Coğrafya. Bu dersi sevmiştim. Özel okulda olmak demek dizilerdeki ya da flimlerdeki gibi kötü ya da ego yığını insanlarla dolu değildi. Sadece zengin ve yaşam tarzı farklı insanlardı. Tabii aralarında kendini bir şey sananlar vardı ama bu özel okullara özel bir şey değildi. Bu her okulda her ortamda karşılaşıcak insanlardı.
Bir hafta. Tam bir haftadır hiçbirşey hatırlamamıştım. Boşluk. İçimde kocaman bir boşluk vardı. Beynimde oluşan boşluk ise asla kapanmayacak gibiydi.
Zil çalınca sınıftan çıktım. Okulun bahçesi yemyeşildi. İzmir bu mevsimde hala sımsıcaktı. Kolumun görünmemesi ve insanların koluma tip tip bakmaması için uzun kollu kıyafetler tercihimdi.
Aileme karşı çok fazla güvensizdim. Banyonun değiştirilmesi, siyah kıyafetlerin olmayışı,ojelerin ve makyaj malzemelerinin olmaması bunlardan sadece bir kaçıydı. Bana yalan söylüyorlardı. Oğuz. Adını ve sesini bildiğim anımdaki tek insan. Sübyancı ne demekti? Kendinden küçüklerle gezen tozan değil miydi? Yani benden büyüktü. O rüya nasıldı?
Telefonumu alıyordu ve numarasını yazıyordu. Sonra telefonumu alıyordum ve rehbere giriyordum. Tabii ya. Şifre. Telefonun şifresini biliyordum. Hemen cebimden telefonu çıkartıp şifreyi girdim. Rehberde hep kulüp adlı isimler vardı. Ailemin adı yoktu. Kulüp ne kulubüydü ki? Aklıma herhangi birşey yoktu. En son kişi ise sübyancı. Evet büyük ihtimal Oğuzdu hemen onu aradım fakat hattımın değiştiğini unutmuştum. Yeni telefonumu aldım ve numarasını yazıp aradım.
"Merhaba ben Oğuz. Şu an meşgulüm. Mesaj bırakın. İşim biter bitmez size dönerim."
Ses aynı rüyamdaki sesti. Bu ses kabaydı sanki bunu söylerken zorla söylüyor gibi. Mesaj bırakma sesi geldi.
"Oğuz, ben Alen. Büyük bir kaza geçirdim. Hafızamı kaybettim. Geçmişle ilgili hatırladığım tek insan sensin. Yardımına ihtiyacım var. Lütfen bana ulaş. Lütfen"
Telefonu inşallah arar umuduyla kapattım. Ders beden eğitimiydi bizim sınıftan birkaç kişiyi takip ederek spor salonuna gittim. Soyunma odasına girince kızların giyinmesini bekledim. Kimsenin izlerime bakıp beni soru yağmuruna tutmasını istemiyordum. Kızların fiziği cidden hoştu.
"Giyinmeyecek misin tatlım?"
"Giyinmesem birşey der mi hoca? Biraz işim vardı da"
"Yok demez ama sen yine de bir görün burada olduğunu belirt yeter.Yoklama alınsın gerı gelirsin soyunma odasına"
"Teşekkür ederim"
"Önemli değil"
Kızlar sıra sıra odadan çıkınca ben de telefonları ve kıyafetlerimi oturma yerine koyup soyunma odasından çıktım. Soyunma odası üst kattaydı odadan çıkınca salona tepeden bakılıyor kim ne yapıyor rahatça görünüyordu. Merdivenlerden aşağıya indim. Hocaya göründüm hemen izin verdi.
Aklımda tek bir düşünce vardı. O da telefon rehberindeki tüm numaraları aramaktı. Basket potasının altından geçerken birşeye çarptım ve popo üstü yere düştüm.
"Heyy iyi misin?"
Sesin geldiği yöne baktım. Kısa şort giymiş, üstünde bir bluz olan ter içinde beyaz tenli bir çocuk bana doğru geliyordu. Yanımda duran topa baktım. Ahh sanırım kafama basket topu yemiştim. Ayağa kaltım ama kalkmamla bileğimde ölesiye bir acı hissettim.
"Dur bileğini burktun sanırım"
"Yok önemli değil"
Öğretmen düştüğümü fark etmiş olacak ki yanımıza doğru hızla geldi. Çocuk bileğime dokunur dokunmaz hopladım. Canım acıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOŞLUK
Teen FictionAlen hastanede uyandığında geçmişiyle alakalı hiçbir şey hatırlamayan bir genç kızdır. Kişiler ve olaylar ona çok yabancıdır. İçinde hissettiği kocaman bir boşluk vardır. ara sıra gelen anıları şu an yaşadığı hayattan tamamen farklıdır. O kimdi? O g...