10.BÖLÜM

21 2 0
                                    

Aslında daha uzun yazıp yayınlamayı düşünüyordum ama çok fazla ara verdiğim için kısa da olsa bir bölüm yayınlamak istedim.

bölümü beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayalım olur mu?

keyifli okumalar...

10.BÖLÜM

İnsanın ayna karşısında kendini sorguladığı çok olmuştur. Varlığını, kişiliğini, hayatını... Belirli bir yaşa kadar hayat bizi nereye götürürse oraya gider daha sonraki yaşlarda ise yaşamımızı sorgulayarak bir noktada durup gitmemeye karar veririz. yirmidört senedir kendimi, varlığımı hiç sorgulamamıştım, ta ki karşıma Barut çıkana kadar. Şu son üç ayda o kadar çok kendimi sorgulamıştım ki, bu gece de o günlerden biri olmuştu. Bütün gece uyumayıp içimdeki sesle kavga ederek yaptıklarımı, yapmak istediklerim, hayatımı... Her şeyi düşünmüştüm ama yararı olmak yerine zararı olmuştu. Çünkü düşündükçe daha çok çıkmaza giriyordum.

Güneşin odama doğmasıyla kısa bir süre düşüncelerime ara vererek doğrularak arkama yaslanmıştım. Başımı sağa çevirdiğimde sürgüsü açık olan dolap kapağını görmek istemsiz beni ayağa kaldırarak adımlarımı o yöne götürmüştü. Parmak uçlarımda yükselerek rafın en üst kısmının arkasına sakladığım Barut'un annesinin hırkasını elime aldım. Hırka çok eski durmuyordu ama son yaşanan olaydan dolayı bayağı hırpalanmıştı. Bu hırka bana emanetti ve kullanılmaya terk edilmiş her eşya daha hızlı eskirdi, tıpkı yalnız ve sevgisiz bir insanın daha hızlı yaşlanması gibi.

Bebek mavisi üzerinde küçük beyaz çiçekleri olan uzun, sağ bacağında diz kapağına kadar yırtmacı olan eteğimi ve beyaz balıkçı kazağımı dolabımdan aldığımda bütün kıyafetleri yatağın üzerine bırakarak lavaboya gittim. Rutin işlerimi hallettikten sonra yatağın üzerine bıraktığım kıyafetlerimi hızlı bir şekilde giyinmiş, hırkayı da üzerime geçirmiştim. Aynanın karşısına geçip pufun üzerine oturduğumda önce saçlarımı kurutup şekillendirmiş ardından yüzümdeki ruhsuzluk gitsin diye hafif doğal bir makyaj yapmıştım.

Odadan dışarı çıktığımda üzerimdeki hırkaya sıkıca sarılarak aşağı indim. Mutfaktan tabak sesleri geliyordu sanırım Barut mutfakta kahvaltı yapıyordu. Gergince derin nefes alıp mutfağa girdiğimde Barut başını kaldırıp bana göz ucuyla bakarak tabağına dönmüştü. iki saniye bile geçmemişti ki kaşlarını derince çatarak başını tekrar kaldırarak bana... Daha doğrusu üzerimdeki hırkaya bakmıştı.

Dudaklarını bir şey söylemek için aralamıştı ki o konuşmadan ben konuşmuştum, "Bu hırkayı bana emanet etmiştin ve bende emanetini en güzel üzerimde taşırım diye düşündüm." Nefes alamadan konuştuğum için soluklanmak zorunda kalmıştım. Bu adam beni geriyordu.

Tabağının yanındaki peçeteyi masadan alıp ağzının kenarını sildiğinde peçeteyi tabağın üzerine bırakmıştı. Kenardaki bastonunu alarak ayağa kalktığında hafif aksayarak bana doğru yaklaşmaya başlamıştı ve gözlerini bir an bile üzerimdeki hırkadan çekmemişti. Tam yanımdan geçip giderken sağ tarafımda durarak kısık bir sesle, "Yakışmış." diyerek mutfaktan çıkmıştı.

Gülümseyerek üzerimdeki hırkaya baktığımda bende fısıldayarak onun duymadığını bildiğim halde, "Teşekkür ederim." demiştim.

Barut'un az önce kalktığı sandalyeye geçip oturduğumda onun tabağını kenara alarak kendi tabağımı önüme çekmiştim. İştahım aşırı açılmıştı, masada gördüğüm her şeyden fazla fazla tabağıma doldurarak yemeğe başlamıştım. İçim öyle kıpır kıpır olmuştu ki iştahla ağzıma attığım her lokma sanki ağzımda büyüyor ve yutmamı zorlaştırıyordu. Çok güzel görünen beyaz peyniri ağzıma attığımda iki kere çiğnemiştim ki aklıma gelen Barut'un kanlı bedeniyle öğürerek kenardaki peçeteyi elime aldığım gibi peyniri ağzımdan çıkarmak zorunda kalmıştım. Benim yemek yemeye bile hakkım yoktu, hem de onun masasında ve onun yerinde.

İÇİMDEKİ SUÇLUWhere stories live. Discover now