'six

174 25 30
                                    

"Gözlerini açabilirsin. Niki gitti."

Sunoo kapalı tutmaya çalıştığı gözlerini açıp kafasını Heeseung'a çevirdi. Yakalanmış olmalıydı. Üstündeki pikeyi kenara itip oturur pozisyona geçti. "İkimizi revire taşıdın ve doktorun mesaisi bittiği için yaralarımızı açıklamanda sorun olmadı, sen tedavi ettin. Doğru duymuş muyum?"

Niki'ye açıklarken duymuştu. Sonra da beraber kapının önüne çıktıklarını anlamış, gözlerini ancak Heeseung geri gelince açmıştı.

"Fifti fifti."

Heeseung Sunoo'nun karşısına tekerlekli tabure çekip oturdu. Kollarını göğsünde bağlayıp Sunoo'ya bakmaya başladığında Sunoo gerilip yatakta bağdaş kurdu. "Kim başlasın?" diye mırıldandı. Heeseung tek eliyle centilmence Sunoo'yu işaret ettiğinde Sunoo ilk sorusunu sordu.

"Yeonjun'a dava mı açıldı?"

"Evet."

"Ben ifşa etmedim."

"Biliyorum."

"Niki'nin neden gözü döndü bu sefer?"

"Özeli. Öfke sorunları var."

"Ne kadar özel?"

"Daha sonra anlatabileceğim kadar."

"Az yani?"

"Meraklısın yani?"

"Biraz?"

"Çok."

Aniden gürültülü bir şekilde şimşek çakmasıyla ikisi de korkmuş, dolayısıyla tartışmaları kesilmişti. Yağmur devam ediyordu demek ki. Sunoo bunun üzerine hala ıslak olduğunu fark etti. Heeseung kendi üstünü değiştirmişti. Islaklıktan daha da üşüyordu Sunoo.

Yataktan kalkıp "Çantam nerede? Dolabımdan kıyafetlerimi alacağım." dediğinde Heeseung sıkıntısını anlamış olacaktı ki "Spor kıyafetlerini getirdim. Rahatsız olursun diye giydiremedim ama." diyerek kafasıyla karşı yatağın üstünü işaret etti. Sunoo kıyafetlerinin olduğu yatağın perdesini çekip Heeseung'ın görüşünü engelledi.

Hızlıca üstündeki ıslak kıyafetleri kurularıyla değiştirdi, ıslakları spor kıyafetlerini çıkardığı poşetin içine soktu. İç çamaşırlarının ıslak olmasının verdiği rahatsızlık ve ağrıyan kasları eve gitme isteğini tetikliyordu. Yatağın kenarında gördüğü ıslak çantasından telefonunu çıkarıp açmaya çalıştı. Islanmıştı tabii ki, kurutmadan açılmazdı.

Çantasına geri koyup Heeseung'ın yanına döndü. "Yolda konuşsak? Geç olmuş olmalı."

Heeseung, Sunoo'yu onaylayıp kendi eşyalarını alarak onunla beraber revirden çıktı. "Çok saçma bir durum içerisindeyiz." deyip sessizliği biraz olsun kırmak istedi Sunoo. Gerçekten çok sorusu vardı, sormaya devam etmek istiyordu.

"Başka neyi merak ediyorsun?" Heeseung'ın aklını okumasına hafifçe gülümsedi.

"Siz tam olarak nasıl bir çetesiniz? Tanrı aşkına..."

Heeseung cevap vermeden okulun çıkış kapısına vardığında elinde tuttuğu şemsiyeyi Sunoo'ya uzattı. Sunoo kendi şemsiyesi değil de, Heeseung'ın orada çantasından çıkarıp Niki'nin ıslanmasını engellediği şemsiyesini verdiğini görünce sorgulamadan aldı. Kendi şemsiyesi kaybolmuştu o rüzgarda.

Heeseung büyük ihtimalle ıslak kıyafetlerinin olduğu poşeti kafasına siper ederek, koşarak binadan çıktı. Sunoo arkasından şemsiyeyle yavaş yavaş yürürken bir araca bindiğini gördü. Hızla kaybolan aracın ardından sorusu da yağmura karıştı.

|🚫|

"Baban evde olmadığı için çok şanslısın. Yıllık şansını burada kullanmış bile olabilirsin. Bu halini görse kalp krizinden ölüp başına kalırdı. İyice kafayı yerdik biz de herhalde."

Sunoo, Jay'e cevap olarak "Kayınpederin hakkında nasıl konuşuyorsun sen?" diye sorduğunda gülmek de istedi, sadece isteyebildi.

"Yüzünü tedavi etmiş ama bedenin yıkılıyor."

Jay, Sunoo'nın sırtına kremi yedirirken bir yandan da Heeseung ve Niki'ye sövüyordu. Sunoo eve gelir gelmez Jay'i çağırmış, duşa girmiş ve olanları tane tane anlatmıştı. Babası iş yemeğinde olduğu için gece geç geleceğini söylemişti sabahtan. Telefonu açılmadığı için soramasa da biliyordu gelmeyeceğini.

Niki'ye akıl sır erdiremiyorlardı. Yeonjun da okuldan atılmıştı, henüz Jungwon'un katilini öğrenememişlerdi. Sinir bozmaya başlasa da armut pişip ağızlarına düşmeyecekti sonuçta.

Jay ellerini Sunoo'dan çekip ayağa kalktığında Sunoo da tişörtünü giydi. "Jungwon'un kardeşim olduğunu nasıl anladı? Asıl sorunumuz bu şu anda."

"Hayır. Jungwon'un kardeşi olduğunu anlayınca sana neden vurdu? Kilit nokta burası."

"Çok boşluk var olaylar arasında."

Sunoo oflayıp saçlarını dağıttı. Hafif nemli bıraktığı için midir, eli buza değmiş gibi hissettirmişti. Ne kadar sıcak suyla yıkanmış olsa da üşüyordu, hatta titriyordu. Jay'in getirdiği yeşil çayı içip ısınmaya çalışsa bile çay da ılıktı, çok etkisi yoktu. Sonunda hıçkırığını tutamamış, bunun üzerine de hasta olacağını kesinleştirmişti.

Jay "Yarın okula gelme." dediğinde "Heeseung ile konuşmalıyım." diye hazır cevabını sundu.

"Sonraki gün konuşabilirsin. Hasta ve ağzın burnun kayık şekilde okula gelme."

"Ama gelmezsem Heeseung bir şeyleri kendi kafasında kurgulayacak."

"O zaman şöyle yapalım, sen evde dur. Ben okul çıkışında Heeseung ile geleyim. Nasıl getireceğimi bilmesem de, ikna edebilirim."

Sunoo kafasını sallayıp onaylayınca parmağı bardağın kenarlarında gezinmeye başladı. Jay de eve gitmek için hazırlanıyordu, yani evden hızla çıktığı için sadece ev kıyafetleri ve üzerine kot ceket, şemsiye ve telefon alarak gelmişti. Yine de, hazırlanıyordu işte, o ayağa kalkıp silkelenme durumu.

"Vazgeçmeli miyiz?"

Sunoo'nun mırıldanması üzerine ona döndü. "İyi misin sen?"

Sunoo yüz ifadesi değişmeden durmaya devam etti. Zihnini karanlığın ele geçirdiğini düşünüyordu, kardeşi aklına çok sık gelmiyordu, kimliğini kaybetmiş ve sahte kimliğe fazla adapte olmuştu. Yok oluyordu.

"Bir an önce bitmeli sadece. Çok geç olmadan."

Jay bir şey demeden evden ayrıldığında Sunoo da tutmaya çalıştığı hıçkırıkları serbest bıraktı.

Çok geç olmadan, her şey için.

Ne için?

a thousand stolen psychological experiences.﹕enhypen ✓Where stories live. Discover now