ANNESİZDİR BALIKLAR - 15

987 86 14
                                    

Eksikler görür insan

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Eksikler görür insan. Tam olmamıştır hiçbir gün. Yetmemiştir eline geçen. Daima azdır sunulan. Yakınların yabancılığına şahit olur. Kuş seslerini dost saymadıkça, gülümsemeler eksik kalır. Çünkü burası dünyadır. Bir imtihan tarlası, gelip geçer handır.

Tahta çubuğa bağladığı ipin ucuna kanca ve yem takarak suya bıraktı Mehmet. Sabah güneşi saçlarını okşarken, Azize de babasını seyrediyordu. Biraz heyecanlıydı, balık yakalayabilirlerse Latif'e bu güzel sabahı anlatabilecekti. Buraya gelmek için, büyümeyi beklemek zorunda değildi. Babası elinden tuttukça tehlikelerin ona zarar veremeyeceğine inanıyordu. Mehmet hava güzel olursa balığa gidebileceklerini söylediğinde sabahı zor etmişti Azize. Sonra bir torbaya yiyecek koymuşlar, yanlarına bir kova almışlar ve güzel günün tadını çıkartmak için dere kenarı boyunca yürüyüp, oturacakları bir yerde durmuşlardı. Boş kovayı taşıyan Azize uzun zaman sonra gerçekten mutlu hissediyordu. Yanlarına kimseyi almamışlardı. Mustafa'nın birazcık üzüldüğünü biliyordu ama bu babasıyla baş başa kalacağı özel bir andı. Eskiden olduğu gibi...

"Şimdi balıkların gelmesini beklememiz gerekiyor. Biraz sabırlı olmalıyız." Üstünde oturduğu büyük yassı taşta, tıpkı bir koltukta oturur gibi ayaklarını uzatıyordu Mehmet. Derenin sesini dinliyor, ağaç yapraklarından kokuları taşıyan rüzgârı tüm bedeninde hissediyordu. Kızı bir örtü açıp üstüne ekmek, peynir, salatalık ve haşlanmış yumurta koyarken onu seyretti. Yanaklarının içine batan iki dudak ucu, yüzü gülümseyen mor menekşeleri anımsatıyordu insana. Saçları yüzüne düşüyordu ara sıra. Bir elini kaldırıp düzeltiyor, bazen yüzüne üflüyor, bazen de kendini rüzgâra teslim ediyordu. İkram etmek için özenerek hazırladığı kahvaltıyı afiyetle yiyecekti Mehmet. Davet edilmeyi bekliyordu.

"Latif'in balıkları kovada yüzüyordu baba, bizimki de yüzecek mi?"

"Bir süre" dedi Mehmet. "Sonra onları yememiz gerekecek." Azize'nin hareketleri yavaşladı. Bu fikir, balığı yakalamak kadar heyecanlandırmıyordu onu.

"Sen seviyor musun balık yemeyi?"

"Severim tabi, üstüne limon sıkarız. Yanına salata yaparız. Sonra çay demleriz." Bu lezzetli hayale ortak olmayan Azize ufak alüminyum sahandaki peyniri, örtünün üzerine yerleştirip taşın üzerinde bağdaş kurdu. Kızılağaçların gölgesinde, babasıyla kahvaltı etmek eşsiz bir deneyimdi. Bir resimli kitabın içinde olduğunu hayal etti. Mutlu hikâyesinin okunduğunu, uyumak üzere olan bir çocuğun rüyalarını süslediğini düşündü.

"Yiyebiliriz artık." Mehmet hazırladığı oltayı bir kenara bıraktı ve üstüne ağır bir taş koydu. Ellerini birbirine sürtüp kızının hazırladığı sofraya bakındı.

"Her şey çok lezzetli gözüküyor. Kurt gibi acıkmıştım." Bu deyimi keyfi yerindeyken sık sık kullandığından, Azize babasının ne demek istediğini anladı. Böldüğü ekmeğe neşeyle baktı. "Al bakalım, doyuralım karnımızı." Azize'nin aile sofralarında açılan iştahı, Mehmet'in hoşuna gidiyordu. Temiz havanın da etkisiyle, al al olmuştu kızın yanakları. Taze süt içiyor, doğal peynir yiyor, ekmeğin üstüne tereyağı sürüp dışarıya oynamaya çıkıyordu. Vakit geçirmek için gittikleri, caddeden araba seslerinin geldiği bir kafe değildi burası. Azize halinden memnun gözüküyordu.

AZİZE (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now