8. BÖLÜM ''ŞİFRE''

259 30 1
                                    

'Etrafımdaki her şey tekdüze ve renksizse, içimde bir kasırga, bir çatışma, bir trajedi yok mu ?'
(Victor Hugo)

Kitaptaki bu cümle bana şunu dedirtti;

Dışım yaz akşamında sahil kenarındaki hafif bir esintiyken içim dağlardan gelen büyük çığlara inkılab etmişti adeta...

Bazen yaşama olan isteksizliğimiz kendini o kadar belli eder ki, mübalağalı tepkiler vermemiz gereken olaylara sadece bakıp geçeriz. Yaşamak adına içimizde bir katre yoktur çünkü.

Her şey ve herkes bize mantıksız ve manasız gelir.

Yaptığımız eylemlerde, başlarken bir gaye uğruna yola koyulsakta zamanla öylesine yapıyormuşuz gibi hissederiz.

Öylesine yaşıyor, öylesine nefes alıyormuşuz gibi...

Bu neyden kaynaklanıyordu hâlâ çözmüş değildim. Konfor alanının dışına çıkmadığımız için mi, gayemizi sürekli dimağımızda tutmadığımız için mi yoksa artık gayemizi yenilememizin zamanı geldiği için mi böyle oluyordu ?

Sanırım bunu kişi kendi hayatına bakıp çözecekti.

Victor Hugo'nun kitabını okumaya devam ettim. Birkaç paragraftan sonra yukarıdaki cümleye benzer bir cümleye denk geldim.

'Manevi acının yanında fiziki acının ne önemi var ?'

Zaten maddi hastalıkların çoğu manevi marazlardan kaynaklanıyordu. Maneviyatımız kötü olunca bu fiziki bir hastalık olarak baş gösteriyordu. Ruh ve beden arasındaki iletişim çok önemliydi.

Şu anda geçirdiğim gribi buna mı bağlamam gerekiyordu acaba ? Bu bir işaret olabilir miydi ? Dün yaşadığım olaylardan sonra içim harabe olmuştu ama dışımda sükûnet hakimdi. Böyle olunca da bugün grip olmuştum.

Koltukta oturduğum battaniyeye biraz daha sarındım. Başımı kitaptan kaldırdım, bakışlarımı önümdeki sehpada sabitledim ve dün yaşadıklarımı düşünmeye başladım tekrar ve tekrar.

Aslında çok bir şey yaşanmamıştı ama zaten yaşanmaması beni kırıp parçalara bölüyordu. Aden'e evlenme teklifi etmiştim. Beni kabul etmeyeceğini bile bile bunu yapmıştım. Belki delilikti bilmiyorum sadece bir ümit vardı içimde. Hâlâ daha küçükte olsa bir ümidim vardı. Çünkü kabul de etmemişti red de etmemişti.

Ne yazık ki o sırada lanetler yağdırdığım telefonu çalmıştı. O da uzun zamandır beklediği bir telefon olduğunu söyleyip konuşmak için yukarı kata çıkmıştı. Ben de neredeyse üç saat aşağıda beklemiştim onu. Ama gelen olmadı. Belki konuşmanın hararetinden unutmuştu bilmiyorum fakat omuzlarım çökmüş bir şekilde kitapçıdan çıkıp eve gelmiştim. Sabahtan beri aklıma gelmemesi için kitap okuyordum ama eninde sonunda bir yerlerden gelip düşünceme sızıyordu. Şu anda olduğu gibi.

Birileriyle konuşup dertleşmeye ihtiyacım vardı.

Artık onun yüzüne nasıl bakardım bilmiyorum.

Aklımın dağılması için uzun zamandır yapmadığım bir şey yapıp abimin ondan haberdar olabilmem için bıraktığı numarayı aradım. Bir yıldır ondan haber alamıyordum. Garip olanı, aradığım numara uzay merkezinden bir arkadaşına ait olmasına rağmen ve abimi gönderenler bizzat kendileri olmalarına rağmen onlarında haberi yoktu.

DİLÂZÜRDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin