RÜZGAR MEVSİMİ -1

7.3K 191 32
                                    

1978 - Trabzon

Ups! Ten obraz nie jest zgodny z naszymi wytycznymi. Aby kontynuować, spróbuj go usunąć lub użyć innego.

1978 - Trabzon

Taksiden indiğinde sık, gür siyah saçlarında çiseleyen yağmur damlaları yerlerini aldı. Aracın içine tezat olan rüzgârlı havanın soğuğu burnunu sızlatmıştı Mehmet'in. Gri bulutların örttüğü güneş, sadece gün ortasındaki bir vakti bildirecek kadar belli ediyordu kendini. Köprünün başında bekleyen arabadan biraz uzaklaştı. Sakin ve sağlam adımlarla bastı zemine. Ve paslanmış kalın demir korkulukların yanında durdu.

İncecik kaynaklardan çıkıp birleşerek gürültüsüyle akan bir dere vardı ayaklarının altında. Ve göğe yakın yerdeydi evi. Mevsimin en koyu yeşilinin arasında gözünü açanın görebileceği iki katlı ev uzaktan ne de sessizdi. Köprünün sonunda sağ ve sola ayrılıyordu yol, uzun iki toprak yol. Çay bahçelerine hem muhafız hem de sınır olmuş ağaçların yapraklarının sesini taşıyordu rüzgâr kulağa.

İnsan geleni hoş karşılayan derenin gürültüsü arasında bile seçebiliyordu yapraklarını döken ağaçların rüzgârla mücadelesini. Rüzgâr mevsimiydi şimdi, gücü tükenen ayrılırdı toprağından, dallar yapraklarından. Mehmet bu toprağın çocuğuysa da sandığı kadar sağlam basmamıştı ayakları. Ve dallarına tutunan yaprakları bırakmak zorunda hissediyordu. Üstelik bahara umudu olmayan bir ağaçtan farksızdı.

Sert bir rüzgâr daha esti, babasına benzeyen hafif çekik kahverengi gözlerine yaş doldurmak ister gibi bir amacı vardı sanki. Mehmet titrediğini hissetti. Güçlü kuvvetli gözüküyordu, yapılıydı, hantal bir adam değildi. İşi gereği dinçti bir kere. Yirmi dokuzdu yaşı, ciddiyetinin alameti alnındaki derin çizgiler olmasa yanındaki yirmiliklerden farkı olmazdı. Buna rağmen manalı rüzgârlar eserse titrerdi insan.

"Baba!" Mehmet aracın arka koltuğunda oturan ve başını camda çıkartmış küçük kıza ağır ağır döndü yüzünü. İnsanın bir çocuğu varsa, çocukluğunun hiç değişmeyen yollarını bile seyretmek için fazla vakti olmuyordu. Ya da Mehmet çocukluğunu terk eden bir adam olmanın yükünü kızında kabahat bularak hafifletmeye çalışıyordu. Fakat onun gibi az konuşan insanlar, o ifadesiz bakışlarının arkasında içlerindeki muhasebeyi daima sürdürür halde oluyorlardı. Ve şimdi Mehmet küçük kızını görmezden gelme hakkına sahip olmadığının bilincindeydi. Onca yolu yaşından beklenmeyen bir sabır ve sessizlikle geldikleri için bile minnettar olmalıydı bu kıza. Yutkunup, soğumaya başlamış elini havaya kaldırdı ve kıza yanına gelmesini işaret etti.

Aracın kapısı açıldı. Taksicinin gözlerindeki sıkılganlığın aksine ayaklarını babasının toprağına basan küçük kız bir kraldan buyruk almış kadar heyecanlıydı. Mehmet kızının kendisine olan hayranlığını nasıl anlamlandıracağını bilemezdi çoğu zaman. Nasıl bir sevgi nasıl bir bağdı ki bu aralarındaki, bu küçük tatlı varlık durmadan onun gözlerine bakıyor, söylediğini yapmaya çalışıyor ve gerçekten elinden gelen kıymeti vermeye çalışıyordu babasına. Eğer ileride çok büyük bir hata yapmazsa "bana baktığında ne görürdün?" diye sormak isterdi Mehmet.

AZİZE (TAMAMLANDI)Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz