9-"Bunlar İşi Pişiricek Yalnız"

7.5K 417 29
                                    

Kumsal'da buluştuktan sonra öylesine bir caddeye çıkıp kaldırımında daire oluşturup bağdaş kurmuş mal gibi duruyorduk. "Sıkıldım ben yalnız" dedi Burak.

"Aynen. Sinemaya mı gitsek?" dedim.

"Aa evet. Atatürk'ün zamanıyla ilgili çok güzel bir film çıkmış" dedi Doğukan.

"Hee şu savaş zamanlarını falan olduğu mu?" dedi Beril.

Doğukan kafasını salladığında Buğra ayaklanıp "Hadi o zaman" dedi.

Yürüyüp kumsala yakın bir yerde olan sinemaya girdik. Biletleri almak için sıraya girdik. Sıra bize geldiğinde kadın "Maalesef beş tane yan yana yerimiz yok sadece en üstte 2' li ve ortada 3'lü yerimiz var." dedi. Bok ye.

"Ama nasıl ya of koskoca sinemada beşli yer mi olmaz ayıp ama ya in-" diye ben konuşmaya devam edicekken Buğra ağzımı eliyle kapatıp.

"Tamam biz böyle alalım biletleri" dedi.

Biletleri aldıktan sonra filmin olduğu salona girdik. Burak'la Beril ikisi oturmak için ısrar ettiğinde bizde kabul etmek zorunda kaldık. Onlar üste doğru 'S' harfine ilerlerken biz 'E' harfine ilerledik. En köşeye Buğra zorla beni oturtup yanıma o, onun yanına da Doğukan oturdu. Mısırlarımızı zaten almış olduğumuzdan. Filme odaklandık.

Film Atatürk'ün doğumu ve askeri liseye gitmesine kadar kısa bir özetle geçiş yapıyor. Çanakkale Savaşı'nı andıran insanlar ve sesler gelirken birkaç söz dökülmeye başladı filmden. Bir askerin ailesine yazdığı mektupmuş meğer. Mektubun sonunda babasının öldüğü yazan yerden sonra zaten dolu olan gözlerimden aktı yaşlar. Her damla elime düşüp ıslatırken bu sefer hissetmemiştim bu damlayı. Elimin olması gereken yere baktığımda Buğra eliyle elimin üstünü kaplamıştı bile. Aklıma gelen şeyle elim hala  Buğranınkinin altındayken arkamı dönüp Burak'la Beril'e baktım. Burak eliyle Beril'in gözyaşlarını silip bir şeyler mırıldanıyordu. Çok yakınlardı. Buğra'ya dönüp "Bunlar işi pişiricek yalnız ben sana söylüyüm de" dedim.

Filmin sonu Atatürk'ün vefadıyla bitti. Ben ölümüne ağlarken salon boşalmış ben hala ağlıyordum. En sonunda Buğra dayanamayıp beni kucağına alıp kızlar  tuvaletine soktu. Ben hala ağlamaya devam ederken yüzümü ellerinin arasına aldı. "Tamam ağlama artık." dedi. O masum ve çok tatlı çıkan sesi. Burnumu çekip kafamı salladım. "Hadi yüzünü yıka da bizde gidelim. Biraz daha ağlarsan bana da bulaşma ihtimali yüksek." dedi. Ona bakıp kızarık gözlerimle gülümsedim. Çok tatlısın ama sen.

Yüzümü yıkadıktan sonra Burakların yanına gittik. Hava biraz kararmış biz kumların üstünde uzanmıştık. Ağlamanın verdiği yorgunlukla kafam Buğra'nın göğsüne düştü. Gözlerime savaş ilan edip kapatmamak için diretirken onlar çoktan aşağı düşmüştü bile.

Gözlerimi açtığım da yatağımdaydım. Küçüklüğümdeki gücüm geri geldi.

Sağ tarafımdaki ağırlığa baktığımda Buğra'nın uyuyan suratını gördüm. Kollarını kolumu sıkıca sarmış benden aşağı da uyuyordu.

Yüzünü izlemeye başladım. Uyurken masumluğunu sevsem de görünmeyen kahverengi gözlerini sevmemiştim. Gözü açık uyusa olmaz mı? Sıcacık gözlerini özledim.

Fazla rahatsız etmemeye çalışarak komidinden telefonumu aldım. Saat: 02.27  Biz oradayken saat 7'ydi. Ordan 4 koysak şurdan 2 ordanda 1 koysak. Yaklaşık 7 saattir falan yatıyoruz. Biraz daha yatalım o zaman. Ben hala Buğra'nın yüzünü izlerken onun sımsıcak kahverengi gözlerini gördüm. "Beni mi dikizliyosun?" diye sordu gülerek. "H-hayır ya ne alakası var" dedim.

Kahkaha attı. Ağzını yalarım. "Hıhı peki" dedikten sonra sırıttı.

"Ya öyle gözüm çarpmış of." diye mırıldandım. Beni belimden tutup aşağı çektiğinde ona arkamı döndüm belime sarıldı. Kafasını omzuma yaslayıp bacaklarımı bacaklarının arasına yerleştirdi. "O zaman yatalım" dedi benim rezil olduğum cümleyi keyifle söyleyerek.

Yaz BelamWhere stories live. Discover now