《10》

231 59 7
                                    

"Oksijenim derdim sana hatırlıyor musun? İşte sana oksijenim diyen kız şuan astım hastası. Sen gittikten sonra çok ağlamıştım. O kadar çok ağladım ki bayılmışım. Hastaneye kaldırılınca anlaşılmış astım hastası olduğum. Sen giderken beraberinde nefesimi de götürdün. Beni bir ilaca mahkum ettin ve gittin. Mutlusundur umarım. Beni böyle bırakıp gitmene değmiştir. Biliyor musun artık birkaç gündür kullandığım nefes ilaçlarımı da kullanmıyorum. Artık nefes almaya değer birisi yok hayatımda. En önemlisi artık oksijenim yok hayatımda. Oksijenim dediğim adam kendisi gitmeyi tercih etti ama bende oksijensiz kalmayı tercih ettim. Elveda oksijenim. Artık nefes almaya değmez oldu bu dünya..."

Sessizce mırıldandım. Beni duyan olmasa ona son defa veda ettim. Demir Adam'ıma... Demir'ime ettim son vedamı. Zaten Demir'den sonra kimseye bu denli bağlanamam. Bağlanmadığım için de veda etmek zorunda kalmam. Saçma bir bağıntı ama beni avutan tek şey bu.

Hiç ışık yoktu. Bunun farkındaydım. Nereye dönsem, nereye doğru ilerlesem mutlaka bir şeye çarpıp düşerdim. Ama o... Demir... Demir bana ışık oldu, gecemi aydınlatan güneş oldu ve en önemlisi de Demir benim hayat yoldaşım oldu.

Peki ya ben Demir için ne oldum? Bunların hiçbiri olamadığım kesin. Ben onun sadece kağıt üzerindeolan eşiyim. Beni değerli görüp iyi olduğunu bildirmedi bile! Ben orda aklımı kaçırırken Demir burda bir kadınla gününü gün ediyormuş!

Evet benim en başında buraya gelmem bir hataydı. Ve ben şimdi o hatayı düzeltmeye Türkiye'ye dömeceğim. Ama ilk önce gözlerimi açmam lazım. Çünkü cidden nerede olduğumu bilmiyorum. Ya da neden uyuduğumu. Hatırladığım tek şey Demir'le olan o son bakışmamız. Gözlerimi acıtan ışığa rağmen azıcık açtım. Önce o derin karanlıktan kurtulmamın sevincini yaşadım. Sonra derin aydınlığa gitmemin hüzüncü... Allah'ım yoksa ben öldüm de benim mi haberim yok? Hani hep derler ya öldüğünde anlamazsın diye. Acaba öyle bir şey mi oldu?

Aydınlık yavaşça yerini renklere bırakmıştı. Renkler insanlara dönüşürken birisi dikkatimi çekti. Günlerdir göremediğim, hasretinden kalkıp taa buralara geldiğim adam... Onun ne işi vardı burda? Şuan yatağında olup dinlenmesi lazımdı.

"Ne iş-in var -öhö öhhöö- bur-d-a?"

"Seni görmeye geldim Güneş. Tıpkı senin beni görmeye gelmen gibi..." beni... Hayır yalan söylüyor. Beni gerçekten düşünse arayıp iyi olduğunun haberini verirdi. O şuan sadece formalite icabı burada. Senin için değil Güneş...

"İy-öhö-iyim ben."

"Değilsin." Gözlerimi ondan çektim. Aslında gözlerim kapalı kalsa daha iyi olur. Yeniden kapattım gözlerimi.

"Gece." Gece hemen elimi tutmuştu.

"Efendim kuzum?"

"Gece bana bir bardak su verir misin?" Gece beni oturur pozisyona getirirken Nurlan abide bir bardak su verdi. Suyu yavaşça kuruyan dudaklarımla buluşturdum. Ne zamandır su içmiyorum ben?

Gözlerimi sıkıca yumup kendime gelmeyi bekledim. Uzun sürmedi. Gözlerimi geri açtığımda bütün bunların bir rüyadan ibaret olduğunu istemek kolay olurdu. Umutsuzca yeniden açtım gözlerimi. Her şey aynıydı. Yeni akrabalarım buradaydı. O buradaydı. Gece buradaydı. Ve o lanet olası hemşire buradaydı.

Yataktan aşağıya ayaklarımı sarkıttım. Buz gibi parkeye değen ayaklarım bende üşüme hissi uyandırdı. Keşke şuan bu üşümemi geçirecek olan yanımda dursaydı. En azından yataktan kalkarken yardim etseydi. Etmedi... Bende yardim istemedim zaten. Ben o yokken de bayıldım, o yokken de hastalandım, ben o yokken de çok fazla ağladım. Şimdi ağlamam boşuna...

SEVDAMIN KÜLLERİ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin