BAHARIN GÜNEŞİ - 62

424 46 39
                                    

25 Ekim

اوووه! هذه الصورة لا تتبع إرشادات المحتوى الخاصة بنا. لمتابعة النشر، يرجى إزالتها أو تحميل صورة أخرى.

25 Ekim

Bu gün tam bir buçuk ay oldu düğünün üstünden geçen zaman. Uyuduğum odayı benimsedim, yemek pişirdiğim mutfağımı sevdim, burası benim evim dedim toz alırken. Babamın sevmek hakkındaki tespiti doğruydu. İnsan bir kere başladı mı duramıyordu. Sonbahar başlangıcında, kabuğuna çekilirken mevcudat yine de gülümseyebiliyorduk. Soğuk rüzgârlar esmeye başladı yeniden. Latif erkenden evden çıksa bile sobayı yakıyor. "Sıcak evde dolaş, hasta olma" diyor. Yanında oldukça, her geçen gün keşfettikçe güzel yüreğinin derinliklerini ona olan sevgim büyüyor.

Çok çalışıyor. Borç ödemek için fazladan mesaiye kalıyor. Ellerine krem sürüyorum her akşam. Önemli olmadığını söylediği her yara canımı yakıyor. Sohbet ediyoruz. Ne çok konuşacağımız varmış meğer! Yanına oturup her yaptığımı, her gördüğümü, her okuduğumu Latif'e anlatmak istiyorum. Dinliyor beni, gözümün içine bakıyor. Bazen çok heyecanlandığımı söyleyip ellerimi tutuyor. "Sakin kalsınlar, dinlensinler" diyor. Gülüyorum, yanaşıp başımı omzuna koyuyorum. Onun anlatacaklarını dinliyorum.

Hanife teyzeyi ne yapsak da bizimle yaşamaya ikna edemiyoruz. O ufak kulübeye gelin geldiğini ve hatıralarıyla orada öleceğini söyleyip duruyor. Yalnızca yemeklerde, çay fasıllarında bir aradayız. Bazen davetlerimize icabet etmiyor. Yüzünde o daim gülümsemesiyle "gençsiniz, birlikte oturun" diyor. Yine de tek kalması ne benim ne de Latif'in içine siniyor. Latif sevdiğine bağlanan, ilgilenen, öyle ki sofrada tabağına lokma koyan bir adam. Yakından tecrübe etme fırsatım oldu. Bu yetiyi annesini koruma hissiyle mi edinmiş belki de. Eksik olarak görmediğim bir şeyi bile tespit ediyor hemen.

Bildim bileli çalışır, annesi yemek yapsın diye eve malzeme taşırdı. Odunu kırar, harçlık verilecek her işe talip olurdu. Bu yüzden okuyamadı zaten. Algıları açık, örf adet bilen, dikkatli birisi. Ve diz dizeyiz onunla. Hal böyleyken üzülmekten alamıyorum kendimi. Önüne bakmaktan dem vuran biriyken, geçmişten çoğu zaman kopamadığımı fark ediyorum. Küçük Azize teselli buluyor. Peki ya Latif? Onun da hakkı değil mi soluklanmak? Bizim için çabalarken iki bardak çay içemeden uykuya dalmasına rağmen yine de sevgiyle bakıyor, her düşüncemi keşfetmek için çabalıyor gözleri.

Dün, akşam yemeğini yedikten sonra mutfağı toparladım. Latif'in yanına oturdum. Aldığımız koltukların insanı içine çekecek kadar yumuşak olmasını çok seviyordu. Masanın üstünde duran kremi aldım. Yük taşımaktan aşınmış ellerine sürmeye başladım. Teslim oluyordu hemen. Muhabbet dolu bir kalbe zahmet vermiyordu hali. İşim tamam olunca müsaade alıp dizime yattı. Saçlarını okşadım bir müddet. Sonra "kendini bu kadar yorma" dedim. "Bırak paylaşalım yükü. Tıpkı bir hayatı paylaştığımız gibi. Şu el sürmekten çekindiğin altınları al. Karşılığında bana seninle daha fazla zaman geçirme imkânı verilecek."

"Onlar senin" diye diretti mahmur bir sesle. Bu konuda onu ikna etmek zordu. Bilmem kaç kere konuşmuştum onunla. En sonunda huysuzlandım, söylendim. Yeni evli olduğumuza dair edilen nasihatlerden aklımda ne kaldıysa anlattım. Bir aydır ilk kez suratımı astım ona. Hal böyle olunca pes etti. Konuşarak erkeği yıldıran bir kadın olmanın ilk adımını atmıştım herhalde. Ama kesinlikle haklıydım! "Benden şikâyetçi olmanı istemiyorum" dedi doğrulup. "Seni eksik bırakmayı da istemiyorum. Taksitlenmiş borcu hızlıca ödemeyi hedefliyordum sadece. Tek başıma yapabileceğimi düşünüyordum. Ama bu süreç seni yalnız ve eksik hissettirecekse belki de bir miktar yardımı kabul etmeliyim. Borç alacağım senden. Zengin bir marangoz olunca da geri ödeyeceğim."

AZİZE (TAMAMLANDI)حيث تعيش القصص. اكتشف الآن