BÖLÜM 2 (Tres Gezegeni)

176 103 579
                                    

Tres korkunun, endişenin ve karanlığın gezegeni. Her ne kadar bana ters bir gezegende doğmuş olsam da burayı seviyorum. Ters derken yaşadığım gezegene göre daha renkli ve eğlenceli birisiyim. Sonuçta burada var oldum. Burada büyüdüm. Etrafımdaki insanların çoğu tamda bu gezegen gibi. Karamsar ve şüpheci. O yüzden yok denilecek kadar az arkadaşım var. Gezegenimizi koruyan askerler halka göre daha iyi durumda. Genellikle onlar ile takılıyorum. Onlarla takılmamı sağlayan kişi ise abim. Kyle Crane..

Baş belası, kısıtlayıcı ve sinirli birisi. Ama bana karşı bazen dediklerimin aksine eğlenceli olabiliyor. Kendisi gezegen kralımızın ve prensimizin veziri. Bir vezir kardeşi olmak bazen çok zor olsada tanılan ve saygı duyulan birisiyim. Çünkü herkes abimden korkuyor. Abime karşı hissedilen korku insanların bana olan yaklaşımını etkilemiyor değil tabikide.
Elimdeki kalemi bırakıp odamın camına döndüm. Abim hakkındaki yazdıklarımı düşündüm. Acaba abartıyor muyum? Sonuçta hayatta birbirimizden başka kimsemiz kalmadı. O yüzden bağımız çok farklı, o benim hem babam hem abim.

Bana elinden geldiğince yumuşak, narin ama bana ne kadar iyiyse diğer herkese o kadar ciddi ve gergin. Buna sebep yazdıklarımı düşündüm. Elime silgimi aldım, derken kapım çaldı. Kapıya döndüm. Kapı aralığından bana bakan abimi gördüm.

-Bazen deli olduğunu düşünüyorum kardeşim. Boş duvarlara bakmaya bayılıyorsun. 

-Sana benzediğimi söyleyen sendin eskiden.

Abim kapıyı açıp içeriye girdi. Anlık dediğimden dolayıdır diye düşündüğüm kızma ifadesi vardı. Bana yaklaştı. Korkmuyor değildim.

Ani bir hareketle başımı kolunun altına aldı ve saçımı dağıtmaya başladı.

-İşte benim kardeşim. Laflarında bana benzemeye başladın.

Bir yandan kafamı kurtarmaya çalışırken, bir yandan da hala laf yetiştirmeye çalışıyordum.
-Kahretsin ki evet abi. Artık kafamı alabilir miyim?

Bıraktı. Bende bıraktığı gibi ona baktım ve kahkaha atmaya başladı. Kim bilir ne haldeydi saçlarım. Oturduğum sandalyede sağa sola baktım boy aynamda kendimi görünce neden bu kadar güldüğünü anladım ve bende gülmeye başladım.

-Sabah sabah yine başardın yüzümü güldürmeyi.

-Kardeş olmak bunu gerektirmez mi? Dedim ve gülümsedim.

-Tamam bu kadar şirinlik yeter Hannah. Toplantıya senide çağırdılar.

Anında suratım düştü. Endişelendim. Sebebini bile soramadım. Abim bunu fark etmiş olacak ki hemen cevap verdi;
-Korkma kötü birşey yok. Sadece Tyrone toplantıda seninde bulunmanı istemiş.

-Pekala ben hazırlanayım o zaman.

-Tamam ben dışarıdayım.

Abim odadan çıktı. Bende arkasından baktım. Kralımızın karşısına çıkmak beni hep korkutmuştur. Sebebi ise kendisi sert bir adamdı. Çok kuralcı ve çok ciddi.

Bu sebepten dolayı her zaman endişelenirim ama artık bunu yenmeliyim diye düşündüm ve hazırlanmaya başladım.

Hazırlanıp odadan çıktım. Abim kapının önündeydi kenara yaslanmış beni bekliyordu. Abim vezir olduğu için kralımızın sarayında yaşıyorduk. Bu yüzden sarayda yürürken her yer çalışanlar ile doluydu. Her biri bizi görünce kenara çekiliyordu. Ben bu durumdan hiç hoşlanmıyordum. Çalışanlara bakıp gülümsüyordum. Onların mutlu olması yüzümde tebessüm oluşturuyordu.

Çalışanları geçip toplantı odasına geldiğimizi fark etmemiştim bile. Odanın kapısının önünde durduk. Kapıyı çaldı ve içeri girdik. Odanın tam ortasında dikdörtgen bir masa vardı. Bütün askerler oradaydı. Her sabah yapılan klasik toplantı işte düşünüp kendimi rahatlattım.

İçimdeki Evren (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now