3. bölüm.

569 40 16
                                    

Medya= Asil Yavuz Atalay

İçimde ki huzursuzluk, zamanla son bulacaktı. En azından ben buna inanıyordum. Yada inanmak istiyordum. Neden olsa hatırlamak istemediğim dönemlerim sürekli içimde bir kuşku uyandırıyordu. Gülünce korkuyordum, çünkü başıma bir felaket gelecek diye düşünüyordum.
Unutmak benim elimde olan bir şey değildi. Neticede kolay şeyler yaşamadım...
Yoğun bir haftanın sonuna gelmiş, sürekli çalışır vaziyette idim. Benimde küçük hayallerim vardı.
Büyük bir hayal bile bana fazlaydı.
Nede olsa küçük şeyler ile avunmak benim için alışılmış bir şeydi.
Çocukluğumdan beri kitap okumak istemiş, ama sadece istiyor olarak kalmıştım.
Selvi nineye daha fazla yük olmamak için, temel ihtiyaçlarım haricinde hiç bir şey istememiş, arzulamamıştım.
Hatta on sekiz yaşıma basar basmaz hemen, evden ayrılmış, burslu bir üniversiteye gitmiştim. Bu  süre zarfında ancak   İç mimarlık bölümünü birincilik ile tamamlamak, benim için kurtuluş gibi bir şeydi.
Böylelikle daha kolay iş bulup, hayatımı düzene koyacaktım.
Öylede olmuştu. İnternette iş ilanlarına bakarken, karşıma bu iş çıktı.
Hayatımı kurtarabileceğine inandığım bu iş için bende şansımı bir nebze olsun denemiş ve sanki bütün şansımı bu işte kullanmışım gibi
Üç gün sonra ise, yüz yüze konuşmak için şirkete davet edildim.
Hayata küçük yaşta atılmak zorunda kaldım_bırakıldım.
Çocukluğum ezici büzücü kelimelerle, itip kalkmaya geçti.
Ben kendi doğum günümde, başkanının doğum günü için hizmetçilik yaptım. Ne kadar acı verici değil mi?
Ne acı değil mi? hayatta hiç bir şey görmeden bu yaşına gelmiş, sen varlıklı ailede büyüdün diyenlere, aslında varlık içinde yokluk yaşadığını
Söyleyemiyorsun.
Zihnin sürekli acı günlerine gidiyor, ama senin yanında annen olmadığı için kendini teselli dahi edemiyorsun.

Oysa hayatta ki en büyük fakirliğin ailen olmadığını bilmiyorsun. 

Geçmiş .
Bu gün benim en mutlu günümdü. Benim doğum günümdü. Her ne kadar beni istemeseler bile, ben bugün mutlu idim.
Çocuk aklı işte onüçüncü yaş günümde, belki ailecek kutlarız diye düşündüm.
Üzerimden selvi ninenin aldığı, pembe üzerinde beyaz çiçekleri olan askılı bir elbise vardı.
Uzun saçlarımı taramış beyaz bir saç bandı ile, şekillendirmiştim.
Müştemilatta ki odamın kırık aynasından kendime bakarken pek bir mutluydum.
Lakin bu mutluluk sanki bana haram edilmişcesine , burnumdan geldi.
Kapı büyük bir gürültü ile açıldı. Ardınan tüm asaleti ile acılarımı ikiye katlayan üvey annem şeyda odaya girdi.
Üzerindeki koyu mor kalem elbisesi, araçlarındaki hafif dalga ile çok güzel olmuştu.
Keşke kalbide güzel olsa. Bazen dış güzellik bir işe yaramıyor, kalp güzel olmadıktan sonra her şey boş benim gözümde.
Ayak uçlarımdan saç diplerime kadar ince ince süzdü. Gözünde ki ifade beni korkutmuyor değildi.
Sonra bir an daldığını hissettim. Gözlerime değil tek bir noktaya bakıyordu. Arkamdaki çerçeveye takılmıştı. Selvi ninenin benim için bahçede çektiği çerçeveye...

" Evin prensesi de buradaymış. Vah vah şimdi sen besleme olarak kaldığın evde böylemi gezeceksin? Neden böyle giyindin?"
Samimiyetten son derece uzak kalmış sert ses tonu ilmek ilmek içime işledi.
"Şey anne bu gün benim doğu..."
"Biliyorum ahmak şey. İnsan hayatının en acı gününü nasıp unutur. Senin annen bizim hayatımıza girdiğinde başlamıştı hayatımızdaki yıpranmalar. Senin annen, benim hayatımın içine etti. Evliliğimi, yuvamı, her şeyimi mahvetti."
Acımasız sözleri bir hançer misali kalbime saplanıyor, olduğu yerde dönüp canımı dahada acıtıyordu.
Ama bu onun pek umrunda olmadı.
"Ne yani birde hayatımın en berbat gününde, senin için pastamı kesecektim. Hah! Seni zavallı küçük."
Gözlerimden süzülen yaşlara inat konuştu.
"Senin annen evli bir adamı ayartacak kadar onursuz, bir evladını kapıya bırakıp gidecek kadar iğrenç bir insan."
Yine günah keçisi ilan edilmiş, sorumlu tutulmuştum.
Bir adım daha yaklaşıp kötü kadın kahkahası atarak, konuşmaya başladı.
"Sana bir sır vereyim mi? Benim babam beni bu evden alıp götürdü. Senin annenin hayatını mahvettiği kadın senin karşında şu an. Ben herşeye, herkese rağmen evime, yuvama, çocuklarıma döndüm. Ben herkesi karşıma alarak çocuklarımın yanına döndüm."
Gözleri sinirden midir bilmem, kızarmış, kan çanağına dönmüştü.
Bir adım daha yaklaşıp son sözleri sarf etti.
"Evet senin suçun yok. Ama benim çocuklarımın da suçu yoktu. Ben evliliğimi kurtarmak için geri döndüm. Çocuklarım yalnız kalmasın diye geri döndüm. Bak etrafına senin annen senin için ne yaptı? Seni kapımıza bırakıp, defolup gitti. Benim çocuklarım herşeyden daha değerli."

Düşman BaşınaWhere stories live. Discover now