'four

184 26 44
                                    

"Kim Sunoo'yu müdür yardımcısı çağırıyor."

Sunoo dersten çıkıp müdür yardımcısının odasına -giriş kattaki- giderken "Ah, odasında değil. Takip et." dedi nöbetçi öğrenci. Sunoo da kafasını sallayıp takip etti çocuğu. Anlamıştı. Üç haftadır bu anı bekliyordu. 

Çocuk "Koridorun sonunda." deyip asıl işine geri döndüğünde Sunoo derin bir nefes alıp ilerledi. Kimseyi göremeyince etrafa bakındı, camlardan dışarıya göz attı. Sırtına çarpan süt şişesi patlayıp soğuk bir şekilde okul formasını boyadığında tepki olarak önündeki duvara tutundu. 

"Okulumuza hoş geldin!" diyerek yavaş adımlarla Sunoo'ya yaklaştı. Sunoo kravatını çıkarmadan okul gömleğini çıkarıp beyaz tişörtünün ortaya çıkmasını sağladı. Gömlekten bardaktan boşalırcasına süt akıyordu, tişörtü de ıslansa da hemen çıkardığı için o kadar değildi. Belinden aşağısı, pantolonu da ıslaktı, beden kıyafetlerini giyebilirdi. Ön cebindeki telefonuna süt ulaşmadığı için şanslıydı. 

Garip gülümsemeyle kendisine yaklaşan koyu kahve saçlı çocuğa baktı. Üstündeki okul formasının duruşuna bakarak bile derslerinin kötü olduğu anlaşılıyordu. Cam kenarına yaslanmış çocuğu tanıyordu. Lee Heedeung (?) gibi bir şeydi adı hatırladığı kadarıyla. Danışmanlıkta karşılaşmışlardı ilk günlerinde. Onun karşısında da yine aynı boylarda, kumral saçlı birisi vardı ve sol elinde tutup içtiği süt karşısındaki çocuğun sırtına attığı sütle aynıydı. 

İlginç olan durum ise isim kartlarının okul sınırlarındayken takılı olmamasıydı. Onun dışında -karşısındaki çocuğun forması hariç, bir yöne kaymış duruyordu o çünkü- gayet iyi öğrenciler gibi duruyorlardı. "Hoş buldum." diye mırıldandı Sunoo. "Süt soğukmuş. Okulun buzdolapları iyi çalışıyor olmalı."

"Okula kedi suratlı bebeleri almayacaklarını söylemişlerdi aslında."

Sunoo yüzünün üç kişi tarafından da incelendiğini hissedince boştaki elini pantolonunun cebine soktu. 

"Gözlerin benimkinden çok kediyi andırıyor ama sen bilirsin tabii."

"Konuş demedim?"

"İlkokul zorbası mısınız, bu ne sıradanlık? Nasıl boyun eğiyorlar size merak ediyorum."

Gözleri kediyi andıran çocuk, kumral saçlının elindeki sütten koca bir yudum alıp sütü sahibine geri verdiğinde Sunoo da göz ucuyla takip ediyordu. Yutmadan gelip Sunoo'nun yüzüne püskürttüğünde kumral olan gülmüş, Sunoo da hızla gözlerini kapatıp heykel gibi kalmıştı. Kahve saçlı olan -saçları veya gözleri dışında tanım düşünemiyordu çünkü isimlerini bilmediği gibi boyları da aynı uzunluktaydı- Sunoo'ya iyice yaklaşıp elindeki gömleği çekip aldı, diğer eliyle de Sunoo'nun kafasının arkasından bastırıp kendine zemin hazırladı. 

Gömleğin özellikle ıslak kısmını bastıra bastıra Sunoo'nun yüzünü silerken (?) Sunoo üstündeki hakim güçle sırtını duvara yasladı. Eller kafasından ayrılıp beline doğru inerken gözlerini koluna silip ancak açabildi. Gömleği yere atılmış, karşısındakinin elleri cebindeki telefonu almıştı.

İstediği de buydu. 

Çocuk kilit ekranına bakıp "Sevgilinden mesaj gelmiş. Sevgilin mi vardı?" diye sorunca Sunoo telefona atıldı ama alamadı. "Demek sevgilin var." 

Arkada kalan ikili kendi aralarındaki konuşmayı kesip Sunoo'ya odaklandıklarında telefonu uzattı kahve saçlı. Heedeung diye hatırladığı kişi telefonu alıp kilit ekranındaki mesaj bildirimlerine baktı. Sevgilim<3 diye kayıtlıydı, "Derse gireceğim bebeğim. Sana afiyet olsun." şeklindeki mesajı sesli okudu kumral saçlı oğlan. Sunoo da bu sürede onları inceliyordu, bir açıklarından ipucu bulmaya çalışıyordu. 

Üçü de uzun boyluydu, 180den uzun oldukları belliydi. Klasik öğrenciler gibiydiler, isim kartları hariç. Bu üçlü istediğiyle alakalı mıydı bilmiyordu. Heedeung burada ve danışmanlıkta ne yapıyordu? Sevgilisi olmasına niye bu kadar saçma tepki vermişlerdi? Gerçekten sevgilisi olanlara mı sarıyorlardı?

O zaman Jay asla kendini affetmezdi.

Fark etmedikleri şey ise Sunoo'nun kilit ekranındaki sahte mesaj resimlerinin üstüne gerçek bildirimler gelip kapanmasın diye açtığı uçuş mooduydu. Öğle arasında mesaj gelmiş gibi ayarlamışlardı. Daha doğrusu birkaç mesaj resmi ayarlamışlardı. Sabah günaydın yazan, öğlen bu ve lazım olursa diye akşam vakti herhangi bir konuşma. İstedikleri gibi gelişiyordu olaylar. 

"Neyse." deyip telefonu Sunoo'ya uzattı Heedeung. Üçünün de yüzlerini unutmayacağına emin oldu Sunoo.

Önünde durmaya devam eden çocuk "Bizi tanımıyorsun. Müdür yardımcısı sorun olup olmadığını sormak istedi, nakilsin ya." dedikten sonra diğerleriyle beraber uzaklaştı.

a thousand stolen psychological experiences.﹕enhypen ✓Where stories live. Discover now