BÖLÜM 15: "KAN VE KIRMIZI"

23.3K 1.1K 308
                                    



Bir adamın göğsüne başımı koyup, orada tüm dünyadan arınacağımı söyleseler. Tüm korkularımdan kurtulacağımı ve korkuların yerini huzura bırakacağını söyleseler hayatım boyunca hiç gülmediğim kadar gülerdim.

Lakin gülmem bir yere kalsın, şimdi dinen yaşlarımla başımı göğsüne koymuş bir şekilde soluklanıyordum. Elleri belimi sarmış beni kendisine hapsederken parmakları saçlarımın ucunda dolaşıyordu. Kolları her yanımı çevrelemiş bir vaziyette başım göğsüne yaslı, ciğerlerime eşsiz kokusu doluyordu. Ayrılmam mümkün değildi, ne göğü yarmak istercesine çakan şimşekler engel oldu, ne de arabada uyarı veren o sinyal sesi.

Beni kendinden uzaklaştırmadı, sunduğu ve bana bahşettiği o güzel his arabanın dört bir yanında bizi ele geçirmişken onun beni sarmasına fırsat bilip dakikalar sonra elimi alev alev yanan teninden çektiğimde parmaklarım sol koluna doğru tırmanmıştı. Belimin gerginliği onun sıcaklığı ile aklımı başımdan alırken kaslı kolunda parmaklarım usulca gezinmeye başlamıştı ancak ufak bir pütürlük kaşlarımı çatmama sebep olduğunda onun nefesi saç diplerime çarpıyordu.

Bu bayılmam için güzel bir andı lakin Cesur'un hissettiği bir şekilde parmak uçlarımı omuzuna yakın bir yerde gezdirmem sert bir soluk vermesine sebep olduğunda hissettiğim ıslaklık ile göz bebeklerim dakikalar sonra yeni bir duyguya daha ev sahipliği yapmıştı.

Sağ elimi sardığım bedeninden yavaşça çekerek başımı o huzur bulduğum göğsünden ayırdığımda kuzgunileri bana dönmüş sanki ne olduğunu sorgular gibiydi. Ondan ayrılmak her ne kadar soğuk havaya maruz kalmışım gibi bedenimi üşütse de hissettiğim o sıcak sıvı beni kendime getirmiş ve başımı koluna doğru çevirmeme sebep olmuştu.

Parmaklarım siyah ceketinin üzerinde o hissin bahşedildiği noktayı bulmak adına biraz daha gezindiğinde ceketi parçalanmış ve koyu bir sıvı ona hükmetmeye başlamıştı.

"Cesur," dedim sesimde yeniden beliren endişe ile. "vurulmuşsun!" kolu kanıyordu.

Bunu onun hissetmemesine imkan yokken, hiçbir şey olmamış gibi durmasına da bir anlam veremiyordum. Üstelik bunun yanımda şarjör değiştirdikten sonra olduğu şimdi arsızca zihnime sızmışken parmak uçlarım onun kanı ile boyanmıştı. Gördüğüm kırmızı sıvı karnıma şiddetli bir tekme yemişim gibi soluğumu teklettiğinde Cesur elimi kavramış ve bileğimden tutarak beni uzaklaştırmaya çalışmıştı.

"Önemli bir şey değil." hiddetle irislerimi ona çevirdiğimde gerçekten önemsemediğini anlamak zor değildi.

"Ne demek önemli bir şey değil? Vurulmuşsun Cesur!" sesimin şiddeti artmış ve ben onun ceketinden gözükmeyen yarasına bakmaya çalışıyordum.

"Sorun değil Ahu, bundan daha büyük yaralar aldım." bir cümle nasıl yeniden göz bebeklerimi bu denli nemlendirebilirdi? Bir cümle nasıl içimi bu kadar yakıp bir ormanı yok edebilirdi? Yutkunmam bile gerçekleşmezken ona sarsılmış bir ifadeyle bakmaktan kendimi alıkoyamıyordum ancak o her şeyi anlıyordu.

"Olmaz, çıkar ceketini bakalım. Lütfen, en azından ne kadar kötü onu göreyim." parmaklarım hâlâ ceketini kavramışken usulca bir nefes verdiğinde aramızda görünmez ip tümü ile gerilmiş ve bizi ele geçirmişti.

"Önemli bir şey değil di-" benimde bir sabrım ve korkumun sınır noktası vardı. Sürekli dediklerimi ikiletmesi bunu tetiklerken cümlesini kesmekten alıkoyamadım kendimi.

"Önemli olup olmadığına ben karar verebilirim! Çıkar şu ceketini bakacağım." evet, ona bağırmıştım. Hem de ilk olmamasına rağmen bu bedenime büyük bir gerginlik bırakmıştı.

Cesur bu halime çok şey söyleyecek gibi olsa da şaşırabileceğim hatta buna günlerce kafa yorabileceğim bir şekilde üzerindeki ceketini sıyırdığında fırlatır gibi arka koltuğa atmıştı. Dediklerimi dinlemesini düşünmüyordum ancak yapmış olması bir nebze içimde çok ufacık bir hisse ev sahipliği yaparken bu durumun kabusa dönüşmemesini umarak gözlerimi bana sanki suç işlemişim gibi bakan adamdan alıp kırmızıya boyanmış koluna çevirdim.

DİLRUBÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin