14. BÖLÜM ''BAŞINA BUYRUK''

174 28 0
                                    

Patavatsızlık ve açık sözlülük arasında ince bir çizgi vardır.

Kimi insan yaptığını açık sözlülük zannederken aslında yaptığı tam bir patavatsızlıktır. Sonra da bununla övünürler. Peki bu açık sözlülük ve patavatsızlık arasındaki farkı nasıl anlayabiliriz ? Eğer ki karşımızdaki insanın kırılıp kırılmayacağını, incinip incinmeyeceğini, içinin acıyıp acımayacağını düşünmeden onun kusurlarını sert bir şekilde dile getiriyorsak bu patavatsızlıktır. Açık sözlülük ise daha çok, güzel bir dille onu kırmadan kusurlarını dile getirmektir.

Çoğu insan 'Açık sözlüyüm' diyerek karşısındaki insanın patavatsız bir şekilde kalbini kırar. Çok merak ediyorum vicdanı böyle yaptığında rahat ediyor mu ? Tabi vicdanın sızlaması için önce onun olması lazım...

Konuşmayı çok sevmeyen bir insanı asosyal, yalnız vakit geçireni ve bunu seveni yabani, kalp kırmamak için sesini çıkarmayanı aciz görürüz.

Halbuki diğer pencereden bakarsak topluma benzemedikleri için o insanları yadırgamak yerine belki gurur duyarız. Ama sanki biri bize toplum gözlüğü takmış ve biz o insanları topluma benzemediği için gözlüklerimizden 'Farklı ve tehlikeli' olarak damgalıyoruz o gözlüklerden.

Ezcümle bir insan yalnız vakit geçirmeyi seviyorsa bu o insanı benim nazarımda daha güçlü kılar. Çünkü o, kendisiyle vakit geçirmeyi yalnızlık olarak nitelendirmiyor, bundan lezzet alıyor. Hatta yalnız kalmayı toplum içinde olmaktan daha fazla seviyor.

'Kendinizi, kendinizle zaman geçirmeyi yalnızlık sanmayacağınız şekilde yetiştirin.'
(Andrei Tarkovsky)

Bu sözde de belirtildiği gibi insan yalnız kaldığında kendisini yetiştirir. Çünkü tek başına hummalı yollardan geçmeyi öğrenmiştir. Elbette bazen çekilmez olabiliyor bu yalnızlık. Bunun mânasını hâlâ anlamış değilim ama en azından o insan topluma benzemiyor... Bu bence en önemli kriter.

Aişe'nin söylediklerini duyduğumdan beri 'Gidip Aden'e hesap sorsam patavatsızlık etmiş olur muydum ?' diye düşünüyordum. Diğer yandan ise onun hayatımda olmadığı zamanlardaki yalnızlığı düşünüyordum. Annem, babam, abim gittikten sonra yalnızlığımla barışık halde yaşamıştım ve ayağa kalkmayı başarmıştım. O başkasıyla evlenirse de bunu yapabilirdim. Hayatımdaki gidişlerin ardından yanımda o yoktu, yalnızdım ve tek başıma hayatta kalmıştım. Şimdi de öyle olacaktı.

Sadece...

Kırılmıştım...

Hem de çok fazla...

Başkasıyla evlenmeyi düşünmüştü. Nasıl kırılmazdım ki ?

Duyduğum cümlelerden beri ne bir adım öteye gidebiliyor ne de bir adım geri atabiliyordum. Olduğum yere mıh gibi çakılmıştım. Önce onun cevabını duymayı istedim sonra bu düşüncemden vazgeçtim. Daha fazla kırılmak istemiyordum. Bu yüzden kendime gelip bir adım ileri attığımda onun sesi geldi.

''Geçenlerde dediğin Efser'e gitmeden önce söylemiştim Aişe. Hem ben sana mesaj atmamış mıydım vazgeçtim diye ?''

Adımımı geri çektim ve rahatlamış bir şekilde bütün azalarımın gevşediğini hissettim. Çok şükür ki benden önce söylemişti. Belki de beni gördükten sonra Evsat'a gelip sonra da gitmişti. Kalbimin bir el tarafından büzüldüğünü hissettim.

Fark ettim ki insanı en çok kendi düşünceleri kırıyordu. Şu anda benim yaptığım gibi.

''Attın atmasına da senden bir kaç dakika önce o mesaj atmıştı kabul ettiğine dair. Ben kıza nasıl 'Abim artık istemiyor.' diyeyim Aden ? Sen olsan ne yapardın ?''

DİLÂZÜRDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin