4

860 85 86
                                    

Wonwoo kahvaltı için bağıran annesinin sesini duymamak için yastığı kafasına bastırdı. Annesi neden bu kadar bağırmak zorundaydı ki?

Kahvaltıya geldiğinde masada kuzeni Seungkwan'ı gördü. Wonwoo kendisine dil çıkaran kuzenine aynı şekilde karşılık verdi.

Wonwoo kendi kuzenlerini bile sevmez, birinci, ikinci, üçüncü kuşak... Hiç fark etmez. Ancak bazen okulda daha fazla arkadaş edinmesi gerektiği gerçeği yüzüne tokat gibi çarpıyordu. Kuzeni Seungkwan'ı bütün omegalar severdi ve onunla arkadaştı. Wonwoo bir süre düşünce omegaların dostluğunu pek de önemsemedi. Onlar bir alfa gibi çantasını taşımayacaklardı. Alfalar da pek arkadaşı sayılmazdı. Sadece çıkar ilişkisiydi. Tek arkadaşı Kim Mingyu'ydu. Wonwoo çevresindeki insanların iletişim kurmada bozukluğu olduğunu düşünüyordu. Yoksa Wonwoo ile neden arkadaş olmasınlar? Sorun kesinlikle bende olamaz, diye düşündü.

Kuzeninin kulağına eğilip, "Naber sürtük?" diye fısıldadı. Onun yanındaki sandalyeyi çekti ve yerleşti.

Seungkwan kocaman açtığı gözlerle ona öfkeyle baktı. Wonwoo geriye yaslandı ve sırıttı, kuzeninin yanağından bir makas aldı. "Hadi çığlık at Kwan da gerçek yüzün ortaya çıksın."

Seungkwan öfkeyle dilini yanağının içinde gezdirdi. Wonwoo annesinin geldiğini fark ettiğinde Seungkwan'a sarıldı. "Ben de seni çok seviyorum, canım kuzenim."

Seulgi onlara tatlı tatlı gülümsedi. "Anlaştığınızı görmek güzel."

Wonwoo annesine göz devirirken annesi tabakları dolduruyordu, kadın içerideki kocasına ve oğullarına seslendi. "Donghae hayatım! Seungcheol! Sangyeon! Seokmin! Kahvaltıya gelin!"

Alfalar teker teker içeri gelirken Wonwoo onlara bir bakış atıp kahvaltısına döndü. "Günaydın," diyen Donghae masanın baş köşesine oturdu.

Wonwoo babasına yan bir bakış attı. Gerçekten de yakışıklı bir adamdı. Wonwoo babasının ince, kedi dudaklarını miras almıştı. Babasına benzetilmek onun gururlanmasına neden oluyordu.

Wonwoo şirin olmasını umduğu bir bakış attı. "Babacığım bugün her zaman olduğu gibi çok yakışıklı görünüyorsun."

Donghae oğluna karşı bağışıklık kazanmıştı, sadece gülümsedi ve kaşları havalandı. "Ne istiyorsun, bakalım?"

"Para," dedi Wonwoo bıkkınlıkla nefesini verirken. "Hepimizin istediği şey bu değil mi? Bu hayatta ne için-"

"Donghae sakın ona para verme," diye araya girdi Seulgi. "Benden para aldı zaten. Wonwoo tutumlu olmayı öğren. Senin yaşındaki bir genç bu kadar para harcamamalı."

"Parasız, aç mı kalayım?" diye somurttu Wonwoo.

"Benden de para almamış mıydın?" diye sordu Seungcheol, gözlerini kıstı.

Wonwoo şirince güldü. Sangyeon bıyık altından, hafifçe güldü. "Sanırım hepimizden para almış."

Seokmin araya girdi. "Herkesten para alıyor, yan kesici gibi. Küçük velet."

"Yalnızca bir yaş büyüksün, aptal."

Seokmin ona tersçe baktı. "Yahh, bana aptal deme."

"Pekala, yemekten sonra vereyim," dedi Donghae, eşinin ters bakışlarını önemsemedi çünkü bu hayatta en sevdiği şey en küçük tek omega oğlunu şımartmaktı.

Wonwoo mutlulukla gözleri parlarken yemeği daha da iştahlı yedi. Kuzenin telefonla uğraştığını fark ettiğinde dikkatini çeken şey Seungkwan'ın mesajlaştığı kişinin adıydı. Mingyu mu? Mingyu ve Seungkwan birbirleri ile ne konuşabilirdi ki?

Sweet&Sour/ Meanie [Omegaverse] ✓Where stories live. Discover now