2.BÖLÜM"DİBİNE KADAR"

68 8 6
                                    


- 4 Ay Sonra AGİR KONAĞI

AGİR konağı tam 4 Ay boyunca olduğu gibi bu günde sessizdi. Cihan ağanın yurt dışına gidişi herkesi tepetaklak etmişti.

Porzerin gelinin ölümü AGİR konağını sarsmıştı.

Cihan ağa Fransa'nın sokaklarında başı boş dolanıyordu. Arada bir etraftaki duvarlara dokunuyordu. Saçı sakalı birine karışmış, gözlerinin altı morarmıştı. Bir aydır kimsenin telefonlarına cevap verme gereksinimi duymuyordu. Onun acısı ona yeterdi.

Annesi Awzem hanım o günde yılmadan bir kaç kez genç adamı aramıştı. Genç adam artık telefon seslerine dayanamamış son arayışında telefonu açmıştı.

Cihan ağa'nın sesini duyan Awzem hanım göz yaşlarına yenik düşmüş bağıra bağıra ağlamıştı. "Oğlum, yüreğim kanıyor gel ananın yanına. Gel artık Cihan'ım." Her gün olduğu gibi bütün ev halkı 5-10 dakikalığına Awzem Hanımın çevresini sarmıştı, bir umut Cihan ağa telefonu açar ve onlarla konuşur maksatıyla. Awzem Hanımın konuşması ve anın mutluluğuyla hepsi tuzlu göz yaşlarını salmışlardı. Cihan ağa da tutamamıştı kendini, dünyanın diğer ucundan bir cihazın yardımıyla döküyordu içerisindeki duyguları.

Cihan ağa biraz daha dinledi annesinin ağıtlarını, yürek yakan sözlerini. Hiç bir güç onu Bitlis'e geri döndüremezdi ki annesin o son cümleleri yaktı kavurdu onu. Bir anlığına tüm duygularının sömürüldüğüne inanmaktan vazgeçmişti. "Cihan... Yıllar önce yüreğimin yarısını baban küle çevirdi. Şimdi söyle bana adın gibi, Dünya kadar büyük olan yüreğin diğer yarısınıda küle değil yok etmek için hazır mı? Eğer öyleyse oğul anne hakkı için sütüm helal değildir." son cümlelerinden sonra telefonu kulağından indirip kapattı Awzem hanım.

Gözyaşları konağın mermer taşlarına düştü. Öyle değilmiydi zaten, bir annenin gözyaşı dört duvar arasında kalmış ömrü boyunca tek bir damla su dahi görmemiş toprağa çiçek açtıracak kadar güçlü olan. Öyle ki bir annenin gözyaşları gülüşü kadar etkilidir. Gülüşü evladının hayata tutunuşunu sağlar, gözyaşı ise hayata karşı tekrar yılmadan usanmadan küllerinden yeniden doğuşunu izlettirir.

Cihan ağanın ikisinede ihtiyacı vardı.
Evine geldi, önce sakince bavulunu topladı etrafta gördüğü kadarını koydu içine sonrada gece saatlerinde Türkiye'ye uçtu.

- YAZGI KONAĞI (AYNI SAATLER)

Yazgı konağının ne nefreti, ne de yası bitmemişti. Aylardır erkeklerin üzerinde siyah takım elbiseleri, kadınlar ise başlarında siyah şalları vardı. Araf Ağanın karısı Rojbin Hanım çok kindardı. AGİR konağı için ayrı haince planları vardı. Bu planlara büyük oğlu Zahit de dahildi. Zahit, AGİR konağının büyük kızı Nergiz'le konuşuyordu. Ona ümit veriyordu, ona aşık olduğuna dair vaatler  ediyordu. Genç kız ise bu haince planın içerisinde masum bir şekilde kalmıştı. Zahit'in YAZGI aşiretinden olduğunu bilmiyordu. Aylardır Zahit ona onunla evleneceğini söylüyordu lakin istemeye gelirse ailesinin vermeyeceğini söylüyordu.

"Allah için söyle bana Zahit neden? Neden vermesinler sana beni?" Genç kız üşenmeden gene sordu o soruyu. Odasında yatağın arkasına girmiş sesiz sedasız telefonla konuşuyordu. Genç adam ise telefonu hoparlöre almıştı. Anneside ikilinin arasında geçen diyaloğu dinliyordu. "Nergiz kaç defa söyleyeceğim vermezler seni bana, yar etmezler bizi birbirimize." Genç kadın tutamadı kendini saldı göz yaşlarını. Acemiydi ve Zahit'de onun ilkiydi, aşık olduğunu zannediyordu. Halbuki abileri ona aşkı çok güzel bir şekilde anlatmışlardı. Ama bazı şeyler anlatılmaz yaşanır derler ya aşkta öyle bir şeydi. İkisinde telefonda bir süre konuşmadan durduktan sonra Zahit girdi söze. "Gel benimle. Kaç benimle, gidelim buradan." Nergiz duyduklarıyla olduğu yerde kaskatı kesilmişti. Hıçkırıkları duyulmuyordu artık. Bir süre ses gelmeyince Zahit söze tekrar girdi. "Nergiz orada mısın?" Nergiz ne diyecekti? Nasıl cevap verecekti? Nasıl yapardı bunu ailesine, aşiretine? "Nergiz bak benimle gelirsen bir süre sonra kaçtığımızı biri uçuracak onlara, onlarda mecbur kabullenecekler ve bizde evleneceğiz. Annen önce biraz kızar, darılır; lakin sonra yumuşar." Nergiz'in kulağına hiç inandırıcı gelmiyordu ama inanmak istiyordu. Biraz düşündükten sonra kabul etti.
"Tamam ne zaman gideceğiz? " Rojbin Hanım zafer bizimdir dercesine oğluna küçük bir gülüş gönderdi. Oğluda ona aynı gülüşü bahşetmişti.

Nergiz ve Zahit ayrıntıları konuştuktan sonra bu gece yarısı kaçacaklardı. Herkes uyuduktan sonra...

Nergiz hâlâ tedirgindi her an vazgeçebilirdi. Ama gönlüde el vermiyordu vazgeçmeye.

-ŞİMDİKİ ZAMAN

Cihan ağa uçağa binmiş Türkiye'ye varmıştı. İstanbul'dan da ayrı bir uçakla Urfa'ya gelmişti. Gece 5 civarlarında Bitlis'e varmıştı. Kimseyi uyandırmamak adına bir misafirlikte konaklamıştı. Herkes uyanınca gitmeyi düşünüyordu. Misafirliğe gittiğinde onu karşılayan herkes çok şaşarımış ve çok mutlu olmuşlardı. Aylar sonra dönmüştü memleketine ağaları elbetteki mutlu olacaklardı.

Cihan ağa ona verilen odaya gitmişti. Hürmette kusur edilmemiş tüm ihtiyaçlarıyla ilgilenilmişti. Cihan ağa da bir dinlenmek adına uyumaya karar vermişti.

Saatler sonra uyandığında saat 9'u geçiyordu. Önce banyoya girdi yüzünü yıkadı, sonra saçını sakalını tıraş etti. Saçını sakalını düzeltirdi de göz altları için yapılabilecek bir şey olmadığını anlayınca pekte bir yol aramadı bunun için.

Valizini koyduğu yerden aldı ve pansiyondan çıktı. Niyeti konağa kendisi gitmekti ama çarşıya inmesiyle milyon tane dedikodu çıkacaktı, bu nedenle konağın şöförünü aradı ve pansiyonun yerini tarif etti. Şöför gelmişti.
"Ağam siz hoş geldiniz." Genç Şöför yerinde duramıyordu uzun süre sonra o çok sevdiği abisi bildiği adamı görmüştü. "Sağol Şerif. Allah razı olsun. Nasılsın?" o sırada hem şöfer hemde Cihan ağa arabaya binmiş konağa doğru yola çıkmışlardı. "İyiyim ağam. Asıl sizi sormalı, siz nasılsınız?" Cihan ağa önce duraksadı ne derse yalan olacaktı. "Gördüğün gibi yaşıyoruz." sadece bu kelimeleri söylemişti. Eliyle önce burnunu sıktı sonra önüne gelen saçlarını elinin yardımıyla arkaya attı.

"Anam gil uyuyorlar mı?"
"Yok ağam yavaş yavaş uyanıyorlardı. Kimseye bir şey demeden çıktım geldim." Biraz susarak biraz konuşarak varmışlardı konağa. Cihan ağa arabadan indi, arka kapıyı açıp valizini almak isteyince genç şöför buna izin vermedi. "Ayıp ediyorsun ağam ben alırım siz girin içeri." Cihan ağa aralık olan konağın kapısını tam açıp sakin adımlarla konağın holüne girdi. Bütün konağın sadece iki saniyede Cihan ağanın etrafına üşüşmesini sağlayan, evde çalışan hizmetli kızın tepsiyi yere düşürüp sevinç çığlığı atmasıydı. Awzem Hanımın merdivenlerden öyle bir inişi vardı ki canından can alıyormuşcasınaydı. Koşup herkesin arasında geçip oğluna sıkı sıkı sarıldı. Hem ağladı hem saydırdı. O ağladı Cihan Ağa sildi gözyaşını.

Hasretler tam giderilmesede şu anlık için yeterdi. Herkes holdeki oturaklara oturmuştu. Bir kişi eksikti Nergiz, ortada yoktu. Awzem hanım sevinçle seslendi "Nergiz keça min were hundir, birayê te hat ba min. (Nergiz kızım in gel yanımıza, abin gelmiş.)"
Ses gelmeyince Awzem Hanım çalışanlardan birini Nergiz'e bakması için odasına gönderdi. Çalışan geri aşağı indiğinde telaşlı bir şekilde elind bir kağıtla indi. "Noldu kızım? Nergiz nerededir?" Diye atıldı Awzem Hanım. Çalışan elindeki kağıdı zor bela Awzem Hanıma uzattı. Awzem hanım dehşetle kağıdı aldı elinden. Lakin okuma yazması yoktu o yüzden Cihan ağanın eline tutuşturdu.

Cihan ağa okuduklarıyla kaskatı kesildi.
" Kurê min, ji min re bêje ka li ser wê kaxezêçi hatiye nivîsandin?(Oğlum, hele söyle ne yazıyor o kağıtta?)"

Cihan Ağa zor bela konuştu. "Ana Nergiz gitmiş."

1144 kelime

Not : 3. Bölümden sonra baş karakterlerimizin dilinden dinleyeceğiz bu hikayeyi.

I'm starlicia valiant! 🖇️

ŞARK'IN HÜKÜMDARI Where stories live. Discover now