19. Bölüm

136 17 8
                                    

Yine uyuyamamıştım.

Uyku bu gece de bana uğramamıştı.

Bütün ıssızlığımla, alışılmış yalnızlığım ve üzerime yapışmış suskunluğumla gecenin sabaha karıştığı bu kararsız saatlerde yatağımdan yıldızları saklanmış gökyüzünü izliyordum. İzlenecek bir şey olduğundan değil, bana yalnızlığımı unutturduğundandı gözlerimi geceye dikmemin sebebi. Bir yerlerde birilerinin şu an benim yaptığım gibi gökyüzüne baktığını biliyordum. Dünyanın herhangi bir yerinde başını kaldırıp gökyüzüne bakan herkesin gözlerinin buluştuğu yerdeydi gözlerim. Hepimiz aynı göğe bakıyorduk ve bu bana yalnızlığımı unutturuyordu. Yalnızlık dediysem... Onsuzluktu asıl derdim. Çünkü benim onsuzluk derdim ustaca yalnızlık elbisesini giyebiliyordu.

Saçtığı ışıklarla göğü önce pembeye, sonra sarıya boyayacak; çok geçmeden yeni günü ilan edecek güneşi bekliyordum uyumak için. Çünkü ancak o zaman kapanıyordu gözlerim. Uyanmaya hazır insanlara inat o zaman uykuya geçiyordu zihnim. Kendimi daha da yalnızlaştırma çabası değildi bu; sadece içimden geldiği gibi yaşıyordum. Kabullenmiştim normal olmadığımı. Kabullenmiştim bir süredir iyi olmadığımı...

* * * * *


Londra – İlk Zamanlar

İnsanda çığlık atma isteği uyandıracak kadar kötü sesi olan ve bir türlü susturmayı başaramadığım alarm beni sabah namazı vaktinin çıkmasına yirmi beş dakika kala uyandırdığında yataktan sürünerek çıktım. Uyanık olduğum vakitlerde namaza hevesle gidiyordum ama henüz uykudan uyanma kısmına alışamamıştım. Bazı şeyler benim için hâlâ yeniydi. Sabırla alışmayı bekliyordum. Desteğini eksik etmeyen güzel insanların söylediğine göre hızlı ve emin adımlar atıyordum.

Dün gece uyuyamadığımdan dolayı namazdan sonra oyalanmadan yatağa geri döndüm. İkinci kez uyandığımda öğle olmuştu. Hazırlanıp Eylüllerin evine gittim. Bir haftadır teyzem bronşit olan küçük kuzenimle birlikte hastanede kalıyordu. Bu yüzden günün çoğunu onlarda geçiriyordum. Evlerine gittiğimde onları öğle namazına duracakken yakaladım. Hemen ben de yanlarına katıldım.

Namazdan sonra annesinin teklifi üzerine Kur'an-ı Kerim okuduk. Eylül ile ben birer sure, Seher teyze ise iki sure okudu. Toplum içinde Kur'an okuyacak cesaretim henüz yoktu ama onları yabancı olarak görmediğimden çekinmiyordum. Okumamızı dualarla bitirdikten sonra Eylül ile evin arka bahçesine çıktık. Burası en sevdiğim yerlerdendi. Eylül'ün annesi öyle güzel çiçeklerle donatmıştı ki bahçeyi bütün gün otursam sıkılmazdım. Güzellikleri ve kokuları insanı mest ediyor, tefekkürün derinliklerine itiyordu.

Bahçede çay içerken Eylül yemem için ısrar ettiği kurabiyeleri ha bire bakışlarıyla gösteriyor, ben de her seferinde görmezden geliyordum.

''Kahvaltı yaptın mı?''

''Hayır. Uyanalı çok olmadı. Hazırlanıp buraya geldim.''

''Neden yemiyorsun o zaman?'' Omuzlarımı silktim. ''Daha ne kadar kilo vereceksin Ayla? Yakında en ufak bir rüzgâra bile dayanamaz hale geleceksin.''

''Bir şey olmaz.''

''İstiyorsan başka bir şeyler getirebilirim.''

''Sadece çay içmek istiyorum Eylül. Lütfen ısrar etme.''

''Teyzen hastaneden döndükten sonra bana soracak olursa seni satarım, haberin olsun. Çok yalvardım ama yemedi derim.''

''Önceden söylediğin için sağol.''

İki Ömür Bir Aşk (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin