~5.Bölüm~

370 53 233
                                    

Uyku denilen şeyin bendeki yeri tartışılmaz bir şey sanırım.Çünkü çoğu zaman,birçok şeyin çözümünün uyku olduğunu düşünürüm.

Sinirlendim mi?Uyurum.

Üzüldüm mü?Uyurum.

Hasta mıyım?Uyurum.

Yorgun muyum?Uyurum.

Kısacası birçok sebebim vardı uyumam için.

Tek sorun,uykuyu sevdiğimden değildi uyumak istemem;uyuyunca gerçek dünyayı bir kenara itebiliyormuşum gibi hissettiğimden dolayı uyumak istiyordum çoğu zaman.Belkide ölüme benzemesinden kaynaklıydı.

Bir tek uyuyunca sessizleşiyordu dünya ve insan.

Kimseyi duymuyorsun;kendini bile.

Hatta kalp atışlarını da nefes alış verişlerini de.Bu yüzdendir uykuyu ölüme benzetişim.

Ölümle yaşam arasındaki o ince çizginin uyku olduğunu bilemezdim.Yaraların bir gün uyurken sarılabileceğini,yaranın acısını uyurken hissedemeyeceğimi bilemezdim.Ben bu yaşıma kadar uykuyu çözüm yolu bilmişken,iki gün öncesinde çözümün ölüm olduğunu hissetmiş ve bunu çok istemiştim.

Ama ölümü düşünürken;kendimi kurtarmanın yolunu düşünürken,Arda'yı yok saymıştım.Kardeşimin varlığını nasıl olur da unutabilir ve ölümü göze almayı nasıl başarabilmiştim?

Ben kendimi ölüme hazırlamışken geride bıraktığım kardeşime ne olacaktı?Eğer ölmüş olsam o da bir gün kaçış yolunun ölüm olduğunu mu düşünürdü?Yoksa o da benim gibi bu yaşıma kadar direnir miydi kötü bir insan olmamak için?Annem ve babam gibi olmamak için mücadele eder miydi o da?

Evet,ben sürekli bir mücadele içindeydim.Bu mücadelem bana ne kazandırmıştı peki?O kadar mücadeleye rağmen ben bir anda nasıl katil olmuştum?Nasıl birinin canını almıştım?

Vücudum neden yılanlar tarafından sarılmıştı?

Kimse zehirli kutunun kaybolan kapağını bulamıyordu.Buna bende dahil.Ben kapalı bir kutuyken kapağımı açanlar kimlerdi?Yılanı neden kutuya atmışlardı?Ölmem için mi yoksa bana akıtılan zehri bende bir başkasına akıtayım diye mi?

Ben kendimin kapalı bir kutu olduğumu düşünürken aslında zehirli kutunun 'zehir' kısmı olduğumu hiç düşünmemiştim.

Ben zehirli kutunun ta kendisiydim.Kapak kapalı durursa kendime,açık durursa insanlara zarar verecektim.

Benim kapağım iki gün önce kaybolmuştu.Kapağımı aramam gerekmez miydi peki?

Yaranın acısı mıydı beni uyuduğum yerde kıvrandıran yoksa karanlık olmayan ama yine de pencerenin pervazına yansıyıp batan akşam güneşinin ışığı mı?

Anlaşılan beni uyandıran yaranın acısı değildi çünkü sağ avucumun içini yavaş yavaş okşayan kardeşim canımı asla yakmazdı.

Beni uyandıran şey ,içeri sızan akşam güneşiydi.

Sağ elimin üzerine sarılmış,siyah bandajın üzerindeki minik ellere,ardından benim uyandığımı halen daha fark etmeyen kardeşimin,gözlerimin önüne serilen küçük yüz hatlarına baktım.Onun odasındaydık.Zorlukla açabildiğim göz kapaklarımın üzerindeki ağrı yüzünden,yüzünü net göremesem de fark etmem gereken şeyi görüyordum.

Ağlıyordu.

Sessizce içine haykırıyordu o minik ses tonuyla,duyuyordum ben onu.Elimdeki yara izlerini ne ara fark edip ne ara elimi sarmıştı bilmiyordum.Ama ağlamasının sebebinin ne olduğunu gayet iyi biliyordum.Çünkü kardeşimi çok iyi tanıyordum.

KARANLIĞIN UYUMUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin