11. BÖLÜM ''AYRILIK''

182 31 0
                                    

Bedeniniz özgür olduğu halde ruhunuzun hapsolduğunu hissettiniz mi ?

Ben hissettim. Hem de defalarca... Bazen hiçbir yere sığamadığımı hissediyorum. Yaptığım, yaşadığım hiçbir şeyden haz almıyorum, tatmin olmuyorum. Kimi zaman bu uzun bir süreyi kapsarken kimi zaman da ân-ı seyyale oluyor.

Sonra nasıl geçiyor hiç anlamıyorum. Her şeyin elimizde olduğunu hissederken bazen duygularımızı kontrol edemiyoruz. Tıpkı bu ruh sıkışması gibi. Onun hemen bitip gitmesini isterken, bunun için çabalarken ne yaparsak yapalım geçmiyor.

İnsan kâinattaki en akıllı varlıkken insanın dahi elinde olmayan şeyler vardı...

Sanki biri bize 'En akıllı siz değilsiniz.' demeye çalışıyordu. Ama kimimiz bu mesajı çözebiliyordu kimimiz de anlayamıyordu. Zaten önemli olan, hayatta önüne sunulan mektupları açıp okuyabilmekti, onların mührünü kırmaktı. Açıp okumadan, mührünü kırmadan kenara fırlatmanın bir mânası yoktu.

Ben mührü açıyordum ama dünya bana seslenince 'Sonra okurum.' diyerek o mektubu kenara fırlatıyordum.

Oturma odasındaki kanepeye uzanmış tavanı seyre dalmıştım. Derin dediği gibi yarım saat sonra gelmişti. Ona yaklaşık bir saat boyunca abimle alakalı olayları, Aden'le yaşadıklarımızı üstünkörü anlatmıştım. Abimin gizli mesajını henüz söylememiştim. Belki daha güvenli bir yerde söylerdim. Şimdiyse mutfakta bize kahve hazırlıyordu.

Aden yorumumu görmüş müydü çok merak ediyorum. Acaba görse tepkisi ne olurdu ? Beni bu şehirden kurtarır mıydı? Şu anda ne yapıyordu ?

Kendime gözlerimi devirdim.

Şu soruyu sormasam olmazdı. Ne yapıyorsa yapıyordu. Önemli olan zihni neyle meşguldü ? Gittiğinden beri beni düşünmüş müydü ? Hisleri sevgiye sonra da aşka döner miydi ?

Yine düşünceler silsilesi zihnimde yol almaya başlamıştı.

''Kahveler geldi.''

Derin'in konuşmasıyla düşünceler silsilesi yarıda kaldı. Uzandığım kanepeden oturma pozisyonuna geçtim. Elindeki iki siyah kupayı önümüzdeki yuvarlak sehpaya bıraktı. Sonra da gelip yanıma oturdu. İkimizde üzerimizi değiştirmemiştik. O her ne kadar şık dursa da ben hâlâ pandalı pijamalarımlaydım.

Kupamı kavradım ve etrafına parmaklarımı sarıp kanepede geriye yaslandım. Parmaklarımı böyle ısıtmayı seviyordum. Soluma döndüğümde Derin'in de aynı pozisyonda oturduğunu ve siyaha yakın kahverengi gözleriyle bana baktığını gördüm. Yakalanmış hissi etrafımı sarınca ister istemez gözlerimi kaçırdım.

''Neden bana öyle bakıyorsun ?''

Sorumu sorduktan sonra tekrar ona baktım. Sağ yanağındaki gamzesini belli edecek şekilde tebessüm ediyordu. Bakışları kupasındaydı.

''Hiç. Sadece sana bakınca aşkın nasıl bir duygu olduğunu merak ediyorum.''

Tebessüm ettiğine göre bu bir iltifattı sanırım. Kupamdan bir yudum aldım. Sıcaklığı dilimi yakınca sehpaya bıraktım yavaşça. Dizlerimi kırıp kollarımı etrafına sardım. Yanağımı da dizime yaslayınca kelimeler ağzımdan dökülmeye başladı.

''Aşk bende nasıl görünüyor ki ?''

Şaşkınlıkla bana baktı. O da kahvesinden bir yudum alıp sehpaya bıraktı ve kanepede daha rahat bir pozisyon aldı. Bana döndüğünde yüzündeki tebessüm kendini muhafaza ediyordu.

''Sen nasıl göründüğünün farkında değilsin Aygen. Kızım resmen gözlerin parlıyor. Bu sadece Aden'e baktığında olan bir şey değil. Her ânında yaşıyorsun bunu. Tamam belki onu görmediğinde o parlaklık biraz azalıyor ama sen ona olan aşkını içinde korumaya devam ediyorsun.'' Bunları o kadar heyecanlı söylemişti ki onun birine âşık olmayı istemediğini anladım. Çünkü o, aşka âşık olmayı istiyordu. Konuşmaya aynı heyecanla devam etti.

DİLÂZÜRDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin