10

8 3 1
                                    

    "Uyan!" Gözlerimi açtığım gibi ayağa kalktım. Dhanell beni yer altı sarayına getirmiş olmalıydı. Siyah tonların ağırlıklığı kullanıldığı tek yer Oregon'du. Gözlerimi etrafta gezdirdikten sonra gelen tanıdıklık hissiyle gülümsedim. Burası benim odamdı. Güçlerimin tamamını kullanabildiğimi fark ettim, burası benim dünyamdı benim için yapılmış dünyam. Birkaç şey fısıldadıktan sonra Ateşin Kraliçesi gibi göründüğümü biliyordum. Ateş elementimi kulandığımda da böyle olurdu. Saçlarım siyaha dönmüştü üzerimdeyse siyah bir elbise vardı. Tacımı da kafama yerleştirdikten sonra hazırdım. Kapıyı açıp dışarı çıktım. Uzun koridorda yürürken ayakkabılarımın çıkardığı sesle herkes önce kafasını kaldırıp bana bakıyor sonra işlerini bırakıp saygıyla eğiliyorlardı. Adımımı attığım her taş kızıl renkle parlıyordu. Bir kat aşağı indikten sonra taht odasına geldim. Kapılar gürültüyle iki yana açıldığında yavaş adımlarla içeri girdim. Bütün gözler bana döndüğünde tatmin olmuş bir gülüş sergiledim. Dhanell'in tahtının önüne geldiğimde yanında benim tahtım belirdi. İhtişamlı kırmızı tahtıma oturduğumda gözlerimde taht ile beraber kırmızının en koyu rengini alıp parıldadı. Bacak bacak üstüne atıp kollarımı tahtın kenarlarına koyduğumda elimin altında hareket eden taht ile gülümsedim. Çağırılmayı bekleyen ejderhalarım vardı. Dhanell'e bile itaat etmeyen yer altı ejderhaları kraliçeleri onları çağırsın diye çırpınıyorlardı. Gelmeleri için izin verdiğimde iki ejderha belirdi arkamda. İki ihtişamlı kocaman ejderha. Dişi olan sağımdan erkek olansa Dhanell'in tahtının solundan devasa taht odasını iki yanından sardılar. Kafalarını tahtımın iki yanından uzattıklarında biri kızıl biri siyah olan ejderhalarımı okşadım. O sırada kraliyet danışmanı öne atılarak "Hoş geldiniz Kraliçemiz. Yokluğunuzla geçen yıllarda hep özleminizi çektik. Şimdiyse varlığınızla bizi onurlandırıyorsunuz." Dedi öne eğilerek. Ardından salondaki herkes eğildi. Gülümseyerek "Bende sizleri özledim halkım." Dedim. O sırada kapılar tekrar açıldı. İçeri giren Dhanell yaptığım gövde gösterisine güldü. Hızlı adımlarla yanıma geldi. Tahtına oturmayıp bana yöneldi. Önümde eğildi ve elimi tutup öptü. Tekrar ayağa kalktığında bende onunla beraber kalktım. Yan yana durduğumuzda o konuştu. "Aradan geçen yıllardan sonra kraliçemiz karşımızda. Buradaki varlığından hoşnut olduğunuzu anlatmanıza gerek bile yok hepinizin gözlerinden okunuyor." Dedi.
Kapının üçüncü defa açılacağını anladığımda gelen kişinin kim olacağını da biliyordum. O iğrenç adımlarını tek tek kafamda hissedebiliyordum. Hislerimi anlamış gibi yanıma gelen dişi ejderhamın kafasına elimi koydum. Bana çevirdiği gözleri aynı benimki gibi hırsla kızıl renkte parlıyordu. Ve kapı üçüncü defa açıldığında kafamı kaldırıp kim olduğuna bakmadım bile. Hızlı, telaşlı, korkak adımlarla önümüze kadar geldi. Görmesemde biliyordum. Burası benimdi. Bu saray bu oda hatta bu diyar benimdi. İstediğim şeyleri oldurmayı da iyi biliyordum. Öne kadar geldiğinde iğrenç bakışlarını kaldırıp bana bakabildi. Bakışlarındaki kıskançlığa karışan korkuyu herkes görebilirdi. Ama ben hissediyordum. "Hoş geldiniz kraliçemiz." Dedi minnetsiz ve samimiyetten uzak sesiyle. Birkaç dakika sonra bakışlarımı ilgilendiğim ejderhadan çekip ona baktım kızıl gözlerimi iyice parlatarak konuştum. "Ah, Hana aradan geçen yıllarda itaati unutmuşsun belli ki." Dedim tehlikeli gülümsememle. Sol elimi kaldırıp baş parmağımı ona uzattığımda kasıldı. Yavaş yavaş yere indirdiğimde benim gücümle karşımda eğildi. "Böyle daha iyi değil mi?" Bakışlarımı ondan çekip salondakilere diktim. "Herkes yerini ve haddini bilmeli." Dedim. Elimi geri kendime çekip tahtıma dönüp oturdum. O sırada da o yere düştü. Bakışlarımı ona diktiğimde korkuyla öne eğilip "İzninizle kralım, kraliçem." Diyerek salonu terk etti. "Neyse. Ah Harry senden bir şey isteyeceğim sevgili kraliyet danışmanımız." Dedim neşelenen sesimle. "Tabi Kraliçemiz her ne isterseniz yapmaya hazırım." Dedi. "Biliyorum Harry, biliyorum. Oregon'un dört bir yanına haber salınsın. Kraliçelerinin geri geldiğini bildirsinler. Köylerde ve şehirlerde şenlikler düzenleyin benim adıma. Ve bazı fakir aileler olduğunu biliyorum, giriş salonunda sağ tarafta sandıklar ve üzerinde kağıtlar var. O sandıklar altın dolu. O kağıtlardaki talimatlara göre o evlere altın dağıtılsın. Her şey o kağıtlarda yazıyor, bu işten sen sorumlusun." Dedim gülerek "Yüce gönüllü kraliçemiz herkes size çok teşekkür edecek." Dediğinde "Kimse kötü bir hayat yaşamamalı değil mi?" Dedim Dhanell'e dönerek, başından beri sadece boş bakışlarla beni izlediğini biliyordum.
Her şey bittikten sonra odama girdim. İçeride bekleyen yardımcılara banyoyu hazırlamalarını söyledim. Hazır olan banyoya girip yardımcılar eşliğinde yıkandım. Sonra onların getirdiği gece elbisesini giyip odama geçtim. Yatakta oturarak beni bekleyen Dhanell'e içimden göz devirdim. Umarım yine dokunmaya çalışmazdı. Bundan hiç hoşlanmadığımı biliyordu. Onu es geçerek camın önüne geçtim. Burada güneş ya da ay doğmazdı. Doğal bir ışığı vardı bir kaynağı yoktu ama sabah olunca aydınlık akşam oluncaysa karanlık olurdu. Oradaki koltuğa oturduğumda Dhanell bir süre susmayı becerdi. Bende Oregon'u seyrettim. Sonra dayanamayıp konuştuğunda nasıl bu kadar sessiz kaldığını düşündüm. "Kainell, Hana'ya neden bunu yaptın. Oradaki insanların yöneticisi o. Onların önünde onu küçük düşürürsen onlar onu nasıl dinlesinler." Dedi ikna etmeye çalışır gibi konuştuğu sesiyle. Dinlemesi gereken kimse olmayacak yakında diye geçirdim içimden. "Sevgili küçük Hana'cık. Yokluğumda bazı şeyleri unutmuş. İtaat etmesi gereken kişinin kim olduğu da buna dahil. Küçük bir hatırlatmaydı sadece." Dedim iğneleyici sesimle. "Neyse şu an hayatımda ki en önemsiz şey bile değil o." Dedim. Kapıya doğru yürüdüğümde "Biraz yürüyüş yapsam iyi olur gibi. Sana odana kadar eşlik etmemi ister misin Dhanell'ciğim hem ben de biraz yürümüş olurum bütün gün oturmak zor oluyor." Dedim. Kısacası onu kovmuştum beraber yatacağımızı düşünmesini istemiyordum. "Anladım Kainell ben kendim giderim. Sende odanda tek başına yürürsün." Dedi ve çıkıp gitti. Benim de zaten hiç yürüyesim yoktu. Kendimi yatağa atıp olanları düşündüm ve o sırada ağır gelen uykuya kendimi bırakıp gözlerimi kapattım.
Sabah gelen yardımcılarla gözlerimi açtım. Kahvaltının birazdan hazır olacağını söyleyip beni giydirdiler. Bu defa kırmızı ve kısa bir elbise giymiştim. Yemek salonuna doğru adımlarken bana dönen her kişiye gülümsedim. Onlar masum insanlardı. Bana sadıklardı.
    Salona girip baş köşeye oturduğumda çoğu kişinin çoktan geldiğini gördüm. Diğer başta tam karşımda oturan Dhanell'e kibar bir gülümseme bahşettim. Boş kalan son sandalye olan Dhanell'in sağındaki sandalyeye de son gelen Hana oturduğunda kahvaltı başlamıştı. Ortada oturan üç beş kişi kraliyetle ilgili sorunları konuşmaya başladı. Yavaş yavaş konuşmaya herkes dahil olduğunda Dhanell'e iletilen bir soruyla Dhanell kafasını Hana'ya çevirdi. "Bu sorunla Hana ilgilenir." Dediğinde sözünü kestim. "Ah evet biz bu gün gidiyoruz döndüğümü bütün halklarım görmeli öyle değil mi?" Dedim bütün sofraya gülümseyerek. Ve devam ettim "O yüzden bu aksaklıkları kralınıza değil yöneticinize iletirsiniz. Harry'nin buradaki bütün sorunlarla en iyi şekilde ilgileneceğine eminim. Öyle değil mi Harry?" Dedim elimle Harry'i gösterirken. Herkes şaşırdığını belli ederken Dhanell konuştu "Bu da ne demek?" "Ah sana söylemeyi unutmuşum. Birkaç önemsiz ayrıntı işte. Hana'yı görevinden attım. Plitvice'a kadar bize eşlik edecek." Sinirle yüzüme baktığında. Ufak bir kahkaha attım. "Yoksa itirazın mı var sevgili eşim." Dediğimde herkesin yüzü buz kesmişti, sanırım onun otoritesini biraz sarsmıştım "Benim hazırlanmam gerek arkadaşlar, size afiyet olsun." Dedim ve salonu terk ettim. Şimdi sırada suların diyarı Michangy vardı.

Gökyüzünün YüzüWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu