FANİ HATIRALAR

136 31 70
                                    

Nihayet sabah oldu ve okula gitmek için hazırlıklara başlamıştım. Evden çıkmadan önce yanıma mutlaka bir paket çubuk tarçın alırdım. İnsanlarla konuşmak beni gerdiği için tarçın koklamak oldukça rahatlatıyordu.

Saat 06:13 Okulum evimden bayağı uzaktaydı bunu tercih eden ise bendim. Ailemden az da olsa uzak kalmama yardımcı oluyordu. 

İstanbul'da yaşıyorsanız ve eviniz okulunuzdan saatlerce uzaksa hayatınız yolunda gitmiyor demektir.

Otobüsten inmeme az kalmıştı. Biraz yürümek için iki durak önce inmiştim. Garip olan bir şeyler vardı. Dört polis arabası bizim okulun güzergahına doğru gidiyorlardı ne olduğunu merak etmiyor değildim ki, ben böyle şeyleri hiç merak etmezdim. Sonra yabancı bir numara beni aramıştı.

Soğuk bir sesle telefonu açıp şöyle dedim, "Bu numarayı kimse bilmiyor"
karşı taraf altı saniye boyunca beni dinledi. Gırtlaktan boğma bir sesle, "Umut, Asu öldü, ben Cenk. İçerisi hiç güvenli değil. Tüm okul yere yatmış durumda. Pencereden doğruca gelen kurşunlar var. Polisleri aradık ama hala gelen yok."

O kız. Asu. Sürekli gülücükler saçan ve her daim, her şeyi tasasız bir şekilde karşılayan Asu. Okulun meleği olarak tanınan Asu'nun ölmüş olduğuna inanasım gelmiyordu. Böylesine bir saflığı ve hiçbir günahı olmayan birini kim öldürebilirdi ki? Kaza mıydı? Yoksa sandığımız gibi birisi değil miydi? Düşüncelerim bunları kabul etmiyordu. O Asu idi. Ölemezdi.


Bu sözlerin arkasında gelen ses çok gerçekçiydi. Bunu biliyordum. Daha önce hiç koştuğumu hatırlamıyordum ama şimdi; kalbim bedenimi terk edercesine hızlıca koşuyordum. Arkamdan gelen bir polis arabası ve Özel Tim araçları geliyordu. Okula vardım ancak içeri giremiyorduk. Etrafa barikatlar serilmişti. Kimseye görülmeden arkadan dolaşmıştım ve okulun, mahzene açılan kapısından geçmiştim. Üç merdiven sonra tamamen okula varacaktım ama bunun için enerjim yerinde olmalıydı. Yere oturup biraz dinlenmeye karar vermiştim.
En sonunda kalkıp dikkatlice yürümeye ve etrafı gözden geçirmeye başlamıştım. Yabancı hiç kimseler yoktu kendi sınıfıma doğru gitmiştim.

Bulutlar güneşi tamamen yok etmişti. Sınıfın içerisi adeta sislerle kaplıydı, gözlerim ve ruhum her yeri; yerde yatan Asu'nun kanı ile çevrelemişti. Bu yoğun sis perdesinde gördüğüm tek net şey, kırmızının en korkunç tonuna sahip olan rengi görmesiydi. Vücudum donmuş haldeyken  arkamdan bir el uzanmıştı omzuma. Bu tanıdık hissi biliyordum. Hızlıca kafamı çevirdim ve her yeri kırmızıya boyanmış Cenk'i görmüştüm. Bu o tanıdığım his değildi.



Titrek sesiyle bana "Umut, ne yapacağız?" bir süre oturup düşünmüştüm. Oturduğum yer Cam kenarının görüş mesafesinde değildi. Yere uzanmamıza gerek yoktu. Bunu Cenk'e söyleyince rahatlamış gibi düzgünce nefes almaya başlamıştı.

Bizimkileri merak ediyordum o yüzden sormaya başladım. "Bizimkiler nerde? Ölen başka birisi var mı ya da yaralı olan birisi?" Cenk, duyunca biraz şaşırmıştı. Herhalde "Ölen başka birisi var mı?" cümlesini çok kolay söyleyince garipsemiş olmalıydı. Anlaşılmayan bir sesle "Bilmiyorum, bir kaçı yaralanmış olabilir. Üstümdeki kan benim değil." göz ucuyla onu biraz gözden geçirmiştim. Sonra ona "İyi" demiştim. Cenk, sarsılmaya başlamıştı. "Umut, buradan çıkmamız lazım. Karşıdaki cama geçip polislere haber verelim. Onlar bizi çıkarır." korkak gözlerle ve kurumuş dudaklarıyla bana söyledikleri buydu. Gitmek en mantıklı seçenek olmalıydı ama bir şey beni burada tutuyordu, sanırım ne yapmam gerektiğini anlamıştım.

Çok üzücü bir gerçek olsa da bir eğlence bulmuştum. Asu'yu öldüreni ben bulacaktım ve öldürecektim. Nasıl yapacağımı bilmiyordum ama yapmak istiyordum. Tüm bedenimi ve ruhumu öfkeyle kaplamak ve amaçsız bir intikam ateşiyle yanmak istiyordum. Çok zamanımı alacaktı ama bunu yapacaktım. İlk kez böyle bir duyguyu tadıyordum; heyecan, gerilim, hüzün, öfke ve korku. Hepsini benliğime kazımıştım. Durduğum yerde hareketlenmeye başlamıştım.

"Sen git. Benim bir şey yapmam gerekiyor. Polislere benden söz etme, Saat tam 13:00 da aşağıda olacağım" hafif bir sırıtış ile "Bugün olamazsam yarın aşağıda olacağım, veya diğer gün, veya bir hafta sonra. Kesinlikle buradan çıkacağım ama yapmam gereken bir şey var." Cenk, gözleri tamamen açık ve hareketsiz bir şekilde bana bakıp ne dediğimi anlamaya çalışıyordu.  "Kafayı mı yedin sen? Ne yapacaksın? Bana söylemek zorundasın!"

Olduğum yerden kalkıp, bu gereğinden fazla uzun boylu ve üniversite öğrencisi olması gereken çocuğun yüzüne bakmıştım. Gerçekten anlamamış mıydı? Yoksa, ağzımdan mı duymak istiyordu? Her halükarda komik bir durumdu. İyice yanına yaklaşıp kulağına "Asu'yu öldüreni öldüreceğim?" Bunu söylerken oldukça ciddiydim. Aslında her şey benim lehimeydi. Söylediklerimi hazmetmeye çalışan Cenk'e anlatmaya başladım.  "Beni dinle uzun çocuk. Kafanı topla ve bana düzgünce cevaplar ver. Asu, tam olarak kim? Ailesi ne iş yapıyor? Daha önce bulaştığı bir durum falan var mıydı? Bunları sana soruyorum çünkü cevapları bildiğini biliyorum. Acele et ve söyle!"

Cenk, tekrar yere oturmuştu ve ona bakan o soğuk kanlı gözleri görebiliyordu. Beni ilk defa bu haldeyken görmüştü. Kafasını kaşımaya ve bildiği her şeyi anlatmaya başlamıştı. "Asu'nun ailesi önemli sayılabilecek insanlar. Annesi, Londra'da yaşıyor ve çok iyi bir politikacı. Babası burada yaşıyor Cumhuriyet Baş savcısı. Ailenin tek çocuğu oydu. Bir keresinde bana babasının bir seri katil peşinde olduğunu anlatmıştı. Dediği tek şey buydu. Onunla ilgili başka önemli bir şey yok." Cenk, tekrar ayağı kalkıp yanıma yaklaşmaya başlamıştı.  "Eğer bu doğruysa seri katil ile başa çıkamayız." diyordu titrek sesiyle. Kafamı çevirmeden göz ucuyla ona bakıp, soğuk bir şekilde sırıtmıştım  "Sen az önce biz mi dedin? Alınma ama seninle seri katil avına çıkmayacağım." Cenk, biraz toparlanmış gibiydi. Bana bakıp hafif bir gülümsemeyle "Benim yerime Bartu'yu mu tercih edersin? Veya Ece'yi." gözlerimi devirerek sırıtmaya başlamıştım.

Birlikteliğin gücü, tek kalbin birleşmesiyle doğardı. Yakınınızda tuttuğunuz kişiye en az onun size sahip çıktığı kadar sizlerin de ona sahip çıkması gerekirdi.

Biraz tedirgin olmaya başlamıştım çünkü yalnız olursam bu işin daha kolay olacağına emindim. Cenk'in beni farklı bir şekilde görmesini istemiyordum. Kapalı koridorlarda yürümeye başlamıştık. Artık bir şeyler yapmamız gerekiyordu. Muhtemelen diğer öğrenciler okulu çoktan boşaltmışlardı ayrıca etrafta polislerde görünmüyordu. Bir an soluğumu kesip pencere kenarına yanaşmaya başlamıştım ve tahminim haklı çıkmıştı. Kimse yoktu, gitmişlerdi. "Böylesi daha iyi oldu" diyordum kendi içimden. 

Cenk, yanıma yaklaşıp "Ne yapmamız gerekiyor kaptan?" demişti heyecanlı bir şekilde. Bir süre ona anlamsız gözlerle bakmıştım. "Coğrafya odasına gitmemiz gerekiyor" Cenk'in hiçbir şey anlamadığı belliydi. "Ders mi çalışacağız?" iç çeker gibi soğuk gözlerimle Cenk'e bakmıştım. Bu herifi yanıma alarak inanılmaz bir hata yaptığımı hissedebiliyordum.

"Orada bulunduğumuz yerleşkelerin haritaları olmalı. Keskin nişancılar, hedef alınan konumdan uzakta ve en önemlisi, birbirine yakın ve dar olan binaları seçerler çünkü tespit edilmesi zor olur. Binalar birbirine yakın ve dar olunca aldığı hedefi vurmak onun için daha kolay hale gelir. Nişangah, hedefi daha net ve daha keskin bir halde görür." Cenk, bir süre gözlerini benden alamamıştı. Kafasını kaşıyıp, "Nişangah ne?" ona yine soğuk ve acınası gözlerle bakmıştım. "Baksana tüm gününü kızlarla ve oyun oynayarak geçirmiyor musun? Bilmemene çok şaşırdım(!) Dürbün demek işte.." Cenk, gülüp "Kızlar, ha? Ahh, şu kızlar. Olsa da yesek." ve gülmeye başlamıştı. Yine iç çekip gözlerimi devirmeye başlamıştım. Uyuz herifin tekiydi.

Coğrafya odasına girmiştik ve bulunduğumuz yerin yakın çevresinde olan yerleşke haritasını aramaya başlamıştık. Cenk, aramaya bir süre ara verip cebinden çıkardığı sigarayı içmeye başlamıştı. 1.90 boyuyla masanın kenarında durmuştu. Bir eli masanın bir ucundan iken, diğer eli sigarasındaydı. Üflediği dumanlar açık kumral saçını griye çevirmişti. Timsah derisi rengindeki gözleri oldukça korkutucu görünüyordu. Gördüğüm manzarayı oldukça sevmiştim çünkü hayal kırıklığına uğramayacağımı biliyordum. Gözlerindeki o bakışların aynısı benim gözlerimde de vardı.



































ŞEYTAN SAATİ SERİSİ (13.00/13.01)Where stories live. Discover now