chapter 6

68 19 0
                                    


   "Ne kadar korkunç bir haldeyiz." Jaehyun içini çekip kafasını diğerinin omzuna yerleştirirken söylenmişti. Hafifçe titremeye başladığını fark ettiğinde, bir kez daha saatin ne kadar geç olduğunu fark etmişti.

Kollarını kayıtsızca kaldırıp kalın deri ceketini çıkarmıştı. Ceketi tutup ikisinin üstüne dolamıştı. Yıldızların karanlığı böylesine aydınlatmasına hayran kalmıştı. Doyoung ile geçirdiği her gece olduğu gibi bu gece de daha parlak parıldıyorlardı. Onun için parıldıyorlardı bence, öyle görünüyordu. Jaehyun, ne zaman birlikte olsalar, dünyayı her zaman pembe bir görüş açısıyla algılardı, sanki Amore onları ölümcül bir sevgi okuyla vurmuş gibiydi. Başından beri bir çıkmazın içinde olduklarını biliyordu.

Jaehyun yavaşça dikleşerek ayağa kalkmıştı ve ceketini Doyoung'un etrafına daha da sıkı sarmıştı. Doyoung ise bakışlarıyla onun adımlarını merakla takip ediyordu. Jaehyun göle inmişti. Ayakkabılarını ve çorapları çıkarak tamamen giyinik olarak, su uyluğunun ortasına gelene kadar göle girmişti. Ardından Doyoung'a bakıp utanmazca gülümsemişti, Doyoung ise ona endişe dolu bir bakış atmakla yetinmişti.
Doyoung daha ağzını açmaya fırsat bulamadan Jaehyun kendini geriye doğru bırakmıştı. Çıkan ses etrafın sesizliğini yarıp geçmişti.

Doyoung, Jaehyun suyun altına tamamen gömülünce küçük çapta bir şok çığlık atmıştı. Sıçrayarak iskelenin kenarına koşmuştu. "Jaehyun?! Tanrım, kahretsin! JAEHYUN!!!"

Az sonra Jaehyun yüksek bir kıkırdama ile tekrar yüzeye çıkmıştı. Genellikle tüm bu kahkaha ve gülümseme Doyoung'un çoğu zaman soğuk ve donuk olan yüzünü rahatlıkla eritebilen tek şeydi. Ama şu durum içinde tam tersine kaşlarının daha çok çatılmasına sebebiyet vermişti. "Yüzmeyi bile biliyor musun ki sen?? Sen bir aptalsın."

"Çocukken ki zamanları hatırlıyor musun?" Jaehyun, iskeleye doğru yüzerek ona hatırlatmaya çalışmıştı. "Sen nöbet tutarken gizlice senin ailenin havuzunu kullanmama izin verirdin. Annemin senin evine vardiyaları için beni getirmek zorunda olduğu günlerde olurdu tabi bu."

"Nasıl unutabilirim?" Doyoung kaşlarını çatarak kollarını çaprazlayarak homurdandı. Durumun eğlenceye dönüşmesini engellemek için elinden geleni yaptığını, bir hiç uğruna inatlaştığını gören herkes söyleyebilirdi. "Her zaman çok ukala davranırdın, ne kadar iyi yüzebildiğinle övünüyordun ve sonra neredeyse boğulacak konumda oluyordun. Bir aptal gibi."

"Ama boğulmadım." dedi genç arsızca. "O zaman bile bensiz yaşamaya dayanamıyordun."

Her ikisininde yüzlerindeki gülümsemeler yeniden yavaş yavaş solmuştu. Bu kadar huzurlu yaşamayı nasıl da isterlerdi. Biri rüzgarda, biri sudaydı. Kimse kimsenin dünyasının bir parçası değildi, ikisinin aileleri bambaşka kişilerdi. Sadece ikisinin bir anlığına bir arada durmaları bile, toplumun satırlar dolusu konuşmasına sebebiyet veriyordu.

Jaehyun ellerini ağaç kabuklarının üzerine koyarak büyük, koyu lekeler oluşturmuştu. Beyaz atlet vücuduna ikinci bir deri gibi yapışmış, solgun ay ışığında vücudunun astarını ortaya çıkarmıştı. Doyoung ise Jaehyun'un hareketlerini bir şahin bir hassasiyetle takip ediyordu.

Genç olanın yüzündeki acı gülümseme, yukarıdan gelen keskin ışıkla vurgulanıyordu.  Ay ışığının vurduğu gamzeleri ve koyu çikolata gözleriyle Doyoung'a karşılık veriyordu. Saatlerdir aynı inatçı tutamlar sürekli olarak alnına düşse de her defasındaki gibi saçlarını bir kere daha geriye savurmuştu. Sanki o tutamlar kendi kendilerine orasının onların yeri olduğuna karar vermişler ve başka bir yere yerleştirilmeyi reddediyor gibiydiler. Tıpkı Doyoung'un yerinin Jaehyun'un yanında olduğuna karar vermesi ve kendini oraya çivilemeye çalışması gibi.

lover in the graveyard + dojaeWhere stories live. Discover now