8

14 3 0
                                    

Uyandığımda Yosef ve Elaine merak dolu bakışlarıyla başımda dikiliyordu. Elaine yanıma gelmek istiyor ancak çekiniyor gibi duruyordu. "Endişelendirdiğim için üzgünüm." Dedim. Dhanell yanıma gelip neden bayıldığımı sorduğunda açlıktan olduğunu söyledim. Bir şeyler yiyeceğimi söylediğimde Dhanell onlara çoğu şeyi hatırladığımı anlatmaya başladı. Bende o sırada mutfağa gidip kocaman bir sandviç hazırlayıp yedim. O sırada farkettiğim şeyle kaşlarım çatıldı. Üç gün boyunca olmadığımı söylemişlerdi. Ben o mağarada üç gün kalmış olamazdım. Ne yemek yemiş ne su içmiştim. Bir kere tuvalete bile gitmemiştim. Sanırım orada zaman daha yavaş akıyordu. Yemeğimi yedikten sonra odama çıkıp banyoya girdim. İşlerimi halledip duş aldıktan sonra bornozuma sarınıp odama geçtim. Giyeceklerimi çıkartıp yatağımın üstüne bıraktım. Tam giyineceğim sırada odaya dalan Dhanell ile kendimi yatağın arkasına attım. "Hemen çık." Diye bağırdım. "Özür dilerim giyindiğini bilmiyordum." Dedi ve çıktı bende acele bir şekilde giyinip saçlarımı taradım bir daha giyinirken kapıyı kilitleyecektim. Odadan çıktığımda Dhanell'in kapıda beklediğini gördüm. "Nereye?" Diye sordu. "Mutfağa. Bir şeyler yiyeceğim gelecek misin?" Dedim. Aşağı inerken peşimden gelmeye başladı. Büyükbabamda o sırada odasına çıkıyordu. "İyi geceler büyükbaba." Dedim "İyi geceler Adelin." Dedi ve yorgun adımlarla çıkmaya devam etti. Bu yaşananalar ona da ağır geliyor olmalıydı.
Aslında aç değildim. Canım tatlı bir şeyler istiyordu. Dolabı açtığımda hiçbir şey bulamadım. Sonra çekmeceleri kurcaladım. Benim abur cubur çekmecelerim. Dört çikolata iki tane de kek çıkartıp Dhanell'e "Başka bir şeyler ister misin?" Diye sordum hayır dercesine kafasını salladı. Sonra odama çıktık. Balkona geçtiğimizde bir çikolatayı açıp ona verdim. Biraz garipsese de yemeye başladı. İlk ısırığı tereddütlü olsa da beğenmiş olmalı ki yemeye devam etti. Bende bir tane açtım ve Dhanell'in bacaklarına kafamı koyarak uzandım. Yüzümü ona doğru çevirip onu seyretmeye başladım. Çikolatalarımız bittiğinde bir tane daha uzattım ama istemedi ama ben yedim. Ona "Plitvice ve Oregon Krallıklarının başına koyduğumuz insanlar kimler?" Diye sordum. "Hatırlamıyor musun?" dedi "Çoğu kişinin yüzlerini hatırlasam da bir türlü onlarınkini hatırlayamıyorum." Dedim. "Owen ve Hana. Hana benim krallığımı-" derken sözünü kestim. "Kız olanın senin erkek olanın benim krallığımı yönettiğini de biliyorum ama yüzleri asla net bir şekilde oturmuyor." Dedim. "Ben gittikten sonra halkıma ne oldu?" "İlk önce bir panik oldu. Sonra her şehire gidip tek tek konuşma yaptım. Yöneticilerin onlarla en iyi şekilde ilgileneceğini. Benimde asla onları geride bırakmayacağımı söyledim. Sonra bir kaç yetkili daha atadım. Senin kadar iyi olmasa da kargaşa çıkarmadan yönetmeyi başarabildim." Dedi "Teşekkür ederim. Halkımı tek bırakmadığın için." "Böyle bir şey söz konusu bile olamaz ben onlarında kralıyım Kainell." Dedi gülümseyerek olduğum yere iyice yerleştim. Gözlerimi kapanırken direnmedim ve uyumaya başladım.
    Uyandığımda Dhanell yanımda yatıyordu. Beni yatağıma taşımış olmalıydı ki odamdaydım. Üstüme attığı kolunu kaldırarak yataktan çıktım. Aşağı indiğimde kahvaltı hazırlayan büyükbabamı gördüm. Arkadan ona sarıldığımda irkildi. Ben olduğumu anladığında dönüp o da bana sarıldı. Beraber konuşarak kahvaltı hazırladık. "Dhanell'i uyandırda kahvaltı yapalım." Dedi büyükbabam. Odaya çıkıp Dhanell'e seslendim "Uyanmayı düşünür müydünüz beyefendi?" "Hiç cazip bir teklif değil hanımefendi." Dedi "Hadi ama Dhanell kahvaltı bekletilmez." Dedim. "Siz yiyin ben sonra yerim." Dediğinde üstüne doğru atladım. Yorganı çekiştirerek üstünden aldım. "Kai uykum var yapma." Dediğinde yastığını da aldım. En sonunda pes ederek kalktığında "Bu kadar çabadan sonra bir günaydın öpücüğünü hakettim bence." dedi yanağını uzatarak hemen küçük bir öpücük bırakarak yataktan kalktım. "Aşağıda seni bekliyoruz." Diyip aşağı büyükbabamın yanına indim. Dhanell de geldiğinde kahvaltıya başladık.
    Yemekten sonra Dha işleri olduğunu söyleyerek çıktı. Büyükbabamsa yürüyüş yapmayı teklif etti. Şu anda ormanın içinde yürüyorduk. "Adelin. Güzel kızım. Bu zamanın geleceğini biliyordum. Benden gideceğini biliyordum. Sana bu kadar alışmayı beklemiyordum, kızımın ve torunumun ölümünden sonra nasıl yaşayacağımı düşünürken bana bir mucize gibi gönderildin. Hayata tutunma amacım oldun. Seni kendi torunum gibi sevdim aksini asla düşünmedim kızım. Şimdiyse benden gideceksin. Sensiz ne yapacağım ben?" Dedi üzgün sesiyle. Konuşması bittiğinde durup ona sarıldım. "Büyükbaba sen benim bu hayattaki bu dünyadaki en önemli şeyimsin. Bana her şeyi sen öğrettin. Bu garip yaşamımın içindeki en güzel şey sensin. Biliyorum sorumluluklarım var oraya gitmem gerek. Yönetmem gereken bir halkım var. Hafızamı kaybetsemde onlarla aramdaki bağın gücünü hissediyorum büyükbaba. Ama seni asla unutmayacağım. Seni hep ziyarete geleceğim. Seni çok seviyorum." Dedim ağlayarak. Onunda gözleri dolmuştu. "Her zaman senin çok güçlü biri olacağını biliyordum. Önemsiz biri olamayacağını hep hissediyordum." Dedi. Sonra bir ses yükseldi önümüzdeki açıklıktan. Yuvarlak şeklindeki açıklığın karşısından siyahlar içinde bir adam çıktı. "Ne acıklı bir konuşma." Dedi iğrenç sesiyle gülerek. "Çok dokunaklıydı. Yaşlı bir insan ve Kraliçenin arasındaki kopmaz bağ. Ne trajik." Dedi. "Sende kimsin?" Dedim bağırarak. Sesim yine benden çıkmayacak bir güçle yükseltmişti. Etrafımızdaki hava soğumaya başlamıştı. Rüzgarlar dalları savuruyordu. Bunu ben yapıyordum. "Sakin ol Kraliçe." Dedi çok hafif endişe kırıntıları olan sesiyle.  "Seni uyarmıştım. Öğrendiğine pişman olacaksın demiştim. Ama sen ne yaptın? Bir korkak gibi sevgili eşine anlattın. O yüzden işler biraz değişti." Dedi öne doğru adımlayarak. Bende bir adım öne çıkmıştım. Ama o adamın buraya gelmesini engellemek için onun ayaklarının önüne görünmez bir set çekmiştim. Birden duraklayınca gülerek elini savurdu. "İhtişamlı Kraliçemiz şimdi sadece bu basit numaraları mı yapabiliyor?" Dedi ve yürümeye devam etti. Adam tek eliyle kalkanımı yok etmişti. Ortaya gelince durdu. "Sana tek bir şans veriliyor Kraliçe. Dünyada kalacaksın. Yoxaqe'ye dönmeyeceksin." Gülerek öne atıldım "Buna sen mi karar vereceksin?" Diye sordum "Ben değil senden 1300 yılını çalanlar karar verdi." Dedi. Sinir bedenimde yükseldi. Bu ucube adam onlar için çalışıyordu. Birde güçlerimle dalga geçiyordu. Daha önce kullanmadığım ve hissetmediğim ateş elementinin ve kullanmadığım su elementinin gücünü hissettim bedenimde. "Kraliçene saygı duymayı aradan geçen yıllarda unutmuş olmalısın basit büyücü. Sana gerçek gücümü hatırlatmam gerekiyor belli ki." Dedim sesim ormanın dört bir yanında yankılanmıştı. Bu sen benim ağzımdan çıkmamıştı sadece düşünmüştüm ağzımı oynatmamıştım bile. Ama her yerde yankılandı. Buna sonra şaşırmayı kendime hatırlatacaktım. Elimi ileri ittirdim ve büyücünün dibine kadar geldim. Parmaklarımı kaldırıp şıklattığımda ateşim büyücünün arkasından yaklaşarak onu çevreledi. "Kraliçeniz geri döndü. Unuttuğunuz itaati size hatırlatacağım. Bana ihanet eden herkesi yok etmekten beter edeceğim." Dedim bu defa ağzımı da oynatmıştım. Tam o sırada arkadan yükselen çığlıkla hemen arkama döndüm. Bir adam büyükbabamı bıçaklamıştı. Rüzgara emrederek adamı ağacın birine savurdum. Büyükbabama koşarken ona bir şey olamaması için yalvarıyordum. Yanına geldiğimde kendimi yere atarak başını dizlerime koydum. Hançer tam kalbine girmişti. Çıkartıp çıkartmamakta kararsız kalmıştım. Ya çok kanarsa diye düşünürken büyükbabam ağzını açtı. "Vakit geldi Adelin. Böylesi herkes için daha iyi olacak. Sensiz yapayalnız bu koca dünyada ne yapacağımı düşünüyordum zaten. Lütfen üzülme." Dedi kısılan sesiyle. "Hepsi benim suçum lanet olsun. Lütfen sana bir şey olmasın büyükbaba lütfen, lütfen, lütfen." Diye haykırdım. Bir şey yapmam gerekiyordu. Su belki onu iyileştirir diye düşündüm. Suyun iyileştirici olduğunu biliyordum elimi kalbinin üzerine getirdim ve sudan şifa diledim. Büyükbabam elini elimin üstüne getirerek. "Artık bitti Adelin bunu biliyorum." "Hayır, hayır, hayır. Gidemezsin." Dedim delirmiş gibi ağlarken. "Seni çok sevdiğimi asla unutma." Dedi. "Bende seni çok seviyorum büyükbaba." Diyerek yanağına bir öpücük bıraktım. Ama kafamı geri kaldıramadım. Gittiğini anlamıştım. O, o ölmüştü. Onu öldürmüşlerdi. Artık yoktu. Kafamı kaldırınca ağaca savurduğum bedenin hareket etmeye çalıştığını gördüm. Büyükbabamın kafasını nazikçe yere bırakarak ayağa kalktım. Elimi ona savurarak onun ağaçtan açıklığın ortasına sürünerek gitmesini izledim. Diğer adamın yanına geldiğinde ikisinin de havaya kalkmasını istedim. Onlara öyle şeyler yapmalıydım ki. Asla ölmeden hep acı içerisinde kalmalılardı. Soğuk suda boğulmaları için kafalarını sudan oluşan bir küreye hapsettim. Vücutlarıysa ateş içinde yanıyorlardı. Öleceklerini hissettiğim anda bırakıp yere düşmelerini sağladım. En sonunda toprak onları içine çekerken büyükbabamın yanına döndüm. Gözlerimin kaydığını bilincimin kapanacağını biliyordum. Yanına oturup kafamı göğsüne yasladığımda fısıldadım. "Bana bunu yaşatanlardan en acı şekilde intikamımı alana kadar acı içinde yaşasınlar." Ağzımdan çıkan zehirli kelimelerin sahiplerini bulduğunu hissettim. Lanetim iki kişiyi çepeçevre sararken gözlerim tamamen karadı ve bayıldım.

Gökyüzünün YüzüWhere stories live. Discover now