8- Tuvaldeki Hüzün

96 4 73
                                    

Bölüm umarım güzel geçmiştir ve hoşunuza gider, keyifli okumalar🖤.

Zemheri Alakan'dan
(Geçmiş zaman)

Uzun sokağa baktığımda insanlar gülüşüyordu, kahkahalar atıyordu. Gülüşme sesleri o kadar yakındı ki, bir o kadar da uzaktı. Sokağın sonundaki beyaz, altın varaklı kaplamalarla döşenmiş eve baktığımda içimde korku kıpırtılarının oluştuğunu fark ettim.

Ama korkmamalıydım, ben korkarsam kardeşim de korkardı. O korkarsa ben ölürdüm.

Eve doğru küçük adımlar attığımda bazı yalılardan dışarıyı izleyen takım elbiseli adamların bana dönen küçümseyici bakışlarını fark ettim.

Onlara sert bakışlar attığımda buz mavisi gözlerimdeki nefreti yakaladılar ve bana bakmaya tenezzül bile etmiyorlarmış gibi bir ifadeyle önlerine döndüler.

Kimine göre gözlerim griydi, kimine göre mavi. Ama ben bakışlarımdan dolayı buz mavisi olduğuna inanıyordum.

Küçük kalbimdeki korku hissiyle eve doğru koşmaya başladım. Okuldan dönüyordum, Efkâr bu süreçte evdeydi. Her gün okuldan ona ben okuldayken olabilecek herhangi bir şeyden korkarak dönüyordum.

Uzun bir çocuktum ama parmak uçlarımda yükselerek zile bastım. Birkaç dakikalık sabırsız bir bekleyişten sonra kapı açıldı.

Kapıyı evin genç hizmetçisi açtı. Beni gördüğünde gözlerinde bir tiksinti ifadesiyle geri çekildi.

Kapıdan içeri doğru yöneldiğimde gözlerim hemen Efkâr'ı aradı. Etrafıma bakındığım sırada hızlıca biri üzerimdekinin yakasından tutarak sertçe çekti.

Savunma içgüdüsüyle kaldırdığım dizim havada yakalandığında başımı kaldırdım.

Gözlerim, en az benimki kadar gri, benimki kadar buz mavisi gözlerle karşılaştı.

Gözlerim babamın göz renginin aynısıydı ama bizi ayıran bakışlarımızdı.

Onun gözleri çoğunlukla öfkeyle, kibirle ve acımasızlıkla doluydu. Ben ise gözle görülür şefkatli bakışlara sahiptim ama gerçek bir öfke duyduğumda gözlerim savunma içgüdüsüyle kararırdı.

Yakalarımdan çekmeye devam ederek beni hırpaladığında konuşmaya başladı.

"Sen yine ne hâldesin? Ne bu hâl?" Üzerimdeki okulda maç oynadığım için kirlenen beyaz formayı gözleriyle lekeledi.

Yakalarımı daha sert çektiğinde ağzımdan acı dolu bir inleme çıkacak sandım ama kendimi tuttum.

"Seni temizleyip okula gönderiyoruz çöp kovasından çıkmış gibi geliyorsun. Sana yaramıyor iyi davranmak, yaramıyor, yok!"

Sertçe tuttuğu yakamı yine sertçe bırakarak yere düşmemi sağladı.

Yaptığı her şeye katlanabilir, umursamayabilirdim ama tek bir sözü beni çok utandırıyordu.

"Senden utanıyorum, pis çocuk." Gözlerini iğrenç bir şeye değdirir gibi baktığında başımı eğdim.

"Herkesin gözüne batıyorsun, başımı yere eğiyorsun. Diğer çocuklar gibi değilsin, tam bir sokak çocuğu gibi davranıyorsun."

Oysaki başı yere eğilen bendim.

Gözleri ateş gibi yanarak benim buzlarımı eritmeye başladığında yanaklarımın ısındığını hissettim.

Ensemden yakalayarak merdivenlerden yukarı sürüklemeye başladı.

Mutfaktan çıkan annem topuk sesleriyle koşarak yanımıza geldiğinde babam ilerlemeye devam ediyordu.

Sessizliğin Sessiz SesiWhere stories live. Discover now