SESSİZ ÇIĞLIKLAR

200 154 35
                                    

O rezalet doğum günün ardından 8 gün geçmişti ve hiç kimseyle konuşmuyordum. Kendimi eve kapatmış bir şekilde sadece Batuhan'ı düşünüyordum. Hâlâ hiçbir şeyi düzeltememiştim. Batuhan'ı arayacak yüzüm bile yoktu. Kim bilir ne haldeydi. Gerçi arasam da ne diyecektim ki sanki? Kusura bakma Dicle'yi ben öldürdüm. Arkadaşlarım da örtbas etmeye yardım etti. Çağatay'da işte arkadaşlarımın özgürlüğüyle tehdit ediyor beni. Üzgünüm evlenmek zorundayım mı diyecektim? Her şey iyice çıkmaza girmişti. Ruhum paramparça olmuştu. o kadar çok yoruldum ki...O hissin peşinden ne kadar koşsam da yetişemedim yine ve yine ve yine...    

 Bu sırla yaşamayı öğrenmeliydim. Savaştım. O kazandı ve ben kaybettim. Tabi ki bunun büyük bir bedeli olacaktı.

Yanaklarımdan süzülen gözyaşlarımı silerek toparlandım, kitaplıktan bir kitap aldım ve mutfağa geçerek sert şekersiz bir kahve yapmaya başladım. Kahvem hazır olunca bardağımı aldım ve masaya geçtim. Yavaş yavaş kahvemi yudumlarken bir yandan da salondan getirdiğim kitabımı okuyordum.

Kitaba o kadar çok dalmışım ki zamanın nasıl geçtiğini anlamadım bile. Kapının çalmasıyla irkildim ve ayağa kalkarak kapıya doğru yürüdüm. Kapıyı açtığımda Çağatay elindeki torbalarla içeri girerek "Merhaba müstakbel karıcığım. Günlerdir evden çıktığın yok doğru dürüst. Bende sen gelmezsen ben gelirim diyerek güzel bir alışveriş yaptım ve işte buradayım." Dedi neşeli bir ses tonuyla. Nefes nefese kalmıştı. Hiçbir şey demeden salona doğru geçti. Kapıyı kapattım ve mutfağa geçerek kitabımı okumaya devam ettim. Çağatay torbaları salona bırakarak yanıma geldi ve bir şeyler gevelemeye başladı ama ben onu umursamadan fütursuzca kitabımı okumaya devam ediyordum. Onca şeyin ardından birde Çağatay'ın boş yapmasına katlanacak mecalim yoktu.

Aniden kitabı elimden çekerek yere fırlattı. 

Ayağa kalkarak "Ne yaptığını sanıyorsun?" diye bağırdım.

Çağatay sinirli bir ses tonuyla "Ben konuşurken beni dinleyeceksin! Tüm odağın bende olacak! Anlaşıldı mı?" dedi.

 Hiç umursamadan yerden kitabımı aldım ve salona geçtim. Koltuğa oturdum ve hemen ardımdan Çağatay geldi. Ayaklarımı koltuğa uzunlamasına uzatarak "Niye geldin?" diye sordum umursamaz bir tavırla.

Çağatay koltuğun ucuna oturarak bacaklarımı dizlerinin üzerine koydu ve sakin bir ses tonuyla konuşmaya başladı. "Bak artık kaçamazsın daha fazla. Konuşmamız gereken bir sürü şey var ki sen bunu zaten çok iyi biliyorsun. Ortada bir bebek var. Bizim bebeğimiz ve ona en iyi hayat şartlarını sunmalıyız. Biliyorum bana öfkelisin ve bu öfkenin hiç dinmeyeceğini sanıyorsun ama yanılıyorsun. O bebek dünyaya gözlerini açınca tek odak noktamız o olacak. Kendimizi bile unutacağız. Her gece ağlayacak kapris yapacak. Biz de seninle tatlı tatlı tartışacağız bu sefer sen uyut çok uykum var diye. Bizim önümüzde böyle bir gelecek var. Doğuma kadar sinir, stres... hepsi çocuğa zarar. Geçmişe bir silgi çekmeliyiz ve bebeğimiz için yeni bir sayfa açmalıyız. İstesek de istemesek de bebek doğunca zaten yeni bir sayfa açılacak. Benim söylemeye çalıştığım şey o ana kadar kavga gürültü olmasın. Sağlıklı bir doğum gerçekleştirmen için gebeliğini sakin, rahat ve iyi bir ortamda stresten uzak bir şekilde geçirmen gerek. O beyaz sayfayı şimdiden açalım istiyorum." Dedi.

Yanılmıştım. Hâlâ ortada kaybeden veyahut kazanan yokmuş. Hâlâ bir şeyler yapabilirmişim. Eğer şimdi geçmişi açıp olay çıkartırsam kendimi çıkmaza sokarım ama...eğer ona iyilikle gider, beyaz sayfa açma konusunda haklı olduğunu söylersem hâlâ kazanmak için bir şansım olabilir diye düşünerek cevap verdim. "Aslında haklısın. Evet sana olan kızgınlığım geçmedi ama bu geçmeyeceği anlamına gelmez. Beyaz sayfa açmak için tek bir şartım var." Dedim.

BATAKLIK (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin