Bölüm 23 Mühür

1.3K 123 1
                                    

Kapı aniden tıklatılınca aynada son kez kendimi kontrol ettim.
Dün gece yeşil göz beni odamda bırakıp kendi odasına geçmişti, bende o gittikten sonra kendimi yatağa atmış uyumuştum. Şimdi ise güneş kendini belli etmiş, gündüz olduğunun haberciliğini yapıyordu.
Odam ferah ve büyüktü, üsteki gibi büyük beyaz bir yatak hemen karşısında beyaz büyük bir gardrop, sağında bir makyaj masası ve camın önünde iki tane berjer koltuk vardı. Üzerime Betty'in koyduğu crop ve kotu giyinip saçlarımı açık bırakmıştım. "Gir!" Diye seslenmemle odaya yeşil göz girdi, üzerinde beyaz bir tişört ve siyah kot ceket giyinip altına yine siyah kot pantolon giyinmişti. Onu ilk defa böyle görüyordum, normalde hep sportif basit eşofman tişörtle geziyordu. Doğrusu böyle de gayet iyiydi.
"Kahvaltı hazır." Baş işaretiyle onu takip ederek aşağı indik, herkes büyük sofranın çevresine dizilmiş ilk defa samimi bir şekilde sohbet ediyorlardı, üste bizi izledikleri için fazlasıyla ciddi ve kuralcı duruyorlardı lakin şuan bizi kimse izlemediği için rahatça hareket edip konuşabiliyorlardı.
Yeşil göz baş köşeye bende hemen onun sağ tarafına yerleştim. "O zaman kahvaltıdan hemen sonra çıkıyoruz?" Diye şakıdı Betty. Kaşlarımı çatarak ona döndüm, yine nereye gidiyorduk? "İlk önce Priene Antik kentine gideceğiz, sonuçta Demeter'in orada tapınağı olduğuna inanılıyor. En çok seni alakadar eder! Ah tabi yeşil gözlü uyuz badini!" Diye konuştu, Demeter'le benim ne alakam vardı? Kaşlarımı çatarak yeşil göze döndüm, o ise oflayarak yüzünü ellerinin arasına almıştı. "Ateş krallığına ilk gittiğimizde yaptığın şeyi hatırlıyor musun? Yerde beliren çiçeği?" Evet, saçma bir şekilde dokunduğum yerde bir çiçek belirmişti. Hiç bir şekilde anlamıyordum, o an aceleden o çiçeği bile umursamamıştım lakin bu hiç normal bir şey değildi. Demeter doğa tanrıçasıydı. Bir saniye?
Düşündüğüm şey olamaz değil mi?
Ne?!
Birden ayağa kalktım, inanamaz gibi ona bakıyordum, "Sakın bana Demeter'in içimde olduğunu söylemeyin?!" Kimseden çıt çıkmayınca histerik bir kahkaha attım.
Delirecektim.
Çünkü çok fazlaydı.
Sanırım Demeter'in gücünü almam çok kötü değildi, sonuçta canım yanmamıştı.
"Yok artık. Yeşil göz neden hepsi beni buluyor? Afra'nın özelliği henüz belli değil ve Afra hariç kim bilir daha kaç kişinin özelliği belli olmamıştır, neden bütün tanrıçaların tercihi ben oluyorum?" Diye sordum, cidden bunu fazlasıyla merak etmeye başlamıştım, tanrıçalar neden özelliklerinin sürekli olarak bana veriyordu, kendimi doyumsuz gibi hissediyordum. Luna, Sol, Freya, Artemis, Afrodit ve şimdi de Demeter! Hah! Ne kadar güzel, bu kadar gücü aynı anda nasıl kontrol edeceğim ben? 
"Viata tanrıçalar sonradan gelmez. Sen doğmadan önce kaderin yazılır, kaderinde de bu kadar fazlası varmış bana kalırsa dahası da var lakin kim olduğunu bilemeyiz. Sakinleş ve otur." Derin nefes alıp oturdum.
"Tamam, halledebilirim. Hem alt tarafı Demeter! Alt tarafı bir tanrıça fazla ne olacak zaten kullanabildiğim yok." Diyerek kendimi yatıştırmaya çalıştım. Sakin ol Viata, alt tarafı annen bir kraliçe, sen onun vârisisin ve Demeter'in gücünü taşıyorsun.
"Siz gidin ben gitmeyeceğim." Yüzümü buruşturup dediğim şeyle Betty gözlerini devirdi. "İyi, sen artık bu kadar erkeğin hizmetini edersin!" Omuz silkip tabağıma masadaki çöreklerden koyup bal ve kaymak aldım.
Yemeğimi hızla yerken yeşil göz kupaka pembe çiçek koyuyordu, üzerine kaynar su koyduğunda kaşlarımı çatarak döktüğü şeye baktım.
"Medine çiçeği. Şifa olduğu söylenir." Ardından kulağıma doğru eğildi, sıcacık nefesi boynumu süpürdü, beyaz misk ve amber kokusu burnumu doldurdu. Gözlerim kendiliğinden kapandı, "Sen bana varlığınla şifa olduğun gibi." Yüzümde büyük bir tebessüm belirdi, kulağımın hemen altına, boynuma sıcak bir buse kondurup geri çekildi, diğerleri bizi fısıldaşıyoruz sanarken.
Busesi beni kendimden geçirirken huzurla nefes alıp sırtımı sandalyeye yasladım. Öpüşü bile huzur veriyordu, lanet adamın en ufak hareketi bile beni fazlasıyla etkiliyordu.
Medine çiçeği çayımdan yudum aldım, çok güzeldi. Hafif ekşi bir tadı vardı ama yine de çok güzeldi. Yeşil gözden kendi önündeki çayını içmeye başladı.
Yaklaşık yarım saatlik bir kahvaltının ardından Betty ve Afra bütün işleri bana kitleyerek portal açarak ışınlanmıştı. Soğuk nevale ve Azad yardım edebileceğini söylemişti lakin ayakta altında dolaşmalarından haz etmediğimi söyleyip onları salona postalamıştım. Masadakileri büyük mutfağa taşıyıp hepsini yıkamıştım, hepsini yerlerine yerleştirirken arkamda hissettiğim bedenle gözlerim otomatikman o tarafa çevrildi, yeşil göz beni izliyordu. Elimdeki tabağı dolaba yerleştirip ellerimi dolapta asılı olan havluyla kurulayıp ona döndüm. "Çok güzelsin." Aniden dediği şeyle inanamaz gibi ona baktım. Bana iltifat mı etmişti o?
Kalbim yerinden çıkacak gibi hızlı atarken avuç içlerim terlemeye başlamıştı. Bana doğru adımladı, önümde durdu. "Seninle bir yere gitmek istiyorum. Odana çık ve hazırlan." Eli yanağımda gezdi gözleri yüzümü ezberlemek istercesine yüzümde dolaşıyordu. Gözlerimi kırpıştırıp dikkatinin dağılmaması için nefes almaya çalıştım ama varlığı buna bile müsaade etmiyordu, bu kadar yakınımda oluşu nefesimi kesmeye yetiyordu.
Nelere sebepsin ey adam!
"Nereye?" Diye sordum konuyu dağıtmak için, göreve falan mı gidecektik?
"Sürpriz olsun. Ama rahat hareket edebileceğin şeyler giy." Başımla onaylayıp zorlanarak mutfaktan çıktım, hızla odama çıkıp dolabı açtım, sabah kalktığım an bütün eşyalarımı dolaba yerleştirmiştim.
Betty'in koyduğu siyah taytı hızla altıma geçirip üzerime siyah  ağır göğüs dekolteli bluzu geçirip bulduğum pelerini hızla giyindim, pelerin yere kadar değiyordu. Uzun topuklu botlarını giyinip saçlarımı at kuyruğu yapıp odadan çıktım. Yeşil gözün odasından gelen tıkırtılarla yeşil gözün odada olduğunu anlamıştım. Kapısını tıklatıp içeri girdim, girmemek gözlerimi kapatmam bir oldu, yeşil göz altına siyah kargo pantolon giymişti lakin üzeri çıplaktı! Ve daha demin ki şeyler kastı sanırım, nedensizce güldüğünü hissediyordum. Ellerini ellerime götürüp çektiğinde hala aynı haldeydi, üzeri çıplaktı, lanet adamın vücudu fazlasıyla iyiydi!
KENDİNE GEL VİATA!
"Utanıyor musun benden?" Başımı aşağı yukarı onaylayıp dediğini onayladım. Sonuçta üzeri çıplaktı, lanet kadınlar olsa şuan ona dokunmaya çalışırdı. Bu fikir öfkelenmeme neden oluyordu, niye dokuyorlardı ki ona?
Başını sağa sola sallayıp gülerek yatağın üzerindeki tişörtü kavrayıp üzerine geçirdi, onunda benimki gibi kocaman yatağı vardı, duvarlar beyazdı yatağın hemen karşısında benimkine benzer beyaz bir gardrop vardı, camın önünde ise iki tane puf. 
Ardından elindeki kalemle büyük bir portal açtı, portaldan yükselen anı rüzgarla bir adım geriledim, yeşil göz belimi kavrayarak benimle beraber portala girdi. İçinde bulunduğumuz büyük mağaraya dikkatle bakmaya başladım, benim buraya adım atmamla bütün meşaleler teker teker yanmaya başladı.
Loş ışık mağarayı aydınlatırken duvarın önündeki heykellere çevirdim gözlerimi. Birinin elinde lir, diğerinin avucunda küçük bir fidan, birinin elinde mızrak, birinin alnında kocaman güneş, diğerinin göğsünden boynuna kadar ayın evreleri, birinin elinde mızrak, birinin göğsünde şimşek amblemi. Tahminim kadarıyla bu heykeller tanrı ve tanrıçaları temsil ediyordu. Yeşil göz aniden kolumu tuttuğunda korkuyla ona baktım, "Burada olmamamız gerekiyordu." Diye fısıldadı. Korkuyla gözlerine baktı, elindeki taşı alıp boşluğa hilal ve güneş deseni çizdi lakin portal açılmadı. Tekrar tekrar denedi lakin hiç bir şekilde portal açılmıyordu. "Ne... Ne oluyor?" Lanet olsun korkudan kekelemeye başlamıştım. Birden gelen gümbürtüyle dudaklarım arasından bir çığlık firar etti, yeşil göz kolumu tutarak hızlıca heykellerin arkasına geçti. Yere eğilip beni kendine çekip sıkıca sardı, titrerken korku iliklerime kadar ulaşıyordu. Birden bire çok farklı bir yere portal açmış ve geri dönemiyorduk. Ve şuan depreme benzer bir şey oluyordu, burada sıkışmıştık, yanımda olsa da korkuyordum. Kolunu sıkıca tutarken ayak sesleri gelmeye başladı, biri geliyordu, çaprazımızdaki ince koridordan geliyordu adım sesleri, gelen kişinin gölgesi tam karşı duvara vururken yeşil göz beni arkasına almıştı. Sonra adım sesleri kesildi, o gölge kayboldu. Korkuyla yeşil göze bakarken o çattığı kaşlarıyla etrafa bakıyordu. Birden önümde duran bedenle çığlık attım, kalbim yerinden çıkacaktı, korkum zangır zangır titrememe neden oluyordu. Yeşil göz hızla önümüzdeki adama sert bir yumruk savurdu. Kırmızı pelerinli ve kızıl gözlere sahip olan beyaz tenli adam duvarı boylarken yeşil göz beni gerisinde bırakarak ona ilerledi. Yanıma ışınlanma iki adamla kaçacakken biri ayaklarımdan tutmuş diğeri de eliyle ağzımı örtmüştü. Deli gibi çırpınırken kaçmaya çalışıyordum, yeşil göz bana döndüğünde gözleri dehşetle açıldı. Önündeki adam birden onu sertçe itti lakin yeşil göze işlemedi. Yeşil göz adamı tutup yerin dibine soktu. Bu arada cidden yerin dibine soktu, yer yarılırken adam içine girdi. Ağzımı örten adam hızla geri çekilip elindeki tuhaf kalemle portal açtı, beni içeri sokmaya çalışırken çırpınıyordum.
APTAL VİATA GÜÇLERİNİ KULLANAMIYORSAN ÖĞRENDİĞİN ŞEYLERİ KULLAN!
Yumruğumu adamın çenesi geçirmemle beni bırakması bir oldu, kalçamın üzerine düşerken inledim. Diğeri bana adımlarken zıplayıp yüzüne ardından erkekliğine sıkı bir tekme geçirdim. Portaldan içeri girerken portal yok oldu. Yeşil göz beni yanına alıp hızla sudan bariyerin içine aldı bizi. İkimizde nefes nefeseydik, bariyer yok olurken yeşil göz inanamaz gibi bana bakıyordu. Bitmiştik!
Adamlardan biri onu kollarından tutup geri çektiğinde aynı şekilde diğeri de beni tutmuştu. Deli gibi çırpınıyor, havaya tekme savuruyordum. Yeşil göz onu tutan adamdan kurtulurken beni tutan adam yeni bir portal açtı. Beni içeri sokmaya çalışırken ellerimle kolunu kavrayıp havaya kaldırıp yere yapıştırdım. Kollarım onunla beraber bükülürken nefes nefeseydim. Hadi Viata, aylardır böyle günler için eğitliyorsun!
İnce koridordan daha fazla adam gelirken ne yapacağımı bilmiyordum, lanet güçlerimi kullanamıyordum bile! Bir şekilde aktif hale getirip buradan çıkmamız lazımdı, yeşil göze baktığımda o da üç adamla cebelleşiyordu, hem güçlerini kullanıyor, hem de adamlarla dövüşüyordu.
Adamlar sadece dövüşmekle yetinmiyor güçlerini de kullanıyordu.
Duvarın hemen önündeki muhafız heykellerinin elindeki mızrakları alıp birini yeşil göze attım. Hemen kavrayarak önündeki adama sapladı. Ve o sözler yine zihnimde belirdi...
Haeres ego sum ignis, portas aperite mando!
Ve portal açıldı, yeşil göze yaptığım baş işaretiyle önce elimi kavradı, ardından portala girdik. Kendimizi ormanda bulurken nefes nefeseydik. Derin nefes alıp kendimi yere attım, yeşil göz ise öne doğru eğilmiş dizlerini tutuyordu. Gözlerini bana çevirdiğinde gülümsedim, şaşkınlıkla bana bakıp gülümsedi. Lanet gülümsemesi çok güzeldi, kendimi ona bakmaktan almayı bile beceremiyordum. Gülüşü çok güzeldi, gamzesi kadar.
"O neydi öyle ya?" Diye sordum şaşkınlıkla.
Harbiden.
Biz biraz önce ne yaşamıştık?
Korkmuştum, hem de fazlasıyla hem ona hem de bana zarar gelecek diye lakin ikimizde sağ çıkmıştık.
Yeşil gözleri üzerimi tarıyor yara aldım mı diye bakıyor. Bende aynı şekilde onun için endişeleniyordum, kolu hala iyileşmiş sayılmazdı ve orada hem beni hem de kendisini korkmuştu çünkü  hala iyi dövüşemiyorum! Sürekli olarak başıma bir şeyler geldiği için ve sabit kalmadığım için doğru düzgün ders bile anlamamıştım lakin herkes bana iyi olduğumu söylüyor?! Acaba bu halimden iyi olsaydım nasıl olurdum, muhtemelen yenilmez falan olurdum.
"Bize saldıranlar kimdi yeşil göz?" Diye sordum. Neden durduk yere portal başka yere açıldı ve biz neden saldırdırıya uğradık?!
Kafamda milyon tane soru vardı lakin hepsine cevap bulacak vaktim olduğunu zannetmiyorum. Nedenini bilmediğim şekilde sürekli olarak zamanım kısıtlı gibi hissediyordum, bir şeyin zamanı yaklaşıyordu. Çember daralıyor ve o çember sınıra geldiğinde öyle büyük bir şey olacaktı ki, ne olacağını bende bilmiyordum.
Zaman kazanmamız ve bazı şeylerin cevaplarını almamız gerekiyordu.
"Mührü isteyenlerdendi. Birileri mührü elde etmek istiyor ve bunun için seni kullanmaya çalışıyor. Bunlar belirli kişiler değil, yüzlerce mührü elde etmek isteyen insan var."
Mühür bende değildi, nerede olduğunu da bilmiyordum. İnsanlar neden sürekli olarak bu konu yüzünden beni sıkıştırıyordu anlam veremiyorum! Güçlerimin fazla olması mührü bildiğim anlamına gelmezdi, ki bilmiyorum da!
"Yeşil göz bu kadar çok insan bu mührü istiyorsa onlardan önce bizim bulmamız gerekiyor, bu kadar önemli bir mührü kimseye kaptıramayız!" Başıyla onayladı. Elbette mührü başkalarına kaptırmayacaktım. Sonuçta benimle alakası vardı, değil mi?
"Şimdi bırakalım mührü. Eve dönelim." Başımla onaylayıp ayağa kalktım, elindeki kalemle portal açıp beni içine çekti. Evin bahçesine portallanırken derin nefes aldım.
Bahçe kapısından eve girdiğimizde Betty ve Afra gelmişti, hepsi koltuğa yayılmış televizyon izliyordu. Gözler bize çevrildiğinde inanamaz gibi bize bakıyordular. "Ne oldu size böyle? Harp meydanından çıkmış gibisiniz?" Azad'ın dediğiyle sesimi çıkarmadan merdivenlere ilerledim, "Portal bizi başka bir yere götürdü, saldırıya uğradık." Yeşil gözün dediğiyle gürültü koptu. Merdivenlerden ağır ağır çıkıp koridora girdim odama girdim. Ayaklarımın üzerinde daha fazla duramıyor, gözlerim kararıyordu. Kendimi yatağa atıp gözlerimi kapattım.
****
"Viata."
"Viata aç gözlerini güzelim."
Yanağımdaki yumuşak baskıyla gözlerimi açtım, açtım lakin beni karşılayan şey karanlıktan başka kimse değildi. Yeşil gözün sesi odada yankılanırken yatakta hareketlendim, eş zamanla odanın ışığı yandı, yeşil göz korkuyla bana bakıyordu. "Bir şey mi oldu?" Diye sordum. Yanıma ilerleyip yatağıma, hemen yanıma oturdu, gözleri gözlerimde geziyordu. Fazlasıyla terlemiştim, saçlarım yüzüme yapışmıştı, yeşil göz hemen alnıma yapışan saçı itip çenemi tuttu. "Kabus görüyordun. Sesine geldim." Şaşkınlıkla ona baktım, kabus mu görmüştüm?
"Çok mu bağırdım?" Diye sordum utançla. Allah bilir diğerleri de uyanmış mıydı, her yerim ağrıyordu, terden vücudumun yapış yapış olduğunu hissediyordum. Rahatsızca kıpırdandım. "Yok. Bağırmadın, ben seni kontrole geldiğimde kıvranıyordun." Başımı sallayıp odada gözlerimi gezdirip saat aradım lakin saat yoktu. "Saat kaç?" Sorumla eli kolundaki saate kaydı. "Üçü beş geçiyor." Çok geç olmuştu ve benim uykum yoktu. O niye uyumamıştı?
"Şey, sen uyu. Benim uykum yok." Diye fısıldadım. Omuz silkti.
"Benimde yok."
"Ne yapalım?"
"Bilmem."
"Film?"
"Film."
"Güzel." Deyip yataktan kalktı, elini uzattı. Tutup ayağa kalktım, elimi bırakmadan odadan çıktık. Sessiz adımlarla aşağı iniyorduk, koltuğa oturduğumda o ünitenin önündeki CD'leri kurcalıyordu. İçinden bulduğu CD'lerden birini televizyonun altındaki DVD'ye koydu. Ardından kumandayı alıp yanıma oturdu, fon müziğiyle seçtiği filmin korku olduğunu anlamıştım.
Peh ben ve korku filminde korkmak?
Ölsem inanmam!
Evet yıllarca sokakta kalmış olabilirim lakin sinema salonunda da uyuduğum günler olmuştu. Bazen uyandığım an yaratıklarla göz göze gelebiliyordum. Yani korku filmlerine alışıktım.
Saatlerce filme odaklanmış başka hiç bir şeyle ilgilenmeden pür dikkat filmi izlemiştim. Olay bir gemide geçiyordu, hayalet dolu bir gemi. İnsanların kafası bir telle kesiliyor falan, tuhaf ama güzeldi.
Viata mazoşist olduğuna eminim artık.
Filmin sonlarına geldiğimizde herkes olmuştu, dudak bükerek ekrana baktım, yanımdaki kıpırtıyla başım o yöne döndü, yeşil göz yeşillerini dikmiş inanamaz gibi bana bakarken korkuyla olduğum yerde sıçradım, çığlık atacakken yeşil göz panikle üzerime kapanıp dudaklarımı eliyle örttü. "Kızım manyak mısın? İnsanlar kesilip biçilirken hiç korkmadın da beni görünce mi korktun?" Diye sordu inanamaz gibi. Kalbim boğazımda atıyordu, gözlerim pörtlemiş ona bakarken o üzerimdeydi, sırtım kahve koltukla buluşmuş gözlerim hemen yeşillerindeydi. Bacakları iki yanımdan koltuktan destek alırken eli hala ağzımı örtüyordu. Elini çekip iç çekerek gözlerime baktı. "Baş belasısın."
Büyükçe gülümsedim. Romantik bir çift olduğumuz söylenemezdi lakin normal bir çift olduğumuz hiç söylenemezdi.
Her ne kadar şuan rahat olsam da bu mühür kafamı kurcalıyordu. Yanlış ellere düşerse daha önce görmediğim bir savaşla karşı karşıya kalacaktım ve istemeden de olsa saf başında ben olacaktım. Çünkü her şey benden geçiyordu.
Mührü bir an önce elde etmem gerekiyordu.
Her şey bana bağlıydı belki de.
Evrenlerin bütün kaderi de dahil.
Nedenini bilmediğim bir özgüven beni sarmalıyordu, yapabileceğime emindim.
Bu savaşın kazananı biz olacağız Viata.

Gecenin Mührü (DÜZENLENİYOR)Where stories live. Discover now