care

375 47 15
                                    

okul bahçesinde ağaçlarının dibinde oturduğum elma kokan rüzgarlar yüzümü sıyırıp gidiyordu. kazuha'yı özlemiştim, bu hafta beidou ile aile evlerine gitmişlerdi, daha birkaç gün olmuştu gideli. bütün bir haftayı geçirme düşüncesi bir çocuk gibi mızmızlanma isteği uyandırıyordu.

düşüncelerime öyle dalmıştım ki rosalyne ve ajax dibime gelene kadar geldiklerini bile fark etmemiştim. rosalyne önüme bir bardak kahve koyup hemen yanıma oturmuştu. ajax kulaklığıma uzandığında eline bir şaplak atmıştım ama rosalyne kulaklığımı da almayı becerdi. "hey!" huysuzca sızlandığımda ajax gülmüştü. "yeni sevgilin seni yumuşatmış. normalde hakaret de ederdin."

rosalyne kafasını hafif yana eğip konuştu. "ajax şaka mı yapıyor yoksa sen cidden biriyle mi çıkıyorsun?"

kişisel alanımın işgal edilmesi ve özel hayatımla ilgili sorular üzerine gözlerimi kapatıp birkaç saniye sakinleşmeyi bekledim ve sonunda gözlerimi araladığımda hiç beceremediğimi hissettim. ajax defterimi röntgenliyordu. rosalyne kulaklığımdan loop'a koyduğum sevgilimle bana özel şarkıyı dinliyor ve bana sorgular şekilde bakıyordu. kulaklığımı çekip aldım. "kulak kirlerini uzak tut." hemen omzumun üzerinden ajax'a baktığımda bana sırıtmış ve önüne dönmüştü.

"sen fena aşık olmuşsun." ajax'ın dediği boşluğuma geldiğinden kızarmaya başladığımı hissettim. "aha... şimdi anladım. kaedehara'yla sadece arkadaş değilsiniz, değil mi?" rosalyne'in söylediğiyle omuzlarımı saldım. "belli de ediyorduk aslında. anlaman çok sürdü."

rosalyne dudağını büktü ve omuz silkti. "konu sen olmasan daha net konuşabilirdim." ikisinin beni nasıl bildiğiyle ilgili kaba saba da olsa bir tahminim vardı.

"ben o kadar şey değilim." dedim kaşlarımı çatıp kollarımı kavuştururken. ajax alaylı bir ifadeyle kollarını aynı şekilde kavuşturdu. "ney?"

rosalyne eğlendiğini belli eden bir tonda kıkırdadı. sesli bir nefes bıraktım ve bir kereliğe mahsus infazımı kabullendim. "edgy değilim."

ajax ve rosalyne gülmeye başladığında her an içlerinden birini öldürecekmiş gibi baksam da etrafımda insanlar güldüğünde iyi hissettiğimi fark ettim. sanki iyileşiyordum. genzimi temizleyip parmağımı ajax'a salladım. "bay zhongli'ye ödev için her zaman yanlış fotoğraflar atabilirim." 

ajax'ın gülüşü yarıda solduğunda sırıtmaya başladım. ardından rosalyne'e baktım. "sen rostam'a aşık olarak bulmuşsun zaten belanı." rosalyne dudağını sarkıttı. herkesin keyfi kaçtığında bu kez sırıtan bendim. rosalyne'in önüme koyduğu kahveden yudumladım. "siz buraya benimle uğraşmak için gelmediniz herhalde?"

ajax gerindi ve etrafında gezdirdi gözlerini. "geziye gidecek misin? okuldan biraz daha farklı bir rota izleyebiliriz diyecektim. tabi kazuha'yla takılmak istersen-"

"ne gezisi?" gözlerimi rosalyne ve ajax'ın üzerinde gezdirdim. rosalyne kaşlarını kaldırdı. "bilmiyor musun? bay zhongli sana söylemedi mi?"

...

"okul gezisi için neden bana sormadınız?" bay zhongli'ye sorduğum soruyla adam gözlerini sakince üzerimde gezdirmişti. masasının önünde duran sandalyeleri işaret ettiğinde kaşlarımı hafif çatmıştım. hızlı adımlarla yürüyüp ellerimi masaya yasladım. "herkesin bildiği şeyden neden benim-"

"kunikuzushi oturmanı söyledim çünkü belli ki ailenin senin için yaptığı bir takım tercihlerden haberin yok. beni dinlerken oturman daha iyi olur."

yerinden kalkıp ellerini arkasında birleştirdiğinde kaşlarımı çatmıştım. "ne demek 'bir takım tercihlerden haberin yok'?" burnuma hiç iyi bir koku gelmiyordu. koltuğa oturduğumda adamın olgun zihnini açığa vuran bakışları üzerimde gezmişti. "sana hiçbir zaman garez gütmedim. diğer pek çok meslektaşım gibi seni daha iyi bir öğrenci yapma işini bir hırs haline de getirmedim. benim gözümde yalnızca bir insansın. dersimde bana cesur sorular da soruyorsun. hayatın bir yöne gidecekse iyi olsun isterim. bu yüzden duyacaklarından sonra ani bir hiddetle hareket etmeni istemiyorum."

ajax'ın böyle bir öğretmende ne bulduğunu sorgulardım kimi zaman. bu soruya romantik anlamda bir cevap bulamamış olsam da bir öğretmen olarak onu kabul edilebilir buluyordum. bay zhongli'de bir şeyler vardı, ne kadar uzun cümleler kurarsa kursun hep demek istediği anlaşılır olmuştur. adam konuştuğunda önemli bir şeyler diyeceğini bilirdiniz. kendini dinletebilen insanlara saygı duyardım. bu yüzden aramızda hiç gerginlik olmamıştı. "bay zhongli, beni siz bile durduramazsınız."

zhongli camın önüne doğru ilerlemişti. sesli bir nefes bıraktığını işitmiştim. "sana gezi için sorulmadı çünkü naklin bir süredir bu okulda değil. ancak annen diğer okulla işlerini halledene kadar eğitimine burada devam edeceksin." söylediği şeyle şaşkınlıktan çenem yere düşecekti.

"şaka falan yapmıyorsunuz değil mi?" yüzümü tutup gülmeye başladım. ama durumu komik bulduğumdan değildi. ne tepki vermem gerektiğine karar verememiştim. "bana sormadan böyle bir şeyi nasıl yapar?"

bay zhongli odanın içinde volta atarken duraksayıp bana baktı. "senin için en iyisinin bu olduğunu düşünüyordu." kaşlarımı çattım ve gözlerimi kıstım. bu adamın neye dayanarak bu şekilde konuştuğunu anlayamamıştım. "onu tanıyormuş gibi konuştunuz."

bay zhongli bana doğru adımlayıp önümde durdu ve masaya yaslandı. "ei'yi bilirim. babanı da bilirdim ve makoto'yu. olanlar için üzgünüm. senin yaşında birine göre fazla şey kaybettin. bu yüzden bazen sana çok görmüyorum." birinin durduk yere özel hayatımla ilgili konuşmalar yapması sinirimi bozardı. tüm o samimiyetsiz baş sağlığı dileyenler, acıyan insanların ifadelerindeki o uzaklık. ama karşımdaki adamın gözlerinde derinlerde bir yerde bir hüzün saklıydı. sözlerine de vuruyor gibiydi. o da bir yerleri yakıp yıkmak istemişti. o da kayıp vermişti.

"bugünlerde iyi gidiyorum." dedim çenemi avucuma yaslarken. bay zhongli boşlukta asılı kalan bakışlarını yüzüme çıkarıp başını salladı. "ei kaydını güzel bir okula aldırdı. sosyal aktivasyonu daha yoğun gibi görünüyor. ama burada kalmak istersen onunla konuşabilirim."

iç geçirdim, benim yerime alınan bu karara kızgın olsam da ei'nin beni düşünüp bir şeyler yapmış olması fikri hoşuma gidiyordu. yanlış da olsa denediğini bilmek bana iyi gelmişti. bu yüzden en azından ona ne istediğimi ben anlatabilirdim. "ben konuşacağım."

adamın gözleri üzerimde geziniyordu şimdi, sanki ne değiştiğini anlamak istiyor gibiydi. bir anda ne olmuştu böyle şu geçimsiz çocuğa?

"nasıl istersen." dedi sonunda masanın üzerindeki soğumuş çayına bakıp. daha fazla beklemeden yerimden kalktım ve ofisten çıktım. o sırada cebimdeki telefon titremişti. telefonumu çıkarıp mesaja baktığımda kazuha'dan olduğunu görmüştüm. odasından bir fotoğraf atmıştı.

k: erken döndüm, bu akşam bir şeyler yapalım mı?

az kalsın yerimden sıçrayacaktım. yüzüme kocaman bir gülümseme oturuverdi. ardından birileri gördü mü diye etrafıma bakındım ama neyse ki koridor boştu. genzimi temizleyip telefon ekranıma döndüm.

s: olur, sana anlatacaklarım var.

who can be loved in this world? [kazuscara]Where stories live. Discover now