TANITIM

219 14 1
                                    

Sessizliğin sessiz sesi...
Aslında sessizlik insanın duymama çabasından başka bir şey değildi. Önemli olan duymayı bilmekti. İnsanın gerçek kulağı kalbiydi. Ve kendi sesini bile duyamayan kimse, bir başkasını duyamazdı.

Sessiz sokakların sonsuz esaretleri vardı. Sonsuz sokakların ise sessiz esaretleri... Bu da demek oluyordu ki sessizlik sonsuzluğa uzanırdı ve ondan kurtulmanın tek yolu ona sarılmaktı.

Sessizlik özeldi. Dilin söylediğini herkes duyardı elbet ama kalbin söylediğini duymak marifetti. Bu yüzden sessizlik özeldi. Bazen satırlar hükmederdi sessizliğe, bazen duygu dolu gözler, bazen ise eller. Sessizliğe ses olmak mümkündü fakat sese alışmışken sessiz olmak elzemdi.

Ruhu bedenden koparmak ne kadar kolaysa, sessizliği duymakta o kadar kolaydı. Yaralı eller şifa, duygusuz gözler vefa, kifayetsiz satırlar ilhamdı bazısına. Yeter ki dokunmayı bilsin, yeter ki görmeyi bilsin, yeter ki sevmeyi bilsindi.

Duymuyor, dokunmuyor, görmüyorduk. Öylece belirsiz bir hayatta savruluyorduk. Savrulduğumuz yeri sahipleniyor, zamanla alışıyorduk.

Alıştırılıyorduk. Kimseyi duymamaya, kimseye dokunmamaya, kimseyi görmemeye. Yaşamak için gerekli olan her şeyi yine yaşamak için terk ediyorduk. Ve zaman bizi terk ettiklerimizle yüzleştirince yüz çeviriyorduk.

Böylesine yüce bir varlık olarak yaratılmış olmamıza rağmen, kendi ellerimizle üretip aciz gördüğümüz robotlara dönüşüyorduk. Bugün ne yesem, derken bugün de aç kalmadım, demeyi unutuyorduk. Ve böyle böyle nefsimize boyun eğiyorduk.

Alışmamalıydık. Fark etmeliydik. Bir âmânın hayal ettiği çiçeklerin bizim burun kıvırıp geçtiklerimizden güzel oluşunda bir sorun olduğunu hâlâ mı anlamamıştık?

Sessizliğin Sessiz SesiWhere stories live. Discover now