Bölüm 18 Kraliçe Hera

1.3K 128 20
                                    

"Betty bu çok dar!" Betty arkamdan korsemi daha çok sıktı, belim yeterince ince değil miydi?!
Kahverengi, boğazlı bir elbiseydi. Etekleri kat kattı, Betty ince belim belirgin olsun diye üzerine korse giydirmişti. Organlarım ağzıma gelecek raddeye kadar iplerini sıkıp bağladı, saçlarımı tarayıp elbisemin tonlarında makyaj yaptı. Kapı açıldığında içeri yeşil göz girdi, dikkatle beni süzüp kapıyı ardından kapattı. "Pars, bu gidiş biraz ani olmadı mı?" Betty saçlarımı düzeltmekle meşgulken aynı anda sorularını yeşil göze yöneltiyordu. "Hayır, babam zaten saraya dönmem konusunda sürekli isyan ediyordu. Bu akşam bir de balo mu ne varmış, orada olmak zorundaymışım. Hem bu balo ateş kraliçesini bulmamıza yardımcı olabilir." Yeşil göz su kralının oğluydu, Betty bahsetmişti. Babası ve abisi vardı, babası sürekli olarak onu saraya çağırıyormuş lakin o hep reddediyormuş. Yeşil gözün özeli olduğu için çok fazla kurcalamak istememiştim, istediği zaman o bana anlatabilirdi. Betty işini bitirip geri çekildi, ellerini beline yerleştirip beni dikkatle süzdü. Onaylayan mırıltılar çıkarırken beni aniden yeşil gözün üzerine itti, yere düşecekken yeşil göz kolumdan tuttu, sinirle Betty'e bakarken o ikimizi süzmekle meşguldü, muhtemelen yeşil gözün üzerini de o hazırlamıştı, çünkü yine uyum içindeydik. Kahve gömlek, pantolon ve çizmeleri vardı. Saçlarını dağınık bırakmıştı, doğrusu bu saç şekli ona çok yakışıyordu. Açtığı bir kaç düğme ve dağınık olan saçları onda haylaz tipi veriyordu.
Çekici demeye cesaretin yok Viata!
"Peki, saraydakiler sizin badi-öğrenci olduğunuza inanacak mı? Daha çok uyum içinde olan bir çift gibisiniz?" Betty'in imayla dediği şey gözlerimi belertmeme neden olurken yeşil göz sırıttı. "Öyle demeyeceğimi kim söyledi?" Ne?! Yeşil göz bütün krallığa ikimizin sevgili olduğunu mu söyleyecekti, gözlerimi kırpıştırıp yeşillerine baktım, gayet ciddiydi. Allah'ım sen bu adamı bana imtihan olsun diye mi yarattın? Dünkü olayı tabii ki de unutmamıştım, beni öptüğü kısmı. O an aklıma gelince kalbim duracak gibi oluyordu, çok farklı bir duyguydu. Anlatamadığım kelimelere sığmayan bir histi.
"Güzel. Viata ben gece elbiseni hazırladım, bir kaç günlük kıyafette koydum. O konuda sıkıntın olmayacak zaten, bu arada Pars'ın etrafında çok fazla dişi sinek olur, dikkat et elden gitmesin!" Uyarısını yapıp odadan kapıyı çarparak çıktı. Şaşkınlıkla bakakalırken yeşil göz hemen portalı açtı, kolunu bana uzattığında uzattığı kola girdim. İçeri girdiğimizde büyük beyaz sarayın biraz ilerisindeydik. Yavaş adımlarla ilerlerken ikimizde sessizdik, eşyalarımızın bulunduğu çanta yeşil gözdeydi. "Şimdi senin baban su kralı mı?" Sorumu başıyla onayladı, iyi de çok saçmaydı. Babası madem kral neden özel üste görev yapıyor? "Annem dünyaya göreve gelmiş, geldiğinde ise hamile olduğunu öğrenmiş. Fakat bizim evrenden dünyaya sürekli saldırı yapıldığı için evrenler arası yolculuklar yasaklandı. O yüzden annem beni dünyada doğurmak zorunda kalmış, çevresinde kimse olmadığı için hamilelik dönemini kendi başına atlatmış. Fakat doğumda bir aksilik yaşandı, onu orada kaybettim. O yüzden yıllarca dünyada kimsesiz kaldım. Yirmi yaşına geldiğim zamanlar babam beni buldu ama ben emir kulu olacak bir adam değildim. Kral da olamazdım haliyle, tabi babam hala ümidini kesmedi. Abim var, ben ondan daha eğitimli ve güçlü olduğum için beni taht başına geçirmek istiyor ama ben bir evrenin yükünü omuzlarıma almak istemiyorum." O özgürlüğü seven bir adamdı. Kapıya geldiğimizde kapılar bizim için açıldı, etraftaki muhafızlar yere eğilirken biz kapıya yaklaştık, büyük mermer merdivenleri bir bir tırmandık, kapıda bizi bekleyen Kral diye tahmin ettiğim adam bakışlarını üzerime çekmişti, yanındaki adam ise yeşil gözün abisi olmalıydı çünkü o da yeşil gözlere sahipti. Yeşil göze uyarak kralın önüne gelince eğilerek saygıyla selam verdik. "Hoş geldin." Babası beni görmezden gelirken kaşlarımı çattım, beni niye görmezden geliyordu? Yeşil göz bu durumdan rahatsız olduğumu anlamış olacak ki elini bileğime ardından elime indirdi, "Hoş bulduk." İkimiz adına konuşurken yüzümde aptal bir tebessüm belirdi. "Hoş geldiniz, lütfen babamın kusuruna bakmayın, sizde hoş geldiniz. Altuğ ben." Elini uzatırken, abisinin sıcak karşılamasına tebessüm edip elini sıktım, fakat elimi bırakmadan yan çevirip ufak bir buse kondurdu. Yeşil göz kaşlarını çattı, ben ise sessiz kalıp geri çekildim. "Pars tanıştırmayacak mısın bizi?" Altuğ'un dediğiyle yeşil göz sinsice gülümsedi. Bana dönüp göz kırptı, "Viata, sevgilim. Ayrıca ateş kraliçesinin kızı." İkisinin de gözleri şaşkınlıkla açılırken kapıdaki iki muhafız geriledi, benden korkuyorlar mıydı? "Pars ne diyorsun? Bir melezle sevgili mi oldun?" Babasının dediğiyle gözlerimin öfkeden parladığını hissediyordum, bana nasıl melez derdi? "Baba-" yeşil göz araya girecekken lafını böldüm, asla kendimi ezdirmeyecektim. "Efendim, haddimi aşmak istemem lakin böyle bir lafa nasıl cüret edebilirsiniz? Karşınızda bir insan olduğunun farkına varın, ona göre konuşun!" Aniden kükrerken kral tiksinircesine bana bakıyordu. "Bu cüreti yanındaki mı veriyor? Ben olmasam yanındaki adam beş para etmez farkındasın değil mi?" Aşağılayıcı lafları beni delirtirken yeşil göz delirmişti bile. Fakat ondan önce abisi olaya el attı, "Onun burada olması bir şereftir, hem kehanete göre ateş krallığı bir gün eskisinden de güçlü olacak. Bu yüzden ateş Krallığıyla düşman olmak yerine dost olmalıyız. Leydim, siz babama aldırmayın o hep huysuzdur. Lütfen böyle geçin." Geri çekilip içeriyi işaret ettiğinde yeşil göz homurdanıyordu, onun bu haline gülmek istedim fakat ortam gergin olduğu için içime hapsettim. "Bu kadar kibar olmak zorunda mısın?" Kendi kendine söylenirken Kral ve abisi önden ilerliyordu, büyük odaya girdiğimizde Kral masaya, baş köşeye ilerledi. Hemen yanına Altuğ geçmişti, yeşil göz sandalyemi çekerken teşekkür edip oturdum, hemen yanıma yerleşti. "Ateş kraliçesinin hayatta olup olmadığına emin olmak için geldik. Eğer hala hayattaysa Viata'nın burada olduğunu anlayacaktır. Annesini bulmak zorundayız." Annemi bulma zorunluluğumuz mu vardı? Abisi anlayışla başını sallarken babası onun aksine öfkeliydi. Neden bana böyle davrandığını bir türlü anlam veremiyordum, beni ilk defa görüyordu, neden birden bire bana bu kadar kin beslemişti? "Viata muhafızlar seni odamıza yönlendirsin, dinlen. Gece yorucu olacak." Başımla onaylayıp ayağa kalktım, kapıdaki muhafızlardan biri geçmem için işaret ederken dediğini yapıp büyük kapıdan çıktım, merdivenlere yönelirken peşine ilerliyordum, bir kaç kat çıkıp büyük ahşap kapının önünde durduğumuzda içeri girdim. Bir tane çift kişilik yatak ve büyük bir koltuk vardı, karşısında da giyinme dolabı. Kalbime giren sancıyla elim hemen göğsüme gitti, gözlerim aniden kararırken dolaba tutundum. Gözlerim yavaş yavaş kapanırken bedenim yere yığıldı, kapı açıldı, içeri yeşil gözün babası girdi. Bana yardım etmek yerine beni izlerken yumruğunu sıktı, aynı zamanda kalbim de ağrımaya başlıyordu. Bana her ne oluyorsa o yapıyordu. "Benden ne istiyorsun?!" Zar zor konuşurken bir şeyler diyordu fakat her şey uğultu halinde gelmeye başlamıştı.
Ayaz Pars Varis...
İçeri girdiğimde oda boştu, kaşlarım çatılırken odadan geri çıktım. Merdivenleri çıkan babama doğru ilerledim, "Viata nerede?" Omuz silkti, umursamaz tavrı beni deli ediyordu. "Senin sevgilin, nereden bilebilirim?" Yanımdan geçip gittiğinde gidişini izledim, Viata nerede olabilirdi ki. Sarayı geziyor olma ihtimalini göz önünde bulundurarak odaya girdim. Viata fazla meraklıydı, ayrıca yerinde duracak bir kızda değildi.
Sonuçta onu odaya yollayalı saatler olmuştu, getirdiğimiz çantadan balo için Diana'nın bana ayırdığı takımı çıkardım, hızla bol beyaz gömlek ve pantolonu üzerime geçirdim.
Viata'nın annesini bulabilirsek mührün yerini de öğrenebilirdik, veya Viata'yla olan bağlantısını.
Yaklaşık on on beş dakika sonra odanın kapısı çaldı, hızla kapıyı açtığımda karşımda Viata yerine abimi bulmuştum. Hayal kırıklığıyla odaya girdim. Peşime girip kapıyı kapattı, "Viata nerede?" Sorusuyla ona döndüm, yüzünde merak vardı. Birden bire Viata merakı beni deli etse de sessiz kalmayı tercih ettim. Viata için. O çok ürkekti, sinirlendiği zaman ürkek halinden eser kalmazdı ama o hep ürkekti. Küçükken yaşamış olduğu şiddet onu bu hale getirmişti, onu kurtaramadığım her güne lanet olsun.
"Bilmiyorum, sarayı dolaşıyor olabilir. Fazla meraklı." Dediğimle güldü, niye gülüyordu ki yani? Bakışları gözlerimde dolandı, kaşları şaşkınlıkla çatıldı, "Çok değişmişsin, önceden gözlerine baktığımızda hiç bir şey anlamazdık ama şuan o kızı deli gibi kıskandığını ve bu kadar samimi davranmamı çekemiyor oluşunu görebiliyorum. Sen bu kızı seviyorsun." Sevgi miydi bu? Yanıma geldiğinde kalbimin deli gibi atması, heyecanlanmam, mutlu olmam, kokusunun bana huzur vermesi, yanının sıcacık olması. Sevgi, aşk ne uzaktı bana. Ne kadar uzaktı, gözlerimi abime diktim. Fazlasıyla haklıydı, önceden duygularımı asla belli etmezken Viata'yı kıskandığımı anlamıştı.
"Sen aşağı in, ben Viata'yı bulup geleyim. Babamı daha fazla sinirlendirme, sana olan sinirini kızcağızdan çıkarmasın." Başımla onaylayıp odadan çıktım, aşağı indiğimde koridorlar kalabalıktı. İçeri girdiğimde babam yanındakilere başıyla selam verip bana doğru ilerledi. "Açılışı Düşes Diaspora ile yapacaksın, dansa kalkacaksın." Aniden kaşlarımı çattım, açılışı Viata'yla yapacaktım, sonuçta babamlar onu sevgilim olarak biliyordu. Ayrıca ilk dans evleneceğimiz veya nişanlımızla yapılırdı, geleneğe göre Veliaht veya varis dansa kalktığı kişiyi alnından öperse ondan hoşlandığını, saçından öperse onu kabullendiği ve dudağından öperse düğünün yakın olduğunu simgelerdi.
"Pars beni delirtme, alt tarafı bir dans. Hem kızı bulamadığını söylüyorsun, bir saat hazırlanacak. Saygı çerçevesini aşma." Bize doğru gelen Düşese yan bir bakış attım, müzik yavaş yavaş çalmaya başlarken kibar olmak adına elimi uzattım, tuttuğunda olabildiğince arama mesafe koymaya çalışarak herkesin ortasında geçtik, müziğin ritmine ayak uyduruyor, onunla göz temasından kaçınıyordum. Viata'ya ihanet etmiş gibi hissediyordum. "Uzun zamandır göremedim seni." Heyecanlı sesiyle tahammülsüz bakışlarımı ona çevirdim, benimle bu kadar samimi cüretini ona kim veriyordu? Karşısındaki ahbabı değildi, su krallığının varisiydi. Gözlerine bakmıyor, bu lanet şarkının bir an önce bitmesini istiyordum. İstesem şuan çekip gidebilirdim fakat  kollarını bana dolayıp kendini bana yaslayan kızı rezil etmek istemiyordum. "Beni tanımıyorsunuz, yabancılık çekiyorsunuz. Biliyorum, anlıyorum. Lakin bana çok çabuk alışırsınız, zamanla seversiniz beni. Ben sizi uzun süredir tanıyorum." Alayla gözlerine baktım, bakışlarım karşısında ezilirken gözlerine korku yerleşmişti. İşte istediğim bu, bana saygılı davranıp benden korkması. Beni asla ulaşamayacağı bir dağ gibi görmesi. "Düşes Diaspora, sizin istediğiniz şey asla olmayacak. Benimle dans ediyorsunuz çünkü geleneklere bağlıyım, sizin yerinizde başkaları da olabilirdi. Kendinizi üstün görmeyin." Son olarak aniden çevirip müziğin durmasıyla yavaşça önünde eğilip selam verdim, fakat o hiç beklemediğim bir şey yaptı, beni kendine çekti. Bedenim ona yapışırken ani hareketi yüzünden afallamıştım. Dudaklarımda olan bakışları eşliğinde yüzü yüzüme yaklaştı. Etraf fazlasıyla gergin ve sessizdi, herkes benim onu öpmemi bekliyordu. Kırılan bardak sesiyle gözlerim aniden o tarafa döndü, Viata hayal kırıklığıyla bana bakıyordu. Aniden geri çekilirken bana yaklaşan kadın şok içinde bana bakıyordu, aklınca bu kadar insan varken bana yaklaştığı zaman onu geri çeviremeyeceğimi sanıyordu.
  Viata'ya ilerlerken salonda büyük bir uğultu vardı, çıkışa ilerlerken kolunu sıkıca tutup kendime çektim, yaşları akmaya başlamıştı. Bu hali beni mahvederken daha çok ağlamaya başladı, kollarımda titrerken beni itmeye çalışıyordu. "Adi pislik! İnandım sana, meğersem zevkine öyle davranıyormuşsun bana!" Kısılan sesiyle beni itmeye çalışırken sakinleşmesi için ne yapacağımı düşünüyordum. O kız yüzünden bana olan bütün inancı yerle bir olmuştu, haklıydı da. Belini sıkıca kavradım, kendime çektim. Diğer elimle çenesini tutup bana bağırmaya yeltenen dudaklarını kendimkilerle örttüm. Büyük uğultu salonda yankılanmaya devam ederken o kaskatı kesilmişti. Onu öpmeye devam ederken o beni itmeyi bırakmış, kendini bana teslim etmişti. Tarçın ve vanilya kokusu burnumda tatlı bir sızı oluştururken kalbim gereğinden fazla hızlanıyor, bana yaşam enerjisi veriyordu. O benim hayat enerjimi veren kadındı, ey yüce kadın. Nelere sebepsin. Geri çekildiğimde kapattığı gözlerini açtı, "Onu kendimden uzaklaştırmaya çalıştım, sen gelmeyince onunla dans etmek zorunda kaldım. Herkesin içinde ona karşı koyamayacağımı sandı, o yüzden böyle bir şeye kalkıştı." Gözleri gözlerimde dolandı, aradığını bulmuş gibi rahatladı. Gülümseyip gözlerine baktım, en derinine.  Gözlerinin derinliğine bakmak, denizin dibine bakmakla aynı güzel kızım.
Birden yanımızda beliren Diaspora ile Viata'nın gözleri koyulaştı, "Seni yıllardır bekleyen benim! Ne olduğu belli olmayan bir kızı mı tercih ediyorsun?!" Viata gülmeye başladı, kaşlarımı çatmış onun tuhaf tepkisini izlerken Diaspora 'nın başındaki tacı aldı, tacı inceleyip dudak büktü, ardından yere attı. "Tacına güvenen bir Düşes. Ne kadar da yazık. Hatırladığım kadarıyla baban karşı ülkenin kralıydı değil mi? Sen ise onun kızı? Peki ben kimim Düşesim?" Tozlu üzeri birden şarap kızılı üzerinde siyah tülü olan, kabarık etekli, boğazlı bir elbiseye dönüştü. Afrodit! Lanet tanrıça oyun oynamaya bayılıyordu.
"Haylaz ve herkesin adını duyduğu an titrediği Kraliçenin kızı! Ateş krallığının tek kadın varisi!"
Odadaki büyük şömine birden tutuştu, çığlıkların ardından şöminenin içinden çıkan silüetle şok içinde bakakaldım.
Ateşin içinden çıkan kişi, Ateş kraliçesinin ta kendisiydi!
Kapılar bir bir kapandı, yılların intikamını alacaktı. Herkes dehşetle bize doğru ilerleyen kadına bakarken Viata birden geriye doğru yığıldı, ne olduğunu kavrayamadan belini tutup sıkıca sardım. Gözleri açıktı fakat bir şey canını yakıyordu. "Baban... Baban yapıyor!" Dediğiyle gözlerim kalabalığın arasındaki babama çevrildi, yumruğunu sıkıyordu, Viata'nın kalbiyle oynuyordu.
"Baba kes şunu! Onun hiç bir suçu yok!"
Babam avcunu sıkmaya devam etti, Viata'nın çığlığı bütün uğultuyu sustururken ateş kraliçesi Hera şok içinde kucağımdaki kıza bakıyordu. Viata kıvranmaya devam ederken Hera avucunu sıkıca kapattı, kapılar açılırken babam ve abim hariç herkes kaçıyordu. Birde sinsice bizi izleyen Diaspora.
"Kızımı rahat bırak Henry! Bu sarayı başına yıkamaktan asla çekinmem!" Kraliçe gürlerken Viata kasılmayı bıraktı, gözleri kapanırken babam öfkeden kudurmuş haldeydi, abim ne yapacağını bilmiyor bir köşeye çekilmiş yapılacak en mantıklı hareketi bekliyordu. Kraliçe Hera bize doğru ilerledi, önümde durduğunda gözleri kucağımdaki bedendeydi. "Yüce toprak, o benim kızım mı?" Ardından umutla bakışlarını bana çevirdi, "Evet efendim, sizin kızınız." Eli Viata'nın yüzünde dolaştı, gerçekliğine inanamıyordu, gözleri dolmuştu, Viata'yı izliyordu. "O benim kızım. Benim kızım yaşıyor, yüce gökyüzü, yüce toprak! Benim kızım yaşıyor!" Mutlulukla bağırırken Viata onu kabullenecek mi merak ediyordum. Kraliçe affedilmeyi hakediyordu çünkü Viata'yı o bırakmamıştı, ölüme o terk etmemişti, Viata içine kapanmakta haklıydı çünkü sokakta yıllarca tek başına kalıp tecavüze uğramıştı. En kötüsü de buydu, yaşadıkları onu çıkmaza sokacak annesinden uzaklaştıracaktı, Hera ise buna sinirlenip öfkesini dışarıdan çıkaracaktı.
"Efendim, beni bağışlayın amacım asla sizi hayal kırıklığına uğratmak değil lakin Viata sizi kolay kolay kabullenemez." Kaşları çatıldı, öfkeyle gözlerime baktı, ben ise onun aksine gayet sakindim. "Niyeymiş? Kızım neden annesini istemesin?!" Diye bağırdı.
"Efendim, küçük yaşta o kadar kötü şeyler yaşamış ki bir annenin varlığına hazır değil. Sizi istemiyor değil, istemeseydi burada olmazdı çünkü buraya sizin için geldi. Fakat varlığınıza kolay kolay alışacak gibi değil." Öfkesi dinmiş, yerini merak ve umut kaplamıştı. Beni anlıyordu, bu güzel bir şeydi.
"Benim için mi geldi buraya?" Diye sordu dolu gözleriyle. Başımla onayladım, onu sinirlendirmek istemiyordum. Öfkesiyle her an her şeye zarar verebilirdi. Öz kızına bile.
Viata kendinden geçmiş kan ter içinde kucağımda baygındı, fakat bir anda beklemediğim bir şey oldu. Viata birden havalanmaya başladı, öfkeyle etrafta göz gezdirdiğimde bunu yapanın Diaspora olduğunu fark ettim, Kraliçe Hera hamle yapacakken elimle dur işareti yaptım. "Sakın! Yaptığınız herhangi bir hamle Viata'ya zarar verebilir." Babam yüzündeki sinsi gülümsemeyle Diaspora'yı izleyip ona bir şeyler diyordu, ikisi dipdibe Viata'yı bizden uzaklaştırırken Kraliçe Hera ne yapacağını bilmiyordu. Korkuyla havalanan kızının bedenini bakıyordu. "Sarayı terk et! Ve bir daha yakınından bile geçme ki kızının canını bağışlayım." Gözleri adeta ateş açan Hera onu onayladı, şömineye ilerledi, "Eğer ona zarar verirsen, başta sen olmak üzere bütün krallığın ateşimle yanar." Ve kayboldu. Babam hızla salondan çıkarken Diaspora hala Viata'yı tutuyordu. Yumruğunu sıktığım an Diaspora dona kaldı.
Onunla oynama sırası bendeydi.
Viata boşlukta süzülürken hızla tutup geri çekildim, Diaspora yok olurken abimle göz göze geldik. "Takip et beni, sizi bulamayacakları bir yere götüreceğim."
Onu dinledim. Çünkü abim babam gibi değildi, ona güveniyordum.
Onu takip ederek merdivenlerden inmeye başladık, karanlık tünel bizi karşılarken yanlardaki sönük meşaleler yanmaya başladı, yolumuz aydınlandı.
Her şeyin başlangıcı belki de bugündü, gerçekler tek tek belki de bugünden itibaren ortaya çıkacak ve ayrılanlar bugünden sonra kavuşacaktı..

Gecenin Mührü (DÜZENLENİYOR)Where stories live. Discover now