31. Bölüm

137 15 1
                                    

Otoparkı kontrol etmek için siteye arka kapıdan girdiğimde annemin arabasının olmadığını gördüm. Yukarı çıkıp üzerimi değiştirmek için doğrudan odama gittim. Siyah bir eşofman ve dolaptan rastgele bir kazak çıkardım. Saçımı yaparken gözüm aynada kazağıma takıldı. Bu kazağı giydiğim ilk zamanı hatırladım. Çok değil, bundan birkaç ay önceydi. Caner hayatıma yeni girmiş, kalbime doğru yavaş fakat emin adımlarla yaklaşmaya başlamıştı. Kazağıma bakıp bana yakıştığını, yine de dünyada gözlerimin mavisiyle yarışacak bir mavinin olmadığını ve dünyadaki en güzel maviye şahit olabildiği için ne kadar şanslı olduğunu söylemişti. Ne kadar heyecanlı, ne kadar tasasızdık o zamanlar. Ayrıca bugün olduğumuz insanlardan da çok başkaydık.

Ders çalışmak için vakit henüz erken olduğundan Hande ablanın aldığı kitaplardan birini alıp salona geçtim. Kitapta ellinci sayfalara geldiğimde telefonum titredi. Kitabı kapatmadan koltuğa ters bir şekilde bırakıp ayakucumdaki telefonu almak için doğruldum. Cem olanlar için özür diliyordu.

''Ben sadece seni korumaya çalışıyordum. Oğuz'un ortaya böyle bir laf atacağını bilemezdim. Çok özür dilerim Ayla. Çok...''

''Bu aralar o kadar çok duyuyorum ki sanırım dilenen özürlere karşı bağışıklık kazandım. Kısacası umurumda değil Cem. Sadece bir daha beni korumaya çalışma ve arkadaş olmayı beceremiyorsan olmayalım.''

''Tamam, bir daha hayatına karışmayacağım. Elbette becerebilirim. Arkadaşız... Sadece Caner'in seni üzmesine ve senin de ona izin vermene seyirci kalmak çok zor. Onun yerinde ben olsaydım seni hiç üzmezdim.''

''Ama değilsin ve hiçbir zaman da olmayacaksın. Müsait değilim, yazmazsan sevinirim.''

Telefonu koltuğa geri fırlattım ve birden Caner'in şiddet eğilimli fikirlerine daha sıcak yaklaştığımı fark ettim. Muhtemelen yazdıklarını okuyacak olsa öyle bir son kaçınılmaz olurdu. Ne olur ne olmaz mesajlara girip Cem'in yazdıklarını sildim. Bana yaklaşmayan adamın mesaj kutuma nasıl yaklaşacağını bilmesem de görme riskini göze alamazdım.

Öğle namazından sonra akşam için mutfağa geçtim. Buzdolabında hem brokoli hem de pırasa vardı. Düşünmeden pırasaya uzandım. ''Kusura bakma dostum. Sevimli olabilirsin ama pırasa kadar lezzetli değilsin.'' dedim brokoliye. Yemeğin yanına bir de çorba yaptım. Yemekler pişerken ders kitaplarımı kapıp mutfağa döndüm. Mutfak ders çalışmak için ikinci favori yerimdi. Yakında okul sınavlarının tarihi açıklanırdı. Bu sefer daha çok çalışmam gerekecekti. Ne de olsa artık yanımda anlamadığım konularda yardımcı olacak biri yoktu.

Elimde bütün bir kekle kapıyı çaldım. Evde kek yapıldığına dair tek iz olarak kokusunu bırakmıştım. Kalıptan çıkardıktan sonra kesmeden kek fanusuna koyup Hande ablaya gelmiştim. Hepsini getirmek daha iyi bir fikir gibi gelmişti. Sonuçta birkaç dilimle teşekkür olmazdı.

''Selamün aleyküm, hoş geldin kuzum.''

''Aleyküm selam, hoş buldum Hande abla.'' Keki uzattım. ''Size kek getirdim.''

''Canım çok teşekkür ederiz ama acaba birazını size de mi bıraksaydın?'' dedi şaşkınla gülerek.

''Hayır.'' dedim emin bir şekilde. ''Bunu sizin için yaptım.''

''Ellerine sağlık o halde. Çok güzel görünüyor. Havuçlu ve tarçınlı galiba?'' Başımla onayladım. ''Mehmet abinin en sevdiği biliyor musun?'' Bunu duyunca daha çok mutlu oldum. ''Gel hadi içeri.''

''Mehmet abi evdeyse rahatsız etmeyeyim.''

''Gel gel, odasında çalışıyor o.''

İçeri girerken, ''Umarım bu kız sana iyice yapıştı demiyordur.'' mahcup hissederek.

İki Ömür Bir Aşk (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin