6.

551 57 14
                                    

JAY.

telefonumda ki adresi kapatıp geldiğim yere baktım. bekledigim şeyler başıma gelmişti, buluşma yerine gitmiştim ve jungwon beni 1.5 saat bekletmiş gelmeyeceğim yazmıştı. şimdi ise jake'ten istediğim adresin önündeydim.

jungwon'un evi.

içimde çok garip ayrıca korku saran bir his vardı. beynim yapma derken kalbim zili çal diyordu. öylede yaptım, zili çalıp bir adım geri atmış kapının açılmasını beklemiştim. bir oğlan ve kızın gülüşme sesleri kulağıma dolunca kaşlarımı çattım. tabii ya jungwon eski sevgilisine dönmüş olmalıydı. ben de aptal gibi bir sorun olmadığını sormaya gelmiştim.

en sonunda kapının kilidinin açılma sesini duyduğumda başımı diklestirdim. kapı açıldığı anda annesi, babası veya jungwonu görmeyi beklerken üst sınıflardan jennie ve yoongi'yi görmeyi beklemiyordum. jennie'nin yüz ifadesi beni görünce ciddilesmisti. yoongi ise anlamaya calisir gibi bakıyordu.

"merhaba ben, jungwon'un evine gelmiştim ama yanlış olmalı?"

jennie göz devirdi, gerçekten benden haz etmiyor olmalıydı.

"doğru yerdesin, okul pek bilmez kardeş olduğumuzu.. ancak jungwon evde değil tatsız olaylar oldu ve kafa dağıtmak için gitti.."

yoongi'nin söylediklerine kaşlarım catilirken jennie bana doğru bir adım öne attı.

"kardeşimle buluşacağınızı biliyorum, aynı hatayı ikinci kere tekrarlarsan sonucu kotu olur jay. ayrıca jungwon yuksek ihtimalle iki sokak aşağıda ki parkta. bayılıyor oraya.. iyi şanslar!"

hatayı soracağım anda kapıyı yüzüme kapatmıştı. gerçekten ben ne yapmıştım bu çocuğa? tanımıyor, hatırlamıyordum bile.

herkesin dilinde bir hata vardı ama kimse çıkıp jay sen bunu yapmışsın demiyordu. aslında baş kahramanımız gizemli davranıyordu, diğerlerinden beklememek hata olurdu.

yavaş adımlarla yürüdüm ve bahsettikleri parkı buldum. salıncağın üzerinde bir kedi yavrusu gördüğümde gülümsememe engel olamadım. kafa dağıtmak için fazla şirin bir yer secmekle kalmamış en sevdiği yer de burasıydı.

adımlarım onuna yanına varasıya kadar hızlandı. sessizce arkasında durup telefonumu çıkardım, küçük bir korkudan zarar gelmezdi.

jay:
üzgün görünüyorsun

jungwon:
tamam

kafasını kaldırıp etrafına bakma gereğince bulunmamıştı bile.

jay:
tamam denilecek bir şey söylediğimi hatırlamıyorum

jungwon:
jay
sonra konusalım tamam mı
buluşmaya bilerek gelmemezlik yapmadım
şu an konuşmak istemiyorum

jay:
ancak konusmaktan başka çaren yok?

jungwon:
ne demek istiyorsun?

"şunu söylemek istiyorum kedi surat, çoktan yanındayım ve sende konuşmak zorundasın."

sesimi duyduğu anda korkarak gözlerini bana çevirdi ve telefonunu kapayıp cebine koydu. yerde ki şişelerden ve burnumun direğini kıran alkol kokusu sayesinde içtiğini anlamak zor değildi. ayrıca bulusma için hazırlandığı belli oluyordu, jungwondan yalan beklemiyordum zaten. ne oldugunu merak ediyordum ama bunu sormaya hakkım yoktu.

"hiç kendini fazlalık olarak düşündün mü?"

yaklaşık on dakikadır susmuş öylece salıncakta oturuyorduk ve aniden sorduğu soru ile afalladım.

"çoğu kez.."

hala da devam ediyor.

"ne oldu bilmiyorum ama bence böyle düşünme."

klişe.. insanların birbirine yaptığı ama karşı tarafın inat edip tam tersini yaptığı teselliler.

"evinden geliyorum, seni merak ettim ve kapıyı açanlar yoongi ile jennieydi. sen defalarca öyle hissediyor olabilirsin ama onlar seni öyle görmüyor."

benim aksime..

"onların bana değer verdiğini anlayabiliyorum ama babam hiçbir zaman onlarla olduğu gibi benimle olmuyor. biri beni öldürse umurunda olmaz gibi. her seyimle yoongi ilgileniyor. harçlık, ihtiyaç ona benzer şeyler işte. babam.."

duraksadiginda tam olarak yüzüne baktım. gözleri dolmuş, dudaklarını hafif öne sarkıtmıştı. eğer sorunumuz ağlamak olmasa gerçekten kediye benzediği için onunla dalga geçebilirdim.

"babam bir kere bile beni sevdiğini söylemedi."

jake bana ilk geldiğinde sevgilisi olmazsa sevgiye muhtaç kalacağını söylemişti. bu yüzden defalarca onunla randevuya çıkmamı asla pişman olmayacağımı söyleyip duruyordu.

haklıymış..

salıncakta olduğu için hafif eğilip kollarımı, düşünmeden karşımda ki bedene sardım. ağlaması şiddetlenip boynuma gömüldüğünde ne kadar duruşumdan rahatsız olsamda orada dakikalarca bana sarılmasına izin verdim. 

hayır, kalbimin jungwon için açılmasına izin verdim.

●●●

JUNGWON.

kaç dakika olduğundan habersiz bir şekilde jay'den ayrıldım. bana nefret kusan çocuğun yanında ağladığım için kendime kızıyordum ancak bunu o an umursamamıştım bile. birinin bunu yapmasına gerçekten ihtiyacım vardı.

"seni bu rahatsız durumda beklettiğim için üzgünüm, fazla dolmuştum." dedim, hiçbir şey olmamış gibi önüme oturup gülümseyerek bana baktığında midem de garip bir kasılma oluştu.

"önemli değil, bunu arkadaşların ile daha sık yap. seni çok sevdiklerine eminim.. onun harici bence randevumuz güzel geçiyor tabii bunun sonunda da beraber olmak istersen??"

şaşırarak ona baktım. onu ekmiş gibi olmuştum ve şu anki ana bile randevu deyip devam etmek mı istiyordu.

woaah, ilginç.

"bir planın mı var?"

yüzüme 'ciddi mısın?' gibi bakıp bilmiş bir tavırla konuştu.

"ben jay park, tek kelime mükemmellik. sence de planı olmaması saçma değil mi?"

insanlardan kendimi uzaklaştırmak bir işe yaramazdı. bu yüzden artık kendime ve yapmak istediklerime izin vermeliydim.

sonuna kadar



(gittikleri yeri yazmaya üşendim, hehe)



family problems, jaywon ✔️Where stories live. Discover now