BÖLÜM 1

66 19 29
                                    

                   
                             KADER

Avcı olmak  onun kaderiydi…. O ise kaderinden bi haber yaşamaya devam ediyordu. Ta ki bir gün gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalana kadar.
                                                                                               
Annemin seslenmesiyle uyandım. Güneşli ve hafif rüzgarlı bir pazartesi günüydü. Açık pencereden tenime ulaşan güneşin sıcaklığıyla mest olmuştum. Ve rüzgarın tenime dokunuşu titrememe sebep olmuştu. Her gün geç kalkıp, okula yetişemeyip, müdürümden azarlar işitmek yetmezmiş gibi bir de babamla bu durumdan tartışmıştım.

Annem de son bir haftadır odama gelir, bana seslenir ve uyanmam için pencereyi açık bırakırdı. Sıcacık yatağımda tembellik yaparken ve uykuluyken gelen soğuk bir esinti beni uyandırmakla kalmıyor, canlanmama sebep oluyordu. Paytak adımlarla pencereye yürüyüp, temiz havayı ciğerlerime çektim. Kollarımı başımın üstüne kaldırıp, hafifçe gerinmeye başladım. Kendimi geriye doğru esnetip, belimdeki kemikleri bir güzel kütlettim. Saate baktım. Aman Tanrım 7:45’di .

            Yine geç kalacaktım. Müdür Andrea’dan azar işitmek istemiyordum ve matematik öğretmeni bayan Chris’e neden geç kaldığımı açıklamak zorunda kalmaktan nefret ediyordum. Ö ğretmenlerle, müdürle veya herhangi bir kimseyle uğraşmak istemiyordum bugün. Bu kısır döngüden bıkmıştım. Normal biri olmak istiyordum.

08:30 a kadar hazırlanacak, derse yetişecektim, kararlıydım. Biraz zor olacaktı elbet ama şansımı deneyecektim.. Hızlı hareketlerle dolabın yanına gittim, kapağını açtım. Kareli yeşil bir gömlek ve gri ligralı bir kumaş pantolunu bir kenara ayırdım. Havlumu ve yeni bir akletle, boxerı alıp, kendimi soğuk suyun altına bıraktım. Uppsss , mis gibi soğuk su bedenimde ki ateşi dindirmişti. Titreyip kendime gelmemi sağlamıştı. Bedenim soğuk suyunda etkisiyle kaskatı kesilmişti. Zaman kaybetmemek adına yine hızlı adımlarla buz gibi soğuk duştan çıktım ve kurulanmaya başladım.

Saçlarımı sağa doğru tararken aynada ki bana baktım.
Bana tanıdık gelen o yabancıyı en ince ayrıntısına kadar süzüyordum. İnce kaşlarım, küçük hafif kıvrık ve hassas kulaklarım, esnek patates burnum, ve kahverenginin baskın olduğu yeşil gözlerim vardı. Bu halimle muzip bir çocuk gibiydim. İçten gelen gülümsemem yüzüme yansıyınca çapkın ruhlu bir ergene dönüşüyordum. Ama yüzümü saran -sıkı dokunmuş halı misali- sakallarım beni yağız bir delikanlı yapıyordu. Aynada ki bana şöyle bir sırıttım ve o da bana karşılık verdi.

       Saatime baktım 08:10 geçiyordu, tez canlı bir şekilde giyindim, misler gibi lavanta kokan parfümümü sıktım birkaç kez. Koku beni sarmalarken çantamı kaptım. Odamın kapısında babamla karşılaştım.

-Şu yakışıklılığa bakın hele başımıza taşlar yağacak.

-Abartma lütfen baba.

-Kim bu şanslı kız söyleyecek misin?

-Ne şanslı kızı baba, okula gidiyorum geç kaldım .

-Nerden bileyim evlat hiç alışkın değiliz senin bu erken kalkmalarına ve jilet gibi hazırlanmalarına bende hayatında biri var sandım.

-Bende canım bende diye yetişti annem kuş cıvıltısı misali sesiyle mutfaktan konuşmamıza.

-Hahahaaaaa diğe içten bir kahkaha koyverdim.

-Tabi sizde haklınız, alışkın değilsiniz benim bu hallerime. Tanrıya şükür okul yakın baba geç kalmak istemiyorum artık.

-Aklını başına toplamışa benziyorsun. Neler olduğunu biliyoruz.

-Sorma baba sorma uzun hikaye akşam gelince konuşalım bu konuyu.

-Hatırlatıp da çocuğun moralini bozma .

-Bozmuyorum ki dimi evladım.

-Daha dikkatli olacağım bundan sonra size söz veriyorum. Bakın izci sözü hemde.

-Kahvaltınız hazır ballarım, gelin haydi mutfağa.

-Çok isterdim annecim ama gitmek zorundayım. İki işi aynı anda yapabilme becerisine sahip olmakla gurur duyuyordum şu anda. Hem ailemin muhabbetine katılıyordum. Bir yandan da koca bir tabak tam tahıllı gevreği mideye indirmiştim bile. Omlete yer kalmamıştı miğdem de ve belki de yer kalmıştı çünkü omleti çok severdim ama vaktimin olduğu söylenemezdi. Bir an önce derse yetişmeliydim.  Anne, baba ben çıkıyorum, gitmeden annemin yanaklarından öptüm.

-İkisi de aynı anda geç kalma diğe seslendiler.

-Offf pekala tamam dedim.

-Babam oradan iyi dersler evlat, dikkatli ol, tamam mı?

-Her zaman dikkatliyim baba biliyorsun yani dalgın olmadığım zamanlarda dikkatliyimdir, sana da iyi işler bu arada.

-Teşekkürler evlat haydi bir an önce çık da geç kalmayasın.

            Ayakkabılarımı giyerken aklıma adımı hiç sevmeyişim geldi. Sebebi ise içimden savurduğum küfürle birlikte uçtu gitti aklımdan. Tamam yalan söylemek istemiyorum, böyle bir sebeb asla unutulmaz. Yüce Tanrım insan oğluna niye köpeğinin adını koyar ki. Anlayabiliyorum gençliğinden evlenesiye kadar fink babamla berabermiş. Babamın anı defterine yapıştırdığı fotoğrafların çoğunda o da var. Ama niye böyle bir şey yaptı ki hala çözemiyorum. Hayatım boyunca bir köpeğin adını taşımak zorunda mıyım, değilim tabiyki de . Ya tamam çok sevimli kahverengi bir golden olabilir kendisi yine de ben oğluma pofuduk sarı kedimin adı olan Lasra’yı koymam mesela.  Ben her adımı beğenmeyip, isyan etmeye kalkıp, küfürler savurmaya başladığımda annemin saçmalamayı kes fink o senin baban, saygısızlık ettiğini bir daha görmeyeyim, biz evlenesiye kadar o köpek bizimleydi, bu yüzden bu durumu mazur gör oğlum değişi aklıma geliyor hep.

Anneme cevabımsa her zaman aynıydı. Ona saygım sonsuz anne , adımı beğenmediğimi sende biliyorsun, sende beni mazur gör lütfen idi. Bu köpeğin hikayesini binlerce kez dinlemiştim ve bir kere dinlemeye daha katlanamazdım, ben düşüncelerimde kaybolurken, kaybedecek bir saniyemin olmadığına karar verdim ve attım kendimi okul yoluna.

Lise son sınıf olmanın dej avantajı diğer sınıflara her halimizle örnek olma zorunluluğumuzdu. Ben ise baştan aşağı berbat bir örnektim. Okula geç gider, derslere geç girerdim. Sorumsuzlukluk abidesiydim, ödevleri önemsemez sınavlara hep son dakika çalışırdım. Bütün bu başıboş hareketlerime rağmen başarılıydım. TEK KELİMEYLE BEN İŞTE. :) 

AVCILAR (KİTAP OLDU) Where stories live. Discover now