chapter 9

87 18 4
                                    


      Aşk, tüm sorunların tedavisi olarak tasvir edilmişti. Hastalığı iyileştiriyordu, yalnızlığı iyileştiriyordu ama asla bahsetmedikleri şey aşkın kendisinin acımasız ve acı verici olduğuydu. Ebeveynlerinin onları ayrı tutmaya karşın harcadıkları tüm çabalara rağmen gecenin derinliklerinde terk edilmiş topraklarda buluşabiliyorlardı. Ne kadar acı verici olsa da birbirleri için bunu yapmaktan şikayetçi değillerdi. Doyoung'un sıcak ve kaygısız güney olması,  Jaehyun'un ise soğuk ve mantıklı kuzey olması aralarındaki çekimi dengeliyordu. Her ikisi de güçlü manyetik bağlantılar ile birbirlerine bağlıydılar.

Hayat bir dizi olasılıklarla gelip geçmişti. Erken yaşlarda onlara tanışma fırsatı vermişti hayat, yaşamları birbirine çakışmadan sadece paralel bir şekilde de ilerleyebilecekken daha gençliklerinde bu değişmişti.
Birbirlerine rastlamaları sadece bir kez yakalanacak tarzdan bir fırsattı. Onlarda büyük bir endişe içinde de olsalar şanslarını kullanmışlardı. Gizlilik içinde yaşamışlardı her anlarını; gizli aşklarını gün ışığında yaşamaları yasaktı buna rağmen her şeyi en doruğunda yaşamışlardı.

Fakat şimdi yasaklanan her şey tüm gerçekliği ile suratlarına çarpıyordu. İkisinin arasındaki sınıf farkı, Doyoung'un parmağının etrafında yanan kan lekeli bir nişan yüzüğü ile dikildiği yerde Jaehyun'un da onun ayaklarının dibinde hıçkıra hıçkıra ağladığı an kanıtlanmıştı. O andan itibaren her şey yokuş aşağı gitmeye başlamıştı.

"Hem zaten benden başka kim sana katlanabilir ki?" Küçük olan gülümseyerek söylenmişti. Bir yandan da elleri ile Doyoung'un sırtını aşağı yukarı ovuşturuyordu. Gözyaşlarıyla ıslanmış yanağını omzuna sildi. "Hala böyle konuşabildiğim için deli olmalıyım. Sen de beni deli olduğum için sevdin değil mi?"

"Yalnızca çılgın, delirmiş insanlar benimle baş edebilir." diye karşılık vermiş ve omuz silkmişti Doyoung. Jaehyun'un tüm nazik dokunuşlarının altında gergin olduğunu hissediyordu hala. Oysa Jaehyun ona porselenden yapılmış, herhangi bir yanlış harekette hasar görecek bir yapıt gibi davranıyordu. "Dürüst olmak gerekirse, üzgün veya mutsuz bile değilim, sadece bu yaptıklarımızın zamanla nasıl daha da kötüleşeceğinden korkuyorum."

"Arabaya binelim mi? Ben sürerim." dedi Jaehyun, zaten sürücü koltuğunun kapısındaydı. "İtiraz etme, araba kullanacak durumda değilsin."

"Sen de değilsin!" Doyoung itiraz ediyordu. "İkimiz de duygusal ve fiziksel olarak dengesiziz."

"Sadece sürmeme izin ver işte, tamam. İzin ver kırmızı bir spor araba sürme hayalimi yaşayayım." diye şakayla karışık ekledi Jaehyun. Ardından koltuğa oturdu ve ukala bir şekilde sırıttı. Doyoung, Jaehyun'un gamzeleri için fazla zayıftı, inkar etmeye çalışmamıştı bile. Söylene söylene yolcu koltuğuna geçmişti.

"Arabamı mahvetme Jung!!" diye şakacı bir şekilde uyardıktan sonra yerleşmişti koltuğuna.

Jaehyun ise çocukça dilini çıkarmıştı. "Ya yaparsam? Araba kullanamayacağımı mı düşünüyorsun? Dürüst olmam gerekirse Kim, bana çok az inandığını hissediyorum."

Beni eve bırakacaksın, tabii ki tereddüt ederim,  diye içinden geçirdi Doyoung. Ardından hayal kırıklığının onu alt etmesine izin vermemeye çalışarak başka şeyler düşünmeye çalıştı.

Sadece onu güvende tutmak istiyordu, bunu biliyordu, yine de sanki tüm bu olanlar yüzünden göğsüne bir bıçak bastırılmış ve gömleğine kan sızana kadar şiddetle sokulmuş gibi hissediyordu.
İçten içe onları sefalete hapsedenler yüzünden hissettilerini onlara da hissettirmeden vazgeçmeyeceğini düşünüyordu. Yenilmeyi redediyordu düşünceleri. Jaehyun'u kaybetme düşüncesinin gerçekliğini hala oturtamamıştı zihninde. Onlar bu haldeyken, onlara bunları yaşantalar neden rahattı?

"Bizden gerçekten böyle vazgeçecek misin?" Doyoung nefesini verirken konuşmuştu.

Uzun süre hiçbir şey söylemeden devam eden Jaehyun, Doyoung'un oturduğu sokağa geldiklerinde "Özür dilerim."diye mırıldandıktan sonra içini çekmekle yetinmişti.

"Yani evet." Doyoung, yüzündeki kaküllerini üfleyerek konuşmuştu bu defa. "Seni suçlamıyorum ama keşke böyle çabuk karar vermeseydin. Artık ben sürebilirim sanırım."

Jaehyun sürücü koltuğunun yanındaki kapıyı açarak aşağı inmişti. Ayrılmadan önce Doyoung'un elini tutup, parmaklarını birbirine kenetlemişti. "Sonsuza kadar bu rüyada yaşayamayız Doyoung. Tekrar gerçek dünyaya dönmeliyiz."

Doyoung yanlışıkla umduğundan biraz daha yüksek sesle burnunu çektikten sonra Jaehyun alt göz kapaklarından dökülen yaşlara tanık olmadan hemen önce hızla başını diğer tarafa doğru çevirmişti.

"Ben... seni seviyorum." diye fısıldayabilmişti bunun üzerine Jaehyun sadece. Ardından Doyoung'un çenesini tutarak gözlerine bakmaya çalışmıştı. Onun gözlerini böyle kırılmış, çatlamış bir porselen gibi görmek onu paramparça ediyordu.

"Başka bir hayatta, daha iyi bir dünyada, sadece hayallerinin değil, gerçekliğinin de adamı olmayı isterdim Kim Doyoung."

Ve bırakmıştı. Doyoung'un eli, hayallerinin parçaları parmaklarının arasından kayıp olabilecekleri her şeye dağılırken, yaşadığı her şey de peşinden sürükleniyordu. Jaehyun'un güçlü kokusuyla sarhoş olan deriyi omzuna daha sıkı bir şekilde tutarken, Jaehyun'a yöneltmek istediği her çığlık boğazındaki bir yumru tarafından susturulmuştu. Onları elinde sonunda paralel, kesişmeyen iki ayrı yola yerleştirmek için yol çizen kader ne kadar da acımasızdı.


umarım beğenmişsinizdir hepimiz için güzel bir hatıra olarak kalır lover in the graveyard umarım <3

lover in the graveyard + dojaeWhere stories live. Discover now