1.

92 8 8
                                    

𝒀𝒐𝒓𝒖𝒎 𝒚𝒂𝒑𝒎𝒂𝒚ı 𝒗𝒆 𝒐𝒚 𝒗𝒆𝒓𝒎𝒆𝒚𝒊 𝒖𝒏𝒖𝒕𝒎𝒂𝒚ı𝒏:)

***

Ateş... Bağırışlar...
Yanıyordu. Haykırışları kimsenin umurunda değildi. Yalvarıyor, kurtarılmak istiyor... Ayağa kalkamadım. Ayaklarım yere yapışmıştı sanki. Daire şeklinde dizilmiş insanların ortasında duran kadın ellerini yukarıya kaldırdı ve ağlayarak konuşmaya başladı 

"Evlatlarımız senin yüzünden öldü! Senin yüzünden aldı onu ellerimizden! Şimdi alsın canını ve çocuklarımızı bağışlasın bize!"

"Durun! Ne olur durun! Bırakın onu!" sesimi duyuramadım. Görünmez biriymişim gibi öylece izlemeye zorlandım

"O taptığın Şeytana kurban ediyoruz seni!"

"Yapmayın!"

"Al onu! Al canını! Çocuklarımızı geri ver!" bundan sonra diğer insanlar konuşmaya başladılar. Anlamadığım bir dilde söyledikleri şeyler yüzünden alevler daha da güçlenmişti

"Accipite illum!"(Al onu!)

Haykırışlar durdu. Korku dolu gözlerimi ona çevirdim. Yanmıştı. Tamamen yanmıştı. Öldürmüştüler onu. 

Yanmış bedenini yerden kaldırıp sürükleyerek götürdüler. Olanlara dayanamayan bedenimse kendini karanlığa bıraktı..

...

Nefes-nefese uyanmıştım kabustan. Gördüklerimin etkisinden kurtulmak adına açık pencereye doğru ilerledim. Paketinden çıkardığım sigarayı dudaklarım arasına yerleştirip yaktığımda merdivenlerden gelen adım seslerini duyup sigarayı pencereden fırlatmıştım.

Açılan kapıya döndüğümde annemin gülen yüzünü gördüm

"Bebeğim, günaydın."

"Günaydın, anne."

Yavaşça yaklaşmış ve elini omzuma koymuştu "Bir sorun mu var Jungkook? Yüzün bembeyaz."

"Sadece kabus gördüm anne. İyiyim."

"Peki. Hadi aşağıya gel. Babanla kahvaltı için seni bekliyoruz." başımla onayladığımda omzumu hafifçe okşamış daha sonra kapıya ilerlemişti. 
Üzerimi değiştirip aşağıya, annemlerin yanına indim. Masadaki yerimi aldığımda babamın her zamanki sert yüzü bana döndü 

"Günaydın, baba."

"Günaydın." cevabından hemen sonra başını önündeki bilgisayara çevirmiş ve kahvesini yudumlarken işlerini halletmeye başlamıştı. 
Kahvaltı esnasında her kes sessizdi. Bu sessizlikten gerçekten nefret ediyorum...

...

Babam işe gittikten sonra arkadaşımla buluşmak için hazırlanıp evden ayrılmıştım. Jimin en yakın arkadaşımdı ve neredeyse her günümüz birlikte geçiyordu. İlk okulda tanışmış ve liseyi birlikte okumuştuk. Şuan ise aynı üniversiteye gidiyoruz.
Arabayı her zaman buluştuğumuz kafenin önünde durdurduğumda yan koltuktaki telefonumu almıştım. Arabadan inip içeriye girdiğimde kafenin en uç noktasında, en sakin yerinde oturan Jimin el sallamaya başlamış, büyük gülümsemesini bana sunmuştu. Yanına ilerlediğimde ayağa kalkmış, sıkıca sarılmıştı

"Hoş geldin"

"Hoş buldum Jim." yerlerimize oturduğumuzda yüz ifadesinden bir sorun olduğunu anlamıştım

"Ne oldu?"

"Kai ayrılmak istediğini söyledi."

"Ne? Neden?"

Arkasına yaslanarak derin nefes aldı "Artık eskisi kadar sevmiyormuş..."

Yutkundum. Jimin onu çok seviyordu ve şimdi bu durumun onu ne kadar üzdüğünü tahmin ede biliyorum

"Tamamen bitti mi?"

"Bilmiyorum. Düşünmesini istedim. Biraz ayrı kalalım belki... belki fikri değişir?"

Başımla onaylamıştım. Konuyu dağıtmam gerek yoksa akşama kadar içer ve ağlardı biliyorum.

"Hey! Hadi şu eski eve gidelim! Uzun süredir uğramadık."

"İyi fikir. Orayı seviyorum." yeniden gülümsemeye başlamasıyla rahat nefes almış ve ayaklanmıştım

"Kaldır o poponu dostum!" Gülüşerek kafeden ayrıldığımızda eski arkadaşımızın yanına gitmeye başladık. Eskiden yaşadığımız ev... Babamın maddi durumu daha iyi olmaya başladığında artık yeni bir eve taşınmalı olduğumuzu, eskisinin her an yıkılacakmış gibi durduğunu söyledi. O evin bahçesinde Jimin ve benim bir sürü güzel anımız vardı ve orası şimdi bizim sığınacağımız tek yer olarak kalmıştı.

Eski evimin önüne geldiğimizde derin nefes almıştım "Seni özlemişim dostum!" Jiminin sesiyle gülümsememi büyütmüş ve içeriye girmiştik. 

"Burayı temizlememiz gerek Kook."

"Haklısın. Neredeyse 2 haftadır gelmiyoruz, iyice tozlanmış."

Kafasını salladığında eskiden kaldığım odama girdim. Sadece eski ve her an kırılacakmış gibi duran bir dolap ve onun gibi görünen yatak vardı. Yatağın üzerindeki tozları elimle silkelemiş ve oturmuştum. Jimin kapının kenarına yaslanmış hafif gülümsemesiyle bana bakıyordu

"Küçükken çok daha iyiydi. Tek derdimiz saklambaç oynarken saklanacak yeri bulmaktı."

Kıkırdamıştım "Haklısın. Keşke o zamanlara döne bilseydik."

"Keşke..."

Biraz daha orada oturduktan sonra ayağa kalktım "Hadi bahçedeki hamağa gidelim."

Önden ilerlemeye başladığında bende kapıya doğru gittim. Fakat duyduğum sesle ve aniden giren baş ağrısıyla donmuştum

"Kurtar kendini!"

"Neler oluyor?"  odanın her tarafına bakmaya başladım ama sesin geldiği yeri bulamadım

"Yanacaksın! Kurtar kendini!"

"Kimsin sen? Neler oluyor?"

"KAÇ! GELİYORLAR! GÜVENME! KAÇ!"

"Kim geliyor?! Sen kimsin?!"

"Jungkook?! Neden bağırıyorsun?"

Ona döndüğümde gözlerim kapanmış ve beni karanlığa teslim etmişti. En son duyduğum şey ise yine o sese aitti

"Sıradaki sensin! KAÇ!"

***

İlk bölüm kısa olsun istedim. Yeni bölümler daha uzun olacaktır:)

𝑻𝒉𝒆 𝑵𝒊𝒈𝒉𝒕𝒎𝒂𝒓𝒆 / 𝑇𝑎𝑒𝑘𝑜𝑜𝑘Where stories live. Discover now