
İki tarafı ağaçlarla kaplı yollarda ilerliyorduk. 'Daha önce yani ben gelmeden herhangi bir savaş yaşandı mı ?' diye sordum. Jason'ın sorumdan pek mutlu olmadığı aşikardı. Yutkunarak 'Walter Jackson'dan beni almaya çabaladı. Uzun bir süre. Hayatım Ariçem'de geçmedi Alison. Aynen şuanki durumumuz gibi sürekli kaçarak yaşadım. Kurul eğitim evlerini Noah ortaya çıktıktan sonra kurdu. Çemberi oluşturmak için bir umut oldu. Sonra Ava ve Simon katıldı. Ardından da senden haberimiz oldu.' dedi. 'Beni nasıl öğrendiniz ?' diye sorduğumda Jason irkilmiş gibi oldu. Cevap vermedi. Suratı gerilmişti. Dudakları ince bir çizgi hâlini almıştı. Bu uzun bir süre susmam gerektiği anlamına geliyordu.
Ormanlık alanları aşmış , küçük ama modern bir yerleşkeden geçiyorduk. Jason arabayı restorantlardan birinin önüne park ederek bana döndü. 'Tost alsam ? Buranın tostunun iyi olduğunu söyledi Adras.' dedi. Başımla onaylayarak arabada beklemeye başladım. Jason restoranta doğru yürürken sarı saçları kusursuz gözüküyordu. Geniş omuzları,şekilli vücudu nefes kesiciydi. Yandan geçen iki turist kız kıkırdayarak parmaklarıyla Jason'ı gösteriyorlardı. Walter'ı birkaç kez görmüştüm. Fazlasıyla karizmatik bir adamdı ama Jason gözlerini ondan almamıştı. Sert ifadesi Walter'a ne kadar benzese de Miranda'ya daha çok benzediğini düşünüyordum. Ya da böyle düşünmek istiyordum. Jason restoranttan elleri dolu bir şekilde çıktığında kızlar oldukları yere sabitlenmiş gibi duruyordu. Bakışlarını Jason'dan ayırmasalar da Jason onları fark etmiyordu. Birazcık hoşuma gitmişti bu durum ama belli etmedim. Jason arabaya bindiğinde poşetleri bana verdi. Arabayı tekrar çalıştırdığında ben çoktan tostumdan kocaman bir ısırık almıştım. Adras'ın önerdiği kadar vardı. Enfesti tost.
Artık tamamen yokuş yukarı giden bir yolda ilerliyorduk. Jason hızını kesmeden arabayı olağanüstü bir çeviklikle kullanıyordu. CD çaları kurcalamaya başladığımda Jason kaşlarını çatarak eliyle torpido gözü denilebilecek bir yeri karıştırmaya başladı. Elinde bir CD tutarak bana gülümsedi. Charlie'nin Melekleri'ni sever misin diye sorduğunda şaşırarak kaşlarımı kaldırdım. 'Jack ile oradan oraya sürüklenirken benim de canım sıkılıyordu Alison.' dedi. CD'yi taktığında Cameron Diaz'ın dans ettiği "U Can't Touch This" çalmaya başladı. Kahkahalarla gülerken bir yandan da şarkıyı söylemeye çabalıyordum. Jason'ın pek kahkaha attığı görülmezdi ama o bile gülüyordu. Müzik zevkimizin bu kadar yakın olması şaşırtıcı olsa da fazlaca keyifliydi. Jason son bir virajı aldıktan sonra sağa saparak toprak bir yolda ilerlemeye başladı. Geniş ormanlık bir arazinin içinde küçük bahçesi olan döküntü bir ev vardı. Jason arabayı durdurup indiğinde MC Hammer şarkının son sözlerini söylüyordu. Arabadan indiğimde 'Jason burada kalabileceğimizden emin misin?' diye sordum. Ev berbat hâldeydi. Başımıza yıkılabilirdi. Jason gülerek elini uzattı.'Gel oradan değil buradan bak bir de.' dedi. Elini tutup ilerlediğimizde Jason 'Vardus.' diye fısıldadı. Anında bariyer gibi bir şeyin içimizden geçtiğini hissettim. Ev bir anda değişerek güzel bir dağ evi havasına büründü. Jason 'Şimdi nasıl ?' diye sorduğunda gülümseyerek cevap verdim : 'Keşke kısa bir parolayla kötü olan şeyleri de bu kadar kolay iyisiyle değiştirebilseydik.'

ARİÇEMWhere stories live. Discover now