90.GÖLGE ve KABUS

6.3K 941 158
                                    

BÖLÜM 90: GÖLGE ve KABUS
Yazardan:

"Adına ihanet denen her şey, güvenin karanlık yüzüdür."

Yüksek tepelerde şiddetli rüzgarlar esiyordu.

Rüzgâr içinde bilinmeyen diyarın kötü hikayelerini taşıyordu. Kulaktan kulağa dolanan hikayeler zamanlar birer fısıltıya dönüşüyor ve Gölge'nin kulağına doluyordu. Emrindeki adamlar küçük karıncalar gibi çalışıyor ve ehlileştirdikleri atları bir daire şeklinde devasa platoya diziyorlardı.

İçindeki direnişi hissediyordu. Bedenin sahibi sıradan bir isim değildi elbette, Gölge hislerinde ve duyularında yayılmazdı. Bu adamın kendisi bile kendi sınırlarından ve gücünden haberdar değildi. Ancak bu bilgisizliği onu bir iblise köle ediyordu. Saftı, bir iblisi kontrol altında tutabileceğini sanıyordu. Görünen o ki planları bu defa tutmamıştı. Onun gibi zeki bir adam bile bu konuda haksız çıkmıştı.

On beş beyaz at hilal şeklinde yere yatırıldı. Onu dolunay şeklindeymiş gibi tamamlayan diğer siyah atlar da yatırıldığında yarısı siyah, yarısı beyaz bir daire vardı yerde. Arap diyarlarından ve Güzel Atlar Diyarı'ndan özenle seçilen bu safkan atların her biri ayinin bir parçasıydı. Atlar asil hayvanlardı, savaşta ve barışta her daim yer aldıkları için Gölge'nin bildiği bütün diyarlarda kutsal ya da en azından önemlilerdi.

Çağrı ayininin bir parçası olan bu atların birazdan öldürülecek olması hiç canını sıkmıyordu. Çünkü uyanacak olan kadim ejderhaların her biri için on beş at hiçbir şey demekti. Her atın başına bir Gölge Süvarisi geçti. Her birinin elinde en keskininden birer hançer vardı. Atlar büyülenmiş gibi yatarken hazırlıklar neredeyse bitmişti.

Tepelerden birisini aşan bir adam hızlı adımlarla oraya doğru yürürken ayine başlamak üzere halkanın ortasına geçmek üzere olan Gölge duraksadı. Adamın görünüşü geçen asırların içinde tamamen değişmiş olsa da aynı yürüyüş, aynı bakışlardı bunlar. Her bir adımda, her bir göz kırpışında içindeki gaddarlık nefes alıyordu. Gölge çok fazla asker eğitmişti, çok fazla iblis savaşçı ile savaş vermişti ama hiçbiri, hiçbirini ona böyle bir güçle meydan okumamıştı.

Kâbus, Mahşer'den sonra ona geri adım attırabilecek tek kişiydi. Onu tehlikeli kılan iyi kılıç kullanması ya da Karabasan gibi, Acı gibi dövüşebilmesi değildi. O, zekiydi. İblislerin hepsi içgüdüsel hareket ederdi, belli bir noktada Mahşer bile içgüdülerine teslim olurdu ancak Kâbus asla aklından vazgeçmezdi. Geldiği yerde bir iblisten daha tehlikeli bir şey yoktu ancak iblislerin en tehlikelileri ise gerçekten zeki olanlarıydı.

Bu yüzden Kâbus'a asla güvenemezdi. O herif hayatı boyunca bir zaafı olması diye kimseyle evlenmemiş, çocuk yapmamış ve tek bir başına bir dağın kenarında geberip gitmişti. Bu kadar basitti işte onu tanımlamak.

Kâbus sonunda, zamanında kıskıvrak yakalayarak efendisi ile kraliçesinin önüne attığı adamın yanına ulaştığında zihninde dönen çarklar Gölge'yi haklı çıkartıyordu. Planlarını yine ince ince işlemişti ve şimdilik hepsi tıkır tıkır işliyordu. Üstelik Gölge'nin onu iyi tanıdığı kadar o da eski düşmanını çok iyi tanıyordu.

"Neden beni çağırdın?" diye sordu yanında durduğunda.

Gölge ona yandan bir bakış attı. "Bilmiyormuş gibi mi yapacaksın?" dedi alayla. "Burada uyandırmak üzere olduğumuz şeyin farkında değil misin?"

YILANLAR & SAVAŞÇILAR °VERA°Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin