ÇARPIK İKİLEM

64 16 16
                                    


Her şey düzelmeye yakın ilerliyordu. Cenk ile aramızdaki bağın git gide güçlendiğini hissedebiliyordum. Bunun farkında mıydı bilmiyordum ama, ilk kez kendi irademle ona ben sarılmıştım. Benim için tarif edilemez bir an olmuştu. Bundan sonra onunla daha iyi geçineceğimden emindim. Her ne kadar bazı hareketleri çekilemez olsa da onunla iyi geçinmeye çalışacaktım. Bu dediklerime kendim inanmıyordum ama gerçek olduğunu biliyordum. Artık ona "Ağabeyim" diyebilecektim. Mutluluğu tatmıştım, rahatlamayı hissetmiştim. Yapboz parçaları gibi oluşan güvenimi doğru yerlerde birleştirmeyi başarmıştı. Ona karşı bir güvenim oluşmuştu fakat, her yapboz parçasını doğru yere getirmek zamansal bir durumdu. Bu yüzden tedbiri elden bırakmak istemiyordum.

Bunu düşünmek ve hissetmek istemiyordum ama, Cenk'te benimle ilgili çok güçlü bir şey varmış gibi hissediyordum. Bazen bana bakıp daldığı zamanlar bunu anlıyordum. Bu şey her neyse onu korkutuyordu. Ona sorup daha da hiçliğe sokmak istemiyordum bu yüzden kurcalamayacaktım. Düşüncelerimle konuşup yolda yürürken telefonumun titrediğini hissetmiştim. Elbette ki Cenk arıyordu. "Alo?" dememe bile fırsat vermemişti.

"Küçüğüm, seni eve bırakamadığım için kendimi cenneteymiş gibi hissediyorum ve bu beni iğrendiriyor." bahsettiğim sinir sebebi olan huylarından birisi buydu. "Bir şey mi oldu?" diye sormuştum ama o konuşmadan önce, cümleme bir yenisini daha eklemiştim. Gülüyordum, mutluydum. "Ağabey?" telefondan ses kesilmişti. "Hey, orda mısın?" konuşmaya devam ediyordum ama bir dönüt alamıyordum. En sonunda telefonu kapatıp yürümeye devam etmiştim. Acaba çok mu şaşırmıştı? Emin değildim. Derin derin düşünürken, caddenin karşısına geçmek üzereydim ki, güçlü bir el beni kollarına alıp kucağına almıştı. "Tekrar söylemeni istiyorum."

"KALBİME İNDİRDİN!" Kulağımın dibinde gülmeye başlamıştı ve cümlesini tekrar etmişti. "Tekrar söyle küçüğüm. Buna ihtiyacım var." yüzümde biriken o acı ifadeyi, tek bir saniyeliğine en samimi bir şekilde düzeltip gülmüştüm. Babasından çekinerek oyuncak almak isteyen küçük bir çocuğun sesiyle ona "Ağabey" demiştim. Yanaklarımdan öpüp beni, etrafında döndürmeye başlamıştı. Hızlıca hareket eden bir dönme dolabın içindeymiş gibi hissetmeye başlamıştım. "Adi herif yeter! Yere indir beni." 

Söylememle beni bırakmıştı ama çok utanç verici bir şey fark etmiştim. Etrafımızda olan çoğu insan bize bakıp gülüyordu. Yüzüm kızarmaya başlamıştı ve koşarak oradan uzaklaşmıştım. Gitmeden evvel bir kaç kişinin Cenk'e soru sorduğunu duymuştum. "Kardeşiniz mi?" O da başını sallayıp ve hafif bir gülücük takınıp söylediği şeyi onaylamıştı. Koşarak ve utanarak oradan uzaklaşmaya devam ediyordum. Ter döküyordum, yüzümde buruşmuş bir ifade vardı, heyecanlanmıştım ve adımımı yavaşlatırken hızımı kesmiştim. Artık gülüyordum, her şey yolundaydı.

İzi Kalmış Ruhlar

Okula geldiğimiz saatlerdeydik. Cenk'in arabasından inecekken, ona şarkıyı kapatmasını söylemiştim. Anahtarı bile almadan yanıma gelmişti. Bana bu kadar bağlanmasını hiç anlamasam da hoşuma gidiyordu. Arabayı kilitleyip yanıma doğru, okulun içine açılan kapıya gelmişti ama ben de bir terslik olduğunu anlamıştı. Endişe ve telaş dolu yüzümden ne olduğunu çok iyi anlamıştı ve günlerdir yüzünde güller açan Cehennem Lordu, yerini gazap dolu bir ruha bırakmıştı. "Burada kal küçüğüm." yüzüme bile bakmadan öylece yürüyüp koridora doğru yol almıştı ben hala kapının girişinde bekliyordum. Yanına gitmek istiyordum ne olduğunu öğrenmem gerekiyordu. Bir adım atacakken, bedenim kaskatı kesilmişti. Cenk'in acımasız sesi kulağıma çınlıyordu. "Bir adım daha atarsan, sinirleneceğim kardeşim." donuk vücudumun etkisi geçince kendimi geri çekmiştim. Neler olup bitiğini anlamamıştım ama yerinde gitmeyen bir şeyler vardı.

Burada insanları hissedemiyordum sanki hiç kimse yokmuş gibiydi. Canlı belirtisine dair en ufak iz dahi yoktu. Öyle bir şey olmuştu ki, içeride havayı bile hissetmiyordum. Cenk'in çıktığını görüyordum yavaş adımlarla geliyordu ve yüzü hem üzgün hem de öfkeyle karışık bir haldeydi. "İçerde ne olmuş? Gelme dedin, gelmedim. Artık anlatmaya başla." yanıma gelip saçını kaşımaya ve içerlenmeye başlamıştı. Bir an benliğini öfke ele geçirmişti ve arkamızda duran kozalak ağacını zümrüt yeşili alevlere çevrelemişti. "Bana karşı koymaya cüret ediyor, küçüğüm." soluk ve derin bir sesle bunu söylemişti. Elini başıma koyup saçımı okşamaya başlamıştı. "Okulda olan insanlar artık yok.

ŞEYTAN SAATİ SERİSİ (13.00/13.01)Where stories live. Discover now