|2|

18.1K 571 37
                                    


Acı hiç yanmayan canı bile yakardı. Dindiremezdin kül olmaya mahkûm edilmiş bu yarayı. Bir kere kabuk bağlamıştı. Ya kapanırdı ya da sürekli açılıp can yakardı.

Söküp atmak için verdiğin onca uğraş tek bir geçmişin iziyle bile yok olabilirdi. Çünkü bir kere peşinden gelmeye mecbur bırakılmıştı.

Kapanmıyordu. Yaralarım her zaman benimleydi. Onları artık benimsemiştim. Çünkü bir tek onlar vardı yanımda olan. Bir tek yalnızlığımı bana hatırlatan.

Kaybetmiştim. Hiçbir zaman kaybetmeyen o kadın bir gün yenildiğini kabul etmişti. Kabullenmemezlik de yapmamıştım çünkü biliyordum kendimi.

Belki de yenilmem gerekiyordu. Çünkü her zaman kazanılmazdı. Bir kere kazanmayı tattıysan eğer yenildiğin anda anlıyordun her şeyi.

Kendimi kaybetmiştim. Hislerimi, duygularımı, yaşanmışlıklarımı. Ama bunların hiçbiri canımı yakmamıştı. Çünkü kabullenmiştim. Beni en çok yakan şey onu kaybedişim olmuştu.

Ya da kendisini kaybettirişi.

________________

"Alya şuradaki yazıyı düzeltemiyorum bir türlü, iki dakika bakar mısın canım?"

Gözüm bilgisayar ekranının başında gelen mailleri okurken aslının sözleriyle birlikte bakışlarım yavaşça onu bulmuştu. Hemencecik yanımdaki yerini almış bir vaziyette elindeki bilgisayarı masamın üzerine koyarak gözlerimin içerisine doğru masumane bir şekilde bakmaya başlamıştı.

"Alya, acele olmasaydı eğer seni rahatsız etmezdim ama yarım saatlik bir zamanım kaldı. Nolur iki dakika şu yazıya bir bak."

Bakışlarımla ona yine mi dermiş gibi baktığım esnada yüzümde oluşan tebessüme engel olamamıştım. Ne yaparsam yapayım her zaman illaki bir sorun yaşıyordu bilgisayarda.

O'nun da bir suçu yoktu çünkü ben de ilk zamanlar tıpkı o'nun gibiydim.

"Bakalım bu sefer neyi yanlış yapmış aslı hanım."

Başımı iki yana doğru sallayarak bilgisayarı daha da önüme doğru çektiğim sırada bakışlarım hızlıca ekranı bulmuştu. Hiç vakit kaybetmeden yazıları kontrol ederken sonda yaptığı hatayı görür görmez düzeltmeye başlamıştım.

"Şu yukarıda yazdığın yazıyı aşağıdaki yere de yazmışsın. Bilgisayar ondan dolayı sana uyarı verdi."

Son cümleyi de düzelttiğim sırada yanağıma konan öpücükle birlikte yüzündeki tebessüm daha da büyümüştü.

"Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim Alya. Bir tanesin."

Daha ne olduğunu anlamadan hızlıca bilgisayarını alarak koşmasıyla birlikte arkasından gülerek baktığımda aklıma yarım bıraktığım işimin gelmesiyle birlikte hızlıca işime koyulmaya başlamıştım.

Bugün o kadar işler birikmişti ki resmen zamanın nasıl geçtiğini bile anlayamamıştım. Gözlerimi birkaç saniye dinlenmesi adına kapatarak beklemeye başladığım sırada masamın üzerinde duran telefonumun titremesiyle hızlıca gözlerimi açarak arayan kişiye bakmıştım.

Babam arıyordu. İçime yayılan korku nefes alış verişlerimin düzenini alt üst ederken daha fazla onu sinirlendirmemek için telefonu hızlıca cevaplamıştım.

"Neredesin lan sen!!! Saat kaç olmuş görmüyor musun!!? Yarım saat içinde evde ol geldiğinde görüşücez seninle."

Suratıma kapanan telefonla kalp atışlarım korkudan dolayı hızlı hızlı atmaya başlarken vücudumda oluşan titremenin yanına ürperti de eklenmişti.

Eve gidince neler olacağını çok iyi biliyordum bu yüzden de her ne kadar korksam da başka çaremin olmadığını da biliyordum. Bu yüzden de masamda duran eşyalarımı hızlıca toparlayıp çalıştığım şirketten hızlıca uzaklaşmaya başlamıştım.

Nasıl aşağıya indim ya da ne zaman otobüse binip evimin önüne geldim hiç bilmiyorum ancak deli gibi korkuyordum. Çünkü yapacağı şeyleri çok iyi biliyordum.

Sağ gözümden çeneme doğru usulca bir yaş süzülürken çantamdan çıkarttığım anahtarla yavaşça kapıyı açarak içeriye girmeyi başarmıştım.

Sessizce arkamdan kapıyı örtüp içime derin bir nefes çekmiştim. Sımsıkı tuttuğum çantayla ileriye doğru adım atarken aklımda olan yalnızca odama girip kapıyı kitlemekti.

Evin içerisinde çıt bile çıkmazken belki bir ümit babamın olmamasını dilerdim. Parmak uçlarımın üzerinde odamın kapısına ulaştığımda içimde oluşan tebessümle birlikte elimi tam kapı kulpuna uzattığım an saçımdan geriye doğru sertçe çekilmemle beraber başım bir anda geriye doğru düşmüştü.

"Neredeydin lan sen!! Yetmedimi adımızı kirlettiğin yetmedi mi lan!!?"

Yanağımda hissettiğim acıyla bedenim yere doğru serilirken yukarıdan bir zebani misali gözlerimin içerisine beni öldürmek istermiş gibi bakan adamla göz göze gelmiştim.

"Bıktım ulan senden!! Ne güzel gitti dedim bir baktım ki yine buradasın. Doğduğun güne lanet olsun lan!!"

Sert solukları evin içerisinde yankı yaparken yavaşça yere doğru eğilerek yüzünü yüzüme doğru yaklaştırmıştı. Daha ne olduğunu anlamadan eliyle boğazımı kavrayıp kendisine doğru çekerek yüzüme doğru tüm bu öfkesini kusmaya devam etmişti.

"Eğer bir daha seni uyarmak zorunda kalırsam bu kadar kolay elimden kurtulamazsın Alya hanım. Şimdi yatıyon mu zıbarıyon mu ne yaparsan yap ama başımı ağrıtma.!!"

Kafamı sertçe yere doğru bırakıp içeriye adımlamaya başlamışken salonun kapısının önünde gördüğüm abimle beraber ağlayışlarım daha da şiddetlenmişti.

Yüzünde mimik bile oynamıyordu. Ne acıma ne de üzüntüye dair bir iz vardı. Birkaç saniye baktıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi salona geçerek gözden kaybolmuştu.

O'nun gitmesiyle göz yaşlarım daha da hızlanırken bir kez daha çaresizliğim yüzüme vurulmuştu. En kötüsü de buydu. Elimden hiçbir şey gelmiyordu. Çünkü kimsem yoktu. Eğer tutacak bir el olsaydı işte o zaman bunları yaşamamış olurdum.

"Merak etme Alya'm seni o  ailen olucak insanlardan da bütün bu kötülüklerden de her şeyden koruyacağıma söz veriyorum."

Geçmişin tozlu sayfaları bir kez daha açılmaya yüz tutarken yüzümde oluşan acı tebessüme engel olamamıştım. Yanağımdan çeneme doğru süzülen kanı hissederken yüreğimde oluşan o derin sızı âdeta beni yakıp kül etmek istermiş gibiydi.

Eğer o bir söz verirse tutardı. Ama bu sefer tutamamıştı anlaşılan. Çünkü
Beni zebanilerin eline bırakmaya mahkûm etmişti. Üstelik beni kendisinden bile koruyamamıştı öyle değil mi?























Görüşmek üzere sizleri seviyorum Ballarım 💕


Kendinize iyi bakın 💕

ACIVÂRİS Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin