7

13 3 2
                                    

Fısıltılar eşliğinde uyandım. İlk önce sesleri ayırt edemedim. Sonradan netleşmeye başladılar. Dhanell Elaine ve bir erkek daha vardı. Dhanell "Böyle bir şey nasıl mümkün olabilir?" Diye sordu. Karşısındaki erkek "Herkes bunu konuşuyor Dhanell. Bütün Yoxaqe bunu konuşuyor. Yursta'nın sıra dağlarının askerleri bile duymuş. Duymayan tek bir kişi yok." Elaine "Yosef bu dediklerin...Gerçek dışı geliyor. Bizim için bile gerçek dışı." Adının Yosef olduğunu öğrendiğim adam tekrar konuştu "Elaine o kadar garipti ki. Kafamın içinde hissettim her bir kelimeyi." En sonunda gözlerimi açtım. Yavaşça kıpırdanarak oturur vaziyete gelmeye çalıştım. Beni ilk fark eden Dhanell'di. Hemen yanıma gelip oturmama yardım etti. "Sonunda Kainell yarım gündür uyuyordun." Dedi. Gözlerimi Yosef'e diktim. Kahverengi kısa saçları dalgalıydı. Yeşil gözleri vardı. Yine bir şeyler canlandı aklımda, yuvarlak bir masada oturuyorduk. Yanımdaki Dhanell diğer yanımdaki Elaine ve onun hemen yanındaki Yosef'in yüzleri netti. Masada biz dördümüz hariç iki kişi daha vardı. Kızıl saçlı iki insan. Sanırım biri erkek biriyse kızdı. Yüzleri yine gözükmüyordu. Tam karşımdaysa elf kardeşler vardı. Daha çok bir fotoğraf hatırlıyor gibiydim. Kendime gelip konuştum "Selam Yosef. Neymiş bakalım kafanın içinde her kelimesini hissettiğin ses." "Sen onu hatırlıyor musun?" Diye sordu Dhanell Yosef'i göstererek. "Sadece kim olduğunu hatırlıyorum. Başka bir şey yok." Dedim. Yosef birden üzerime atılıp bana sarıldı. "Ah Kainell. Seni ne çok özlemişim. Gerçi eski halin daha bir güzeldi." Dedi gülerek. "Neler olduğunu biri bana anlatacak mı?" Dedim. Dhanell "Şimdi dinlenmen gerekiyor Kainell. Çok güç harcadın." Dedi. Beni olayların gerisinde tutmalarına sinirlenmiştim. Gözlerimi Elaine'ya dikip "Bana neler olduğunu anlat." Dedim emredici sesimle. Bazen bu sesin benden çıktığına şaşırıyordum. Herkes şaşkın bir şekilde bana baktı. Elaine ne diyeceğini şaşırmış gibiydi aynı zamanda gözlerinde kırgınlığı gördüm. Ama umurumda değildi 13 asır boyunca ne olduğunu bilmediğim bir uykuda olan bendim ve 17 yıl boyunca kandırılmıştım. Şimdi benim boyutumdan insanlar gelip beni olayların dışında tutmaya çalışıyordu. Dhanell kaşlarını çatarak "Siz bizi biraz dışarıda bekleyin." Dedi Yosef ve Elaine'ya. Onlar gittikten sonra bana dönüp "Neden böyle garip davranıyorsun?" Dedi. "Ah bilmem neden böyle davranıyorum acaba? Asırlar boyunca bir büyünün etkisiyle uyutulup 17 yıl boyunca dalga geçer gibi kandırıldım. Şimdi de ait olduğum yerdeki insanlar gelip benden bir şeyler saklayıp beni olayların dışında tutmaya çalışıyor. Ama ben biraz garip davranıyorum, haklısın ya." Dedim ayağa kalkarak. Tam konuşacağı sırada kapıyı açıp dışarı çıktım. Aşağıya indiğimde masada oturan ikiliye bakmadan dış kapıyı açtım. Nereye gidersem gideyim peşimden geleceklerdi. Geçmişimi hatırladıkça şu anki acizliğime katlanmıyordum. Bu ben değildim bunu biliyordum. Ben çok güçlüydüm şimdiyse herhangi bir element kullanıcısı gibi rüzgarı kullanabiliyordum. Yine de bir şeyler yapabiliyordum değil mi. Toprağa da hükmedebilirdim. Ormana doğru yürümeye başladım. Girdiğimde eğilip toprağa dokundum. Ondan beni izleyenleri şaşırtmasını istedim. Ayağa kalkıp rüzgara fısıldadım. Bana daha önce hiçbirimizin gitmediği, bana iyi gelecek bir yere gitmem için yol göstermesini istedim. Uzun süre yürümüştüm. En sonunda beni ağaçların arasında kalmış bir mağaraya getirdi. Mağaraya girdiğimde küçük bir göl olduğunu gördüm. Sıcak suydu çünkü üzerinden duman çıkıyordu. Büyük ihtimalle kaynak suyuydu. Üzerimdekileri çıkartıp suya yaklaştım eğilip elimi değdirdim. Mağaradan bir ses yükseldi.
    "Arayan bulur bu suyu. Varsa merak ettiğin üç soru. Sor da cevaplasın Jusu."
    Birden suyun içinden çıkan küçük periyle geriye doğu sendeledim. "Ben Jusu. Bu suyun perisiyim. Peki senin adın ne Kraliçe?" Dedi. "Kraliçe olduğumu nereden biliyorsun?" Dedim. "Hisseder her şeyi Jusu." Dedi. "Ben Kainell." Dedim. "Suya girmez misin Kayıp Kraliçe." Dedi Jusu. Hemen ayaklarımı suya uzattım sonra yavaşça bütün bedenimi suya soktum. Jusu tam karşıma gelip durdu. "Sor şimdi üç soru. Cevaplasın Jusu." Dedi. "Ben kimim?" Dedim Jusu'ya "Geçmişinin geçmişini bulamayan Kayıp Kraliçe" dedi Jusu. Bir süre durdum. Ne demek istiyordu anlamadım. Bunun için öncelikle geçmişimi öğrenmem gerekiyordu. "Yanımdakilere güvenmeli miyim?" diye sordum. "Yanındakiler sana güvenmeli mi Kayıp Kraliçe?" Dedi. Üstü kapalı cevaplarıyla aklım iyice karışıyordu. "Geçmişimi nasıl hatırlarım?" Diye sordum son kez. "Kimse yardım edemez sana senden başka. Kilitler vuruldu zihnine ancak senin kırabileceğin. Ama dikkat et insan bedenine özüne benzemez o narindir." Dedi ve suya dalıp yok oldu.
Ne kadar süredir burada olduğumu bilmiyordum. Sanki zaman bu mağarada işlemiyordu. Bu ana kadar bir çok anı hatırladım. Ben bir kraliçeydim. Halkımla aram çok iyiydi. Rüzgar krallığı Plitvice ve toprak krallığı Yursta'nın kraliçesiydim. Dhanell ile evlendiğim içinse aynı zaman da su altı diyarı Michangy ve yer altı krallığı Oregon'un da kraliçesiydim. Dhanell ile hiçbir krallığın toprağı olmayan her elementten bir parça barındıran bağımsız Opsinel bölgesine sarayımızı yapmış oradan krallıklarımızla ilgileniyorduk. Toprak Krallığımla ilgilenmesi için Toprak Sarayıma yetkili olarak Elaine'yı vermiştim. Dhanell de Su Sarayının yetkilisini Yosef yapmıştı. Benim göklerdeki Rüzgar Sarayım da ve Dhanell'in yer altındaki Ateş Krallığında da birileri vardı. O gün sofrada oturan iki insan. Erkek olan benim emrimdeydi kadın olansa Dhanell'in. Tahta nasıl geçtiğimi hatırlamıyordum. Ama ailem olmadığını biliyordum.
Hatırladığım diğer önemsiz şeyleri düşünerek mağaradan çıktım. Hava kararmak üzereydi. Rüzgardan geldiğim gibi geri gitmeyi istedim. Yavaşça yürümeye başladığımda topraktan yerimi göstermesini istedim. Bir dakika sonra arkamda beliren bedenin Dhanell olduğunu biliyordum. Arkama döndüğümde uzamış olan siyah saçlarıyla şaşırdım beline kadar geliyordu. Simsiyah bir pelerin giymişti ve gözlerinin kızılı alev almışcasına parlıyordu. Üzerime gelerek bağırdı. "Lanet olası üç gün boyunca neredeydin?" Sesiyle kuşlar ağaçlardan uçuştu. "Ne yapmaya çalışıyordun. Bir daha seni kaybettim sandım. Aklın nerede senin ha?" Dedi tekrar bağırarak. Dibime kadar geldiğinde gözleri siyaha dönmüştü. "Özür dilerim bu kadar zaman geçtiğini bilmiyordum." Dedim. Çıldırmışcasına bana bakarak yanımdaki ağaca elini geçirdi. Ağaç vurduğu yerden çatırdayarak yere düştü. Sanırım yer altına inmişti. Oraya indiğinde böyle oluyordu. Daha doğrusu oraya sinirli indiğinde. Tekrar bana döndüğünde yine üstüme geldi. En sonunda durup sarıldı. "Bir daha bunu yapma. Artık kaldıramam." Dedi yumuşayan sesiyle. Geri çekildiğinde gözleri maviye dönüyordu ama cansız bir maviydi. Ayrıldığımızda nerede olduğumu ve ne yaptığımı sordu. Bende biraz yürüyüş yapmaya çıktığımı ama bayıldığımı söyledim inanmış gibi durmuyordu ama üstelemedi de. "Bir kaç anı hatırladım." Dediğimde neleri hatırladığımı sordu. Bende hepsini anlattım. O sırada da eve doğru yürüyorduk. Birden kafamın içinde beliren sesle sendeledim. "Bul artık bizi!" Acı çeker gibi çıkan o sese dayanamadım. Hissettiğim üzüntüye anlam veremedim. Kalbim parçalanıyor gibi üzüldüm. En sonundaysa gözlerimi kapatarak yere düştüm.

Gökyüzünün YüzüWhere stories live. Discover now