24. Bölüm

115 15 0
                                    

Üçüncü teneffüste Cem kahve almaya gitmeyi teklif etti. Başka bir gün olsa düşünmeden hayır derdim. Ona evet demek ardından başka soruların da kapısını açabilirdi. Ama bugün kahveye gerçekten ihtiyacım vardı ve bugün umursamıyordum. Hiçbir şeyi. Umursamaz, tutarsız ve bencil olmak istiyordum. Duygusuz, amansız ve ayarsız olmak istiyordum.

Teklifini kabul edip yanına geldiğimde bir an durdu. Bana bakarak iç çekti. ''Montun yeterli gelmiyorsa hırkamı verebilirim.'' İlgisinin samimi olduğunu bilerek gülümsedim. Flörtöz Cem'den yine Arkadaş Cem'e geçiş yapmıştı. Hep olmasını istediğim insana.

''Bu yeterli, sağ ol.''

''O yüzden mi öyle duruyorsun?''

Duruşuma baktım. Klasik üşüdüm duruşuydu, kollarımı birbirine bağlamış montumun ısıtma kapasitesini arttırmak istiyor gibi kendime sarılmıştım. Bütün gün böyle oturduğumdan artık farkında bile değildim.

''Tamam, biraz üşüyorum. Kahve iyi gelecektir. Hadi gidelim.''

Cümlemin bitmesini beklemeden hırkasını çıkardı. ''Al şunu.''

Kararsız birkaç saniyenin sonunda hasta olmamak için kabul ettim. Verdiği hırkayı giyip üzerine tekrar montumu giydiğimde derin bir rahatlama hissettim. Bu kadar üşüdüğümün farkında değildim.

Yüzümdeki ifadeye güldü. ''Bu kadar inatçı olmasan hayatın daha kolay olabilirdi biliyorsun, değil mi?''

Sorusunu duymazda gelip teşekkür ettiğimde, ''Eldivenim de var, istersen eğer?'' diye sorarak gözlerimi devirmeme sebep oldu.

''Abartmadan duramıyorsun değil mi?''

''Huyum kurusun.'' dediğinde güldüm.

''Ah bir saniye! Bu bir gülümseme mi? Ağlamaktan kendisini helak etmiş prensesimiz gülümsedi. Halka haber salın! Prenses gülümsedi!'' diye bağırmaya başladı.

Sınıftakilerden bazıları tezahürata başlayınca, ''Ben gidiyorum.'' deyip hızlıca kapıya yürüdüm.

Arkamdan, ''Bensiz gidemezsin.'' diye bağırdı. Ah, harika. Merhaba Diğer Cem.

Kapıyı açarken ona dönüp, ''Tarihte hiçbir prensesin gezmek için bir tellala ihtiyaç duyduğunu sanmıyorum.'' diye karşılık verdiğim esnada onu gördüm. Sınıftan çıktığını sanmıştım ama yanılmıştım. Caner öfkeden kızarmış bir yüzle bakışlarını Cem'e dikmişti. Cem, Caner'in öfkesinin farkında değildi ama olsa bile tutumunda bir değişikliğin olmayacağını biliyordum. Caner geri çekildikçe ona daha fazla adım atacak yer bırakıyordu. O da bu fırsatı değerlendiriyordu.

Ayrıca öfkelenirken bile sadece ona öfkelendiğini fark ettim. Ben onun için yine görünmezdim. Pekâlâ. Öyle olsundu. Zaten şu aralar benim de en çok istediğim şeydi görünmez olmak, bir hiç olmak...


Cem kahvemi ödememe izin vermemiş, yanına bir de en sevdiğim çikolatadan almıştı. Boş bir masaya geçerken, ''Bunu sevdiğimi nereden biliyorsun?'' diye sordum. Sınıfa dönmek istemediğim için kantinde oturmayı ben teklif etmiştim. Cem de bu teklifi hemen kabul etmişti.

''Bir ara çok yiyordun.'' dedi bildiği için gururlanarak.

Haklıydı, bir ara çok yiyordum. Caner sağlıklı beslenmeye başladığında ona destek olmak için bırakmış, sonra da tamamen unutmuştum. Garip... İnsan sevdiği bir şeyi unutabilir miydi gerçekten?

''Şimdi anlatacak mısın?''

Daldığım düşüncelerden beni âna döndürdü. ''Efendim?''

''Neden ağladığını anlatmak ister misin? Tercihen Caner'i içermeyen bölümlerini.''

İki Ömür Bir Aşk (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin