🐄

371 28 80
                                    

Π BİR KURŞUN, İKİ KADER Π

1995 Mardin - Midyat

Mardin'in acımasız güneşi en tepede insanlara acımadan parlıyordu. Çünkü bu insanlar, güneşten bile daha acımasızdı. 'Töre' diye uydurulan bir deli saçmasının peşinden giderek insanları katlediyor, hatta öldürüyorlardı. Bunun en büyük suçlusu, bu saçmalığı uyduran kişiydi. Zira o yaşamın içinde doğan ve büyüyen insanlar Töre'ye istem dışı bir şekilde bağlı kalıyordular. İsteseler bile kopamayacaklarını düşünüyorlar, çünkü ataları bunu onlara daha çocuk yaştaykrn aşıladı. Zaman geçtikçe bu düşünce yapısı ransasyonel bir şekilde üreyip zamanı geldiğinde eylemlere döküldü.

Altı yılda Türkiye'de 1190 kişi Töre adı altında öldürüldü. Bunların çoğunluğu, namus ve Kan davası olduğu tespit edildi. Yani bir kadın ve bir erkek evlenmek istediğinde, iki aile buna nedensizce karşı geliyor ve çift tek çözümü kaçmakta buluyor. Peki neden ölüm kararı alınıyor? Evlilik Allah katında dinin bir parçası olarak görülen eylemdir. İki insanın kaçarak veya kaçmayarak evlenmesi dinen günah olmazken, Töre de kaçmak haram gibi lanse edilir. Sözde Töre'ye bağlı insanlar müslüman olduklarını öne sürerler, fakat dinde evlilik kararı almak 'infaz' nedeni değildir.

Güneş bile insanların yaptığı acımasızlıklardan daha hafifti.

Güneşin kavurduğu topraklarda ki büyük ağaç, insanlara ve doğaya baş kaldırmış gibi dimdik ve sağlıkla iki tarlanın tam ortasında dikiliyordu. Asaleti ve güzelliği, aciz insanları hayranlıkta bırakıyordu. Aciz insanlar bu sıcakta iki dakika zor dururken o, yıllardır yılmadan dimdik bir şekilde duruyordu. Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de insan oğlunu kayırıyordu. Yan tarlanın yaşlı sahibi Hüsamettin büyük ağacın gölgesine kendini bırakmıştı, tek derdi biraz da olsa serinlemek ve ağrıyan bacaklarını dinlendirmek ti.

Yaz aylarında oldukları için, tarlasında ki toprağı çapalayarak havalandırması gerekiyordu. Yaşlı olduğu için hem belinden hemde dizlerin den tam çalışamıyor du ama oğulları ve torunlarının yaptığı işi de beğenmiyordu. Hayatında bu yaşına kadar öğrendiği en önemli şey, 'ne olursa olsun kendi işini kendin yap' olmuştu. Boynuna asılı olan ve tozlanmış tüfeğini çıkarttı, bu köye vahşi hayvanlar indiği için yanından ayırmazdı.

Tüfeği parçalara ayırarak güzelce temizledi. Son kurşunu nu bir yaban domuzu için harcamıştı. Rastgele tüfeği havaya kaldırdı tetiği test etmek için. Tetiğe bastığı an büyük bir gürültü koptu. İçerde ki hazneye saklanan kurşun gürültüyle patladı. Hüsamettin ne yapacağını şaşırarak geri tepmemesi için tüfeği tuttu.

Sonra bir ineğin hayvani sesi geldi. Yan tarlada ki toprağı süren inek bağırarak yere düştü. O tarlanın sahibi ve Hüsamettin ile hemen hemen aynı yaşta olan Rıdvan elinde ki çapayı bırakarak şaşkınca ineğine baktı. Elinde ki çapayı baston olarak kullanıp hızla ineğinin yanına koştu, bu sırada ağacın dibine şaşkınca tüfeğine bakan adama da bağırmıştı "Hüsamettin ne yaparsın!"

Rıdvan ineğinin önünde diz çökerken Hüsamettin yanındaki bastonundan destek aldı ve ayağa kalktı. Elinde ki tüfeği yana bırakıp Rıdvan'a doğru koştu fakat can çekişen inek çoktan ölmüştü.

Hüsamettin telaşla hayvanın önünde durdu "Öldü mü Rıdvan?" Rıdvan sabırla bir nefes alarak ayağa kalktı. Hem tüfekle ineği vuruyordu hemde öldü mü diyordu. "Öldü Hüsamettin! Niye vurdun sana zararı olmayan ineği?" Hüsamettin de Rıdvan gibi bastonundan destek alarak ayağa kalktı.

"İsteyerek olacak iş değil Rıdvan, kovana mermi kaçmış" mahcup olmuştu ama burnunu indirmeye niyeti de yoktu. Hüsamettin'in kibri Rıdvan'ı iyice sinirlendirdi "Hem suçlusun hem güçlüsün Hüsamettin! Nasıl ödeyeceksin bu hayvanın hakkını!" Rıdvan kendi halinde sessiz bir adamdı ama yeri geldiğinde yaver gibi hakkını arardı.

Mardin'in Ak GülüWhere stories live. Discover now