VEDA TADI- 10

1K 84 9
                                    

Kuşlar insanlıktan önce uyanırlardı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Kuşlar insanlıktan önce uyanırlardı. Bir haberi ulaştırmak ister gibi, uyuyan kulaklara fısıldarlardı. Daima doğru söz dökülürdü ağızlarından. İnsanlar da onları duydukları vakit şüpheye düşmezlerdi. Kuşların evvelinden ezber ettikleri zikirlerine, manasını anlayamasalar da inanırlardı. O güzel sesler, ağaçların üstünde sabah korosu gibi öterek güneşin doğuşunu beklerdi. Gece kimse gözünü kırpmamıştı yahut vaktinden hayli erken uyanmışlardı. Evde sessiz bir hareketlilik vardı. Kalplere daimi yerleşmiş bir keder, yeni bir döneme girmenin heyecanı, bilinmez yolun tedirginliği ve yine ayrılacak olmanın hüznü ahalinin yüzünden okunuyordu.

Mehmet bile yabancı değildi bu hislere. Bir tek Azize vardı kendini tutmakta zorlanan. Büyükler gibi davranması bekleniliyordu belli ki. Herkes hazırlık derdine düşmüş koşuştururken, o bir köşede oturuyordu. Mustafa'nın bu gün geç uyanacağı tutmuştu. Kardeşi de uyuyordu. Emine yengesi ve kızı mutfakta kahvaltı sofrası kurmakla meşguldü. Gülcan'ın, annesine ayak bağı olduğu kadının homurdanmalarından anlaşılıyordu. Yine hava kapalıydı. Esasında gidilecek gün değildi. Bulutlar bir emir bekliyordu sanki. Dokunulsa ağlayacak olan küçük kızlara eşlik etmeye hazırlardı. Gerçi hangi gün gitmeye uygundu ki? Güzel bir bahar sabahında ayrılmak da pek fenaydı. Kışın puslu soğuğunda ayrılmak da...

Yerinden kalkmak istemiyordu. Babasının hazır valizine öfkeyle bakıyordu. Onun gidişini hızlandıran unsurlardan nefret ediyordu. Yakalarına yapışmak, ağlayıp bağırmak ve onlara ayak bağı olmak istiyordu. Fakat babasıyla anlaşma yapmışlardı. Bir söz vermişti. Aksi şekilde davranamazdı. Dakikalar geçtikçe içindeki ses büyüdü. Saatler oldu, Azize bir küçükten beklenmeyecek direnç gösterdi. Yaşı ve bedeni aynı kaldı. Küçük kız sobanın arkasındaki o koltukta sanki yılları yaşadı. Elinde yaşlı komşusu için yazdığı ufak mektubu tutuyordu. Bir gün yeniden görüşeceklerinden ve uzun bir veda etmeden gittiği için üzgün olduğundan bahsetmişti. Kâğıtta ufak gözyaşı izleri vardı.

Bir ay, ayrılığı tatmamış bir çocuğa asır gibi gelirdi muhakkak. Hasrete yabancı kalmış yürekler de henüz çocuk sayılırdı. Azize dizlerini karnına çekti derin bir nefes eşliğinde. Keşke her taraf aydınlık olsaydı, diye düşündü. Mumlar yaksaydık, pencerelerin kenarına koysaydık, halıların üzerine, kapıların eşiklerine dizseydik. Öyle ya sobanın metal kapağından görülen alevlerin dansını, başını çevirdiği yerde görmek insana kederini unutturabilirdi. Hiç üşümemek, hiç üzülmemek gibi hissettirirdi. Farkında olmadan gülümsedi. Kibritçi Kız değildi ama hayalleri ateştendi.

***

Mehmet döneceği güvencesiyle başı dik etti kahvaltısını. Bu sefer iyi bir niyet, yeni bir düzen için gidiyordu. Önceden olduğu gibi bir hevese ya da isyana meyilli değildi yolu. Oradaki dağınık düzenini toparlayacaktı. Sıcak çayını yudumluyor, annesinin ekmeğini yiyor, kızına gülümsüyordu. Hasan bey pek keyifli değildi ama oğlunun sözüne inanmaktan başka çaresi kalmadığından susuyordu. Rahime hanımın annelik telaşı çocuklarını epey güldürüyordu. Azize sanıyordu ki kendisinden başka herkes mutlu, her şey normal. Yutkunmakta zorlanıyordu.

AZİZE (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now