11

8 2 0
                                    

Oregon sarayında ki odamda Dhanell ve Hana'nın gelmesini bekliyordum. Gelebilirlerse Michangy'e gidebilecektik. Kapı açıldığında önden Dhanell arkadındansa Hana girdi. "Eh gelebildiniz." Dedim ve ayaklandım. Ufak bir geçit açıp Hana'ya döndüm. "Sen saraya gidiyorsun." Dedim. Hana gibilerin geçit açacak gücü yoktu. Burada sadece 4 kişi bunu yapabiliyordu. Beni hiç zorlamasa da Yosef ve Elaine biraz zorlanıyordu. "Siz nereye gideceksiniz?" Diye sorduğumda. "Bilmen gereken şeyleri bilsen yeter." Dedim. Delici bakışlarıma daha fazla dayanamayarak hızlıca geçitten geçti. Kapanan geçitin yanına büyük ve ihtişamlı bir geçit açtım. Su elementimi kullandığım için görünüşüm yine değişmişti. Uzun beyaz bir elbise, beyaz bir taç ve mavi gözler. Dha'ya döndüğümde onunda elementini kullandığını anladım zira saçları uzamış ve beyaz renge bürünmüştü. Gözleri tekrar parlak mavi renge döndüğünde bakışları benimkiyle buluştu. "Çok güzel görünüyorsun, her zamanki gibi." "Sende etkileyici görünüyorsun Dhanell." Dedim ve ekledim "Hadi daha fazla bekletmeyelim halkımızı." Yanıma geldiğinde koluna girdim.
    Beraber geçitten geçtiğimizde su altı diyarı karşımızdaydı. Ufak bir büyü ile geçitin kapanmasını sağladım. Burayı çok seviyordum. Suyu denizi bu maviliği her şeyden çok seviyordum. Bunun Dhanell ile ilgisi olmadığını yüzlerce yıl önce anlamıştım. O her ne kadar sebebini kendisi sansada su aslında onun tam kontrolü altında değildi. Ne kadar uğraşsada olmuyordu. Bunu bana bile çaktırmamaya uğraşıyordu ama benden bir şey saklayamazdı.  
    Önümdeki kalabalığa baktım. Yosef sarayın önüne halkı toplamıştı. Burası denizin en derin noktasıydı. Kocaman bir hava baloncuğunun içerisindeydi. Buradaki herkes suyun içinde de nefes alabilirdi lakin saray diplomatik bir yer olduğundan diğer elementler içinde uygun olmalıydı. Burası haricinde diğer şehirler ve kasabalar suyla kaplıydı. Önümüzdeki açıklıkta yürümeye başladığımızda sesler arttı. Herkes elindeki çiçekleri yola atarak hep bir ağızdan konuşuyordu. "Kraliçemiz çok yaşa!" Yolun sonuna geldiğimizde bir kaç basamak çıkıp oradaki açıklıkta insanlara döndüm. "Her birinizi görmenin sevincini tarif bile edemem. Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin sonunda ait olduğum yere halkımın yanına geliyorum. Bunun nedeniyse sizin sadakatiniz. Bağlılığınız bana hep güç verdi. Bu yüzden hepinize ayrı ayrı minnettarım." Dedim. Sesler tekrar yükseldi, kimisi iltifatlar ederken kimisi teşekkürler ediyordu. Ama hepsinin gözündeki ortak şey mutluluktu.
    Saraya doğru yürürken Yosef'e aklımdan seslendim. "Burada ki herkes için sofralar kurulsun yemekler ikram edilsin. İkram edilecek her yemek mutfakta şu an hazır. Yardımcılar sadece masaları kuracak." Sözlerim bittiğinde Yosef'e döndüğümde şaşırarak başını salladı. Zihinden konuşmayı pek fazla yapabilen yoktu. Belli ki onunla da uzun zamandır zihinden konuşan olmamıştı. Hızlı adımlarla saraya girdiğimizde Dhanell'in kolundan çıktım. Yan yana taht salonuna girdiğimizde yine gözler bize döndü. Tahtıma giderken bastığım her yerden sular çıkıyordu. Hayran bakışların bana döndüğünü biliyordum. Ama benim istediğim hayranlık değildi. Lakin istediğim şeyin bu hayran bakışların ardında olduğunu da biliyordum. Sadakat. Altımda su misali akan tahtıma oturdum. Huzur verici bu hissi tekrar tattığım için mutluydum. "Çıkart bizi Kraliçemiz." Deniz kızlarım çıkmak istiyordu. Onları daha önce kimseye göstermemiştim. Soylarının tükendiğine inanıyordu buradaki insanlarımız. Artık gözükme vakitlerinin geldiğini biliyorlardı. Benim için yapıyorlardı. Yoksa onlarda burada ki insanlara görünmek istemezlerdi. Çok güzel olduklarından insanları günaha itiyorlardı. Tabi sadece iradesi zayıf olanları. Bu yüzden insanlardan uzak duruyorlardı. Ama benim yanımda kimsenin onlara bir şey yapmaya cüret edemeyeceğini biliyorlardı. Fısıltılarım eşliğinde üç deniz kızı görünür hale geldi. Biri sağımda biri solumda birisiyse önümde belirdi. Tahtımın etrafımda dolanan deniz kızlarına gülümsedim. Altın sarısı pulları olan Kraliçeydi. Diğer iki beyaz olan kızda prensesti. Onlar için başka bir boyut yaratmıştım. Krallıklarında huzurla yaşıyorlardı. Asi yaratıklardı. Kimseyi dinlemezlerdi. Düzen hariç. "Deniz kızları. Bu zamana kadar yaşıyorlar mıydı. İnanamıyorum." Dedi etkilenmiş gibi duran Dhanell. Elini solundaki prensese uzattığında geri indirmesi için büyü yaptım. Titrek bakışları bana döndüğünde sinirle yüzüne baktım. Salona geri dönüp gür sesimle konuştum. "Kraliçe Opsilsa." Dedim yanımdaki kraliçeyi herkese göstererek. Sonra yanımdaki prensesleri işaret ettim. "Yanımda ki deniz kızlarıysa prenses İrina ile prenses Eve." Dedim. Bütün salon önlerinde eğildi. Onlarsa bana dönüp benim önümde eğildi. Gülümseyerek kalkmalarını işaret ettim. "Yıllardır yok olduklarını düşündüğünüz deniz kızları. Benim korumam altında yaşıyorlar. Hemde kocaman bir krallıklarında. Ne güzel değil mi? Şimdiyse onlarla sizi tanıştırma vaktinin geldiğini düşündüm." Dedim gülümseyerek. "Bu inanılmaz." Dedi Yosef gülerek. Prenses Eve'ye takılı kalan bakışlarını fark ettim. Önce sinirlensem de Eve'nin de ona baktığını gördüm. Aklımdan geçen düşünce ile kendimi Yosef'in zihninin derinliklerine bıraktım. Bakalım ondan gerçekten hoşlanmış mıydı? Yoksa güzelliği karşısında sadece onu kullanmayı mı düşünüyordu? Öğrendiğim şeyden mutlu olmuş şekilde zihninden çıktığımda Kraliçe Opsilsa'ya döndüm "Bu akşam yemeğinde bize eşlik etmek ister miydiniz?" Diye sorum. "Sizinle geçen her bir dakika bize mutluluk verir Kraliçem." Dedi "O halde size Yosef eşlik edip odalarınızı göstersin. Yemeğe kadar biraz dinlenirsiniz." Dedim. Yosef duyduğundan hoşnut şekilde "Tabi ki kraliçem. Önden buyurun Kraliçe Opsilsa." Dedi. Onlar salondan çıktığında arkalarından koruyucu bir büyü fısıldadım. Kendilerini gayet iyi şekilde koruyabilirlerdi fakat ben böyle bir duruma girmelerini bile istemiyordum.
    Halletmemiz gereken işler bittiğinde odama akşam yemeği için hazırlanmaya gittim. Yardımcılar eşliğinde beyaz kısa bir elbise giydim. Oldukça gösterişli elbiseme memnuniyet ile baktım. Kafama beyaz renk ince ama gösterişli, kenarlarından zincirler sarkan tacımı taktım. Saçlarımı açık bırakmıştım. Gözlerim buz gibi parladığında hazır olduğumu anladım. Yardımcılar ile beraber Opsilsa'nın odasına gittik. Kapısı çalındığında içeride ki yardımcı kapıyı açtı ve bende içeri girdim. Sabahın aksine şimdi insan bedenlerine geçtiklerini gördüm. Gerçekten çok güzellerdi. İrina ve Opsilsa hazırdı ama Eve daha hazırlanmamıştı. Opsilsa'ya dönerek "O halde biz gidelim Eve'ye eşlik etmesi için Yosef'i yollayayım." Dediğimde karasız kalmıştı. Kızını bir erkekle yalnız bırakmak istemediğini anladığımda güven verircesine koluna dokundum. "Siz nasıl isterseniz." Dedi ve beraber odadan çıktık. O ikisi umarım çok geç kalmazdı. Yemek salonuma girdiğimizde herkes oturmuş bizi bekliyordu. Dhanell'in tam karşısına oturdum. Sağıma Opsilsa onun bir yanınaysa İrina oturdu. Solumdaysa boş iki yer vardı. Beş dakika sonra Eve ve Yosef gülerek geldiğinde yemek başlamıştı.
Yemekten sonra Yosef'i yanıma çağırıp konuştum. "Sen yarın sabah benimle geleceksin. Önce Yusta'ya ardından da Plitvice'a gideceğiz. O sırada bize Elaine da eşlik edecek." Dedim. Bakışları Eve'ye dönünce gülümsedim ve Eve'yi yanıma çağırdım. Gelince konuştum "Slixe köyünü biliyor musun?" Yosef cevap verdi "Evet terk edilmiş köy. Buraya çok uzak." "Aynen öyle. Eve sana herkesten gizli Yoxaqe'ye gelme izni veriyorum. Açtığın her geçit Slixe köyüne açılacak. Ve buraya her geldiğinde en fazla yedi gün kalabileceksin. Geri döndüğündeyse hiç vakit geçmemiş yokluğunsa fark edilmemiş olacak. Ama Slixe köyünden çıktığın anda nerede olursan ol Opsilsa anında yanında belirecek." Sonra Yosef'e döndüm "Seninde burada ki işlerinin aksamaması için Slixe'ye girdiğinde senin için de dışarıda ki zaman duracak. Ve Yosef Eve'ye istemediği bir şey yaparsan sana yapacaklarımı aklın almaz." Dedim gülerek. İkiside mutlulukla "Teşekkür ederiz." Dediğinde gülen yüzleriyle mutlu olmuştum. Sevdiği kişiyle olmaları ne kadar güzeldi.

Gökyüzünün YüzüWhere stories live. Discover now